Oysa Türkiye'yi yarı finale taşıyan maçın
‘‘yıldızlarından biri’’ de hakem
Ruiz'di.
Dün gazeteleri ve spor yazarlarını okudum.
Müthiş golden, müthiş ortadan, müthiş değişiklikten,
‘‘müthiş’’ olan her şeyden bahsediyorlar da,
‘‘müthiş’’ hakemden söz etmiyorlar. Oysa
‘‘gol anımız’’ dahil, hakemin iyi yönetiminin Türkiye'nin galibiyetinde de, oyunun
‘‘zevkli’’,
Türkiye'nin
‘‘üstün’’ olmasında da payı vardı.
Senegal'in
‘‘tatsız sert’’ futboluna izin vermedi.
Maçın gerilimli anlarında futbolcuların
‘‘tepkilerini’’ görmezden geldi.
Maç boyunca tek bir hata yapmadı.
Ama en önemli kararını Türkiye'nin golle sonuçlanan atağında verdi.
Arif, kaptığı topla rakip sahaya
‘‘fişek’’ gibi girerken Senegalliler tarafından indirildi.
O anda sıradan bir hakem
‘‘faulü’’ çalabilirdi.
Ruiz çalmadı.
Çünkü
Arif'le beraber bindiren Ümit topa yakındı.
Ve
Ümit topu aldı.
Senegal savunması faul beklentisinde olduğu için yavaşlamıştı.
Ümit müthiş bir
‘‘avantaj’’ yakaladı ve uzadı.
Ortayı yaptı.
İlhan golü attı.
Golde bu üç oyuncu kadar, hakem
Ruiz'in
‘‘avantaj’’ kuralını çok iyi işletmesinin rolü vardı.
Bu hakeme kendimiz adına değil, futbol adına teşekkür borçluyuz.
Kaldı 180 dakika
KALDI 360 dakika diye başlamıştık.
Yarısı gitti.
Kaldı 180 dakika.
Dakikaları son kez böyle saydığımda Galatasaray, geri sayımı UEFA Kupası ile tamamlamıştı.
Oyuncular hemen hemen aynı.
Bir tek kupanın adı farklı.
Bu kez Şenol'la
ŞENOL Güneş'i çeyrek finale çıktığımız maç dahil çok eleştirdik.
Ancak çeyrek final karşılaşmasında
Şenol'u da
‘‘kutlamak’’ gerek.
Çünkü çeyrek finale kadar
Şenol'a
‘‘rağmen’’ gelen takım, çeyrek finali
‘‘Şenol'la’’ aştı.
Öncelikle takım sahaya son derece doğru bir onbirle çıktı.
Hakan'dan dolayı eleştirenler var. Dünyanın tanıdığı ve korktuğu yegane Türk forveti dışarda bırakamazsınız beyler. Rakip savunmayı özel önleme iten tek Türk oyuncusu
Hakan'dır.
Atar atamaz o ayrı.
Cumartesi günü atamayacağı günlerden birindeydi.
Ama girdiği pozisyonlara bakarsanız, doğru tercih olduğunu anlarsınız.
O pozisyonları atsaydı kahramandı.
Değişikliklerde de
Şenol çok akılcı ve çok cesur davrandı.
Hıncal Abi'nin önerdiği gibi
‘‘deli cesareti’’ ile değil,
‘‘akıl cesareti’’ ile yapıldı her şey.
Rakibin yorulduğu ve
‘‘mecburi’’ altın gol arayacağının belli olduğu anlarda iki forvet oyuna alındı.
Hakan'ın yerine
İlhan, Emre'nin yerine
Arif.
Rakip defansı
‘‘dikine’’ geçebilen iki adam.
Bu arada yorgun
Emre'nin kart görme riski de ortadan kaldırılmış oldu.
Ve gole baktığınız zaman atağı başlatan ile bitiren, yapılan değişiklikle oyuna sonradan alınan iki adam:
Arif ile
İlhan.
Dünya Kupası'nın kuşkusuz
‘‘en iyi futbollu’’ maçında,
Şenol'un büyük katkısı var.
Dün eleştirdiğimiz
Şenol'a, bugün tebrikler...
Sevmek mi, sevişmek mi?
ŞENOL Güneş ve talebelerinin Dünya Kupası'ndaki başarılarının Türkiye'nin gündemini değiştirdiğini ve bunun Türkiye'ye büyük kötülük olduğunu yazdım geçen hafta.
Haklılığım bir kez daha ortaya çıktı. Cuma günü Avrupa Birliği Türkiye'ye
‘‘büyük müjdeyi’’ veriyor, normal şartlarda manşetlere çıkması gereken haber, bütün gazetelerde tek sütun:
‘‘Tam üyelik görüşmeleri için Türkiye'ye tarih verebiliriz.’’
Bunu söyleyen sıradan biri değil.
Dönem Başkanı İspanya'nın Dışişleri Bakanı
Piquet.
Üstelik bu sözlere destek veren de var.
İtalya Başbakanı
Berlusconi de
‘‘Türkiye'ye yıl sonuna kadar tarih verilmesi gerektiğini söyledim’’ diye açıklama yapıyor. Yani
‘‘Körün istediği bir göz, Allah vermiş iki göz’’ ama bu
‘‘önemli’’ gelişme, Türkiye'de AB'ye girişin bayraktarlığını yapan Hürriyet gibi bir gazetede bile
‘‘tek sütun’’ haber.
Herkes Dünya Kupası peşine düşmüş.
Gerisi unutulmuş.
Oysa aynen Eurovision'a takılan ilk şarkımızda
Semiha Yankı'nın söylediği gibi: Sevmek bir ömür sürer, sevişmek bir dakika...
Dünya Kupası bizi bir an mutlu eder, AB ise ömür boyu.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Düşene gülmediğimiz zaman.