Bana benzemesi değil iyi yönetmesi şart

TAYYİP Erdoğan'la önce seçim gecesi, ardından da seçimin ertesi günü konuştum.

Merak edilen soruları yönelttim.

Erdoğan'la görüşmeden önce Kanal D Ankara Bürosu'ndaki arkadaşlardan da sorular aldım.

Ve hemen hepsini Erdoğan'a yönelttim.

Biri hariç.

Oldukça kapsamlı o soru şöyleydi:

‘‘Askerlerle ilişkileri nasıl götüreceksiniz? Bir güven bunalımı olabilir mi? MGK ve Yüsek Askeri Şûra toplantılarında sorun yaşanır mı?’’

Soru pek çok kişinin aklından geçen konuları içeriyordu belki ama ben o soruyu sormadım.

Çünkü, ‘‘seçimin galibi parti lideri’’ olarak konuştuğum kişi AKP Genel Başkanı değil de, DYP, ANAP veya CHP Genel Başkanı olsaydı böyle bir soru sormak kimsenin aklına gelmeyecekti.

Bu, Recep Tayyip Erdoğan'a ve AKP'ye ‘‘özel’’ bir soruydu.

Ve sorunun nedeni AKP'nin yapmış olduğu bir icraat değil, AKP'nin kurucuları hakkında kafamızdaki ‘‘önyargıydı’’.

Oysa ben Türkiye'nin bu yeni dönemine kafamdan her türlü önyargıyı ‘‘atmış’’ olarak girmek istiyorum.

Türkiye'yi yönetmeye hazırlanan kadroları daha ilk günden ‘‘köşeye sıkıştırmak’’, kendilerini ‘‘farklı’’ ve ‘‘uzak’’ hissetmelerine neden olmak istemiyorum.

Meclis'in ‘‘önemli bir bölümünü’’ elinde tutan partiyle, toplumun sevgisini kazanmış bir kurumu ilk günden ‘‘karşıt unsurlarmış’’ gibi görmek, göstermek veya en azından böyle bir intiba oluşturmak istemiyorum.

Askerleri de, siyasetin ve seçimlerin bir parçası gibi göstermek, askeri bir şekilde işin içine çekmek ve sonra da ‘‘Bu askerler de her şeye maydanoz oluyorlar’’ diyen ‘‘polemik demokratı’’ olmak istemiyorum.

Yıllardır Süleyman Demirel'e, Mesut Yılmaz'a, Tansu Çiller'e ve hatta Bülent Ecevit'e verdiğimiz ‘‘krediyi’’, bu kez de AKP ve liderine kullandırmak istiyorum.

Önemli olanın bu ülkeyi görüntüde ‘‘bana benzeyen’’ insanların yönetmesinin değil, bu ülkenin ‘‘iyi yönetilmesi’’ olduğunu biliyorum.

En adil YSK, başka adil yok


GÖRÜYORSUNUZ şu Yüksek Seçim Kurulu'nun yaptığını değil mi?

Tam ‘‘çarıklı erkanı harp’’.

Ne dedik seçimden önce?

Uzanlar'ın televizyonları ve radyoları seçimden önce her şeyi yapacaklar ve kapatılmayacaklar.

Aynen öyle oldu.

Her şeyden ötesini yaptılar ve seçim gününe kadar kapatılmadılar.

Yüksek Seçim Kurulu'nun ‘‘hákimleri’’ seçime kadar Uzanlar'ın televizyon ve radyolarına dokunmadılar.

Seçim bitti, Uzan'dan hiçbir ‘‘şey olmayacağı’’ ortaya çıktı.

Yüksek Seçim Kurulu, Uzanlar'ın televizyonlarını kapattı.

Ve ‘‘adalet’’ dağıttı.

Sevsinler adaletlerini.

Bu kurula verilen ‘‘kapatma’’ yetkisinin gerekçesi ne?

Seçime giderken adalet.

Uzanlar seçim gününe kadar her türlü imkánı kullanıp, müthiş adaletsiz bir durum yarattılar ama cezasını seçimden sonra çekiyorlar.

Ne güzel adalet değil mi?

Yüksek Seçim Kurulu'nun yasayı uygulama anlayışına bakın.

Bu anlayışın kaynağını ben bilmiyorum.

Ama adalet olmadığı kesin.

Uzan'a destek, MHP'yi bitirdi


MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye buradan ‘‘babasının yapmayacağı’’ uyarılar yaptım.

‘‘Cem Uzan'a kucak açtın. Onun yüzünden sen de baraj altı kalacaksın’’ dedim, dinlemedi.

Dinlememek bir yana bana öfkelendi. Ama benim dediğim oldu.

MHP 1.5 puan farkla baraja takıldı. Oysa Cem Uzan'ın partisine giden oyların en az yüzde 70'i MHP'nin oylarıydı.

Bahçeli, Uzan'a yol vermese, desteklemese MHP bugün Meclis'teydi.

Bu büyük hatayı buradan ben gördüm, Bahçeli göremedi.

Ve ‘‘yerinde’’ bir hareketle istifa kararı aldı.

Bir grup ülkücü ise ‘‘Gitme kal’’ diyorlar. Eğer Bahçeli kalırsa bu kadar basit bir siyasi hesabı yapamayanla, ortada bir MHP kalmayacak farkında değiller!

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Basının işlevinin siyaseti köşeye sıkıştırmak değil, ülkenin önünün açılmasına yardımcı olmak olduğunu anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları