Bizim demokrasimiz de öyle.
Bazen az, bazen çok bulanık.
Türkiye'nin seçime gittiği bu günlerde ortalık her zamankinden biraz daha bulanık.
Siyasetten intikam almayı planlayan ama asıl intikamı kendinden alacağının farkında olmayan geniş halk kitleleri
‘‘bulanık suda’’ balık avlayanların oltasına takılmak için uygun görünüyorlar.
‘‘Bulanık su balıkçıları’’nın oltalarında taktıkları yemler çok parlak.
Ama aslında plastik.
Olmayacak şeyler vaat edip, bulanık sudan gözü kararmışları kandırmaya çalışıyorlar.
Bunların başında
Cem Uzan'ın partisi geliyor.
Şirket kadrolarını ve bayilerini siyasi parti havasına sokup, çengili, yemekli şölenlerle oy avcılığı yapılıyor.
Sadece bu kadarla kalsa iyi.
Başta Adapazarı olmak üzere neredeyse tüm illere büyük paralar gönderiliyor.
Oy satın alınıyor.
Hadi bu paralar kayıt dışı ve gizli diyelim.
İşin şölen kısmı apaçık ortada.
Her konserinde on binlerce dolar alan sanatçılar
Uzan'la beraber sahnede.
Bir yandan da halka yemek dağıtılıyor.
Televizyonlarda, gazetelerde çarşaf çarşaf reklamlar.
Peki bu değirmenin suyu nereden geliyor?
Siyasi Partiler Yasası partilerin gelir kaynaklarını belirliyor ve sınırlıyor.
Partilerin bilançoları da
‘‘şeffaf’’ olmak zorunda ki, Anayasa Mahkemesi de bu durumu denetliyor.
Yani ortada bir yasa var.
Yasa var ama takan yok.
Cem Uzan'ın partisinin seçim için 200 milyon dolar bütçe ayırdığı söyleniyor.
İçerde ve dışarda herkese borç takan
Uzanlar'ın 200 milyon dolar harcadığı seçimden ne beklediği malum.
Bunu bir yatırım gibi görüyorlar.
200 milyon dolar yatır, işi kaparsan devlet kaynaklarından 20 milyar dolar götürürsün.
Bir yandan da geçmiş rezaletlerinin üzerini örtersin.
Onlar böyle düşünebilir. Onlar
Uzan ama bu devlet ne yapıyor.
Bu yasalar uygulamak için değil mi?
Kimse
Cem Uzan'a
‘‘Kardeş bu partinin bu paraları nereden geliyor. Şu hesaplara bir bakabilir miyiz?’’ demeyecek mi?
Yanıtı belli.
Demeyecek.
Baksanıza YSK bile
‘‘Seçime kadar ceza yok’’ demiş.
Eeee, bu ülkede harcayacak 200 milyon doların var ise hesap soracak kimsen de olmaz.
Maliye Bakanı'na yönelik yalan haberin nedeni
GEÇEN hafta Maliye Bakanı ile ilgili bir haber vardı bir gazetede.
Maliye Bakanı
Sümer Oral, çoğunluğu öğretim üyesi olan bir kooperatife üye yapılmış.
Kooperatif vilları yapmış.
Ancak kooperatifin arazisinin bir bölümü orman arazisiymiş.
Orman Bakanlığı da kooperatife dava açmış.
Gazete de bu durumu
‘‘Bakan Sümer Oral'ın rezaleti’’ diye vermiş.
Haberi okuyunca şaşırdım.
Çünkü ortada
Oral'ın bir rezaleti yoktu.
Tam aksine Maliye Bakanı
Sümer Oral, eğer bakanlığını kullanıp Orman Bakanı'na baskı kursa ve bu davayı engellese o zaman rezalet olurdu.
Ama
Sümer Oral böyle bir şey yapmamış, yasaların uygulanmasına sıradan bir vatandaştan daha seyirci kalmıştı.
Yani durum aslında
Oral için
‘‘rezalet’’ değil,
‘‘şeref madalyası’’ idi.
Oysa Bakan'ın bir ayıbı var ise o bu villayla ilgili değil.
Batırdığı bankayla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne vergi ödeyenlerin sırtına 600 küsur milyon dolar yük bindiren bir grubun yaptıklarına seyirci kalması.
Bu grubun yaklaşık 60 trilyon lirayı bulan vergi borcu var.
Bu grup bu borcu yıllardır ödemiyor.
Maliye Bakanlığı geçtiğimiz günlerde bu borcu tahsil edebilmek için girişimler başlattı. Ancak bu girişimler sadece görüntüde.
Çünkü vergi daireleri bu grubun gelirlerine sözde haciz uyguluyorlar. Ancak şirketlerin adlarını değiştirerek hem Maliye'den vergi, hem de BDDK'dan mal kaçırıyorlar.
Maliye Bakanlığı ise bilerek veya bilmeyerek bu yağmadan mal kaçırma operasyonuna seyirci kalıyor.
Bakan
Oral, eğer bir ayıp yapıyor veya bir ayıba ortak oluyorsa o ayıp bu ayıptır.
Villasını kurtarmak için nüfusunu kullanmamış olması değil.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Adından başka hiçbir yerinde doğruluk olmayanlar cephe genişletmek için yalana başvurmadığı zaman.