600 milyon doları öde sonra ders ver

SABAH Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan ‘‘Aradabir’’ yazdığı köşesinden ‘‘gazetecilik etiği’’ üzerine dersler veriyor ve ‘‘Medya-Holding’’ ilişkileri konusunda ahkám kesiyor.

Yaptığı aslında ‘‘laf salatası’’.

Babahan'
ın ders verdiği gazetenin ‘‘patronlarından birinin’’ devlete ve vergi verenlere 600 küsur milyon dolar borcu var.

Gazeteye ve kendi lüks yaşamına kaynak yaptığı bankasından hortumladığı paranın miktarı bu.

Maliye'ye taktığı borç miktarı ise 60 trilyona yakın.

Babahan'ın yazdıklarını okuyanlar zannediyor ki, ‘‘Ha, galiba bu Sabah Gazetesi Etibank'tan hortumladığı 600 milyon doları ödeyecek, Maliye'ye taktığı 60 trilyonu da verecek’’.

Ama nerdeeee...

Onlar BDDK'nın kontrolündeki şirketin içini, BDDK'nın gözü önünde boşaltmayı tercih ediyorlar.

Babahan ise gırtlağa kadar battığı yerden ‘‘ders’’ veriyor.

Ders iyidir. Kim verse alınır da.

Babahan ilk dersi kendi kurumuna verse iyi olacak.

Şu 600 milyon doları ödeme dersi...


Odunu mebus seçtirenlerden kütüğü başbakan yaptıranlara



BİR doktor var. Methini çok duydunuz. İyi ameliyat yaptığı söyleniyor.

Zaten o da bunu saklamıyor.

Her yerde, ‘‘Ben müthiş ameliyat yaparım’’ diye ahkám kesiyor.

Hastalar peşinde, kapısında kuyruk.

Sizin de önemli bir derdiniz var.

Bu ‘‘meşhur’’ operatör doktora kendinizi emanet etmek istiyorsunuz.

Gidiyorsunuz anlaşıyorsunuz.

Size bir ameliyat günü veriyor.

O gün hastaneye gidiyorsunuz.

Sizi soyup ameliyat masasına yatırıyorlar. Tam narkoz verilirken anlaştığınız doktor geliyor.

‘‘Kusura bakmayın, ameliyatınızı ben yapamayacağım. Tabip Odası benim ameliyat yapmamı yasakladı. Sizi bu delikanlı ameliyat edecek’’ diyor.

Son ana kadar böyle bir şeyden haberiniz yok.

Sizi ameliyat edecek delikanlının kim olduğunu dahi bilmiyorsunuz. Hatta ehil bir doktor olup olmadığı, daha da ötesi doktor olup olmadığı konusunda bile bir fikriniz yok. Siz ameliyat masasında böyle bir durumla karşılaşmak ister misiniz?

Ben şahsen istemem.

Ameliyatımı yapacak doktorun kim olduğunu bilmek isterim.

Kendi doktorumu kendim seçmek isterim. Oldubittiye kurban gitmek istemem.

Ama Türkiye'de böyle bir ameliyat yapılmak isteniyor.

AKP liderinin başbakan olamayacağı, çok ustayım dediği işi yapamayacağı kesin.

Peki kim yapacak?

AKP, anketlerin dediği gibi seçimden 1'inci parti olarak çıkarsa başbakan kim olacak? Bu bir sır. AKP'liler dahi bilmiyor.

İsim Erdoğan'ın kafasında.

Seçimden sonra açıklayacak.

4 Kasım'da Erdoğan'ın açıklayacağı başbakanı beğenmezseniz yapabileceğiniz bir şey yok.

Adnan Menderes, ‘‘Ben odunu bile mebus seçtiririm’’ demişti.

Tayyip Erdoğan daha iddialı, ‘‘Ben kütüğü bile başbakan yapabilirim’’ diyor.

Sizce yapmalı mı?


Kimlerin seks bantları kimin elinde?



NUH Mete Yüksel, DGM Savcılığı görevinden alındı. Dört dörtlük müthiş bir savcı mıydı, yaptıklarının tamamı hukukun içinde miydi bunlar tartışılır. Ancak tartışılmayacak bir şey var, o da Yüksel'in görevden alınmasına bir ‘‘seks kasedinin’’ neden olduğu.

Devlete ‘‘mukayyet’’ olan bir mahkemenin savcısının ‘‘uçkuruna’’ mukayyet olamaması acı.

Bu kaset gerçek veya montaj. Çok da önemli değil.

Önemli olan özel hayata yapılan tecavüz. Savcı Yüksel'den rahatsız olan birileri ona komplo kuruyor.

Bir kadın peşkeş çekiliyor ve bu durum kayda alınıyor.

Burada vahim olan Savcı Yüksel'in yaptığı değil, Savcı Yüksel'e yapılandır.

Birileri bir savcıya tuzak kurmuş, o da tuzağa düşmüş.

Burada önemli olan savcının bu şantaja karşı ne yaptığıdır.

Savcı Yüksel'in seks bandının ele geçirildiği yer, Fethullah Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen bir vakıftır.

Burada savcı ‘‘uçkurunu’’ tutamadığı için suçludur.

Ama ya savcıya bu tuzağı kuran?

Nuh Mete Yüksel'e bu tuzağı kuran kimdir? Kadını kim bulmuş, yatağı kim ayarlamış, kasedi kim kaydetmiştir?

DGM Savcısı'na şantaj tuzağını kuran kimdir? Savcının ‘‘uçkuru tutamaması’’ ayıptır ama diğeri de ‘‘suçtur’’.

Bu suçun faili bulunmak zorundadır.

Bu arada da Savcı Yüksel'in bu cemaatle ve lideriyle ilgili davalarda aldığı tavır da artık tartışmalı hale gelmiştir.

Savcı Yüksel'in ilgilendiği ‘‘Gülen Cemaati’’ davaları baştan sona gözden geçirilmek durumundadır.

Ve tabii daha önemlisi, başka hangi yargı mensupları hakkında buna benzer kasetlerin bu cemaatin elinde bulunduğudur. Bazı ‘‘yeni yetme meslektaşlarımızın’’ cansiperane savunduğu Adnan Hocacıların da yargı ve idare çevrelerinde böyle bantlarla çalıştığı hep öne sürülmüştür. Bu bant önemli bir kanıttır.

Ama savcının görevden alınması yetmez. Bandın üzerine gitmek şarttır.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Bir konuşursam yer yerinden oynar diyenler konuşmadıklarında şerefsizliklerinin ortaya çıktığını anladıkları zaman.
Yazarın Tüm Yazıları