SEÇİM gecesi ve takip eden gün hem Tayyip Erdoğan'a, hem Abdullah Gül'e, hem de Mehmet Ali Şahin'e Tayyip Erdoğan'ın ‘‘Bir an önce başbakan olabilmesi için’’ yapabilecekleri Anayasal değişiklikleri sordum.Anayasa'nın 76. maddesinde yapılacak bir değişiklikle Erdoğan'a başbakanlık yolu açılabilirdi. Ancak bu maddenin değiştirilmesi ile açılacak yolda Erdoğan'ın milletvekili olması gerekiyordu ve bu bir ara seçime kadar mümkün olmazdı. Yani bir süreç gerektiriyordu. Diğer yol ise Anayasa'nın 109. maddesini değiştirmek ve başbakanın milletvekili olması zorunluluğunu ortadan kaldırmaktı. Bu madde değiştiği takdirde Tayyip Erdoğan ertesi gün başbakan olabilirdi.AKP'nin bu üç önde gelen ismiyle bu iki maddeyi konuştum. Seçim gecesi ve ertesi gün verdikleri yanıtlar çok ‘‘sakin’’ ve ülke açısından olumluydu. AKP'nin önceliğinin Tayyip Erdoğan değil, ülke sorunları olduğunu söylediler üçü de. Hele hele 109. madde değişikliği hiç düşünülmüyormuş gibi bir izlenim yarattılar. Şimdi ise ilk günkü tavırda bir miktar değişiklik varmış gibi bir hava oluşuyor. Bu havanın kaynağı parti mi, yoksa ‘‘goygoycular’’ mı bilmiyorum. Ancak eğer bu hava partiden yayılıyorsa, seçim gecesi ve ertesi günü ‘‘zafer sarhoşluğu’’na kapılmayan AKP, şimdi biraz ‘‘çakırkeyif’’ oldu demektir. Çünkü 109. madde değişikliği Anayasa'nın ruhuna aykırı bir değişiklik olur. AKP 109. maddeyi değiştirecek kadar cesursa, bence bir adım daha öne geçmeli ve başkanlık sistemini tartışmalıdır. Çünkü 109. madde değişikliği aslında başkanlık sisteminin ‘‘melezleştirilmiş’’ hali olacaktır. Melezindense, safkanı daha iyi olabilir. AB ülkesi genelkurmay başkanı gibi BU ülkede gerçekten ‘‘doğru düzgün’’ insanlar olduğunu gördüğümüz zaman ‘‘moralimiz düzeliyor’’, keyfimiz yerine geliyor. Bunlardan biri de Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök.Tam bir Avrupa Birliği ülkesi genelkurmay başkanı gibi davranıyor. Sanki Türkiye'nin değil de, yılların oturmuş bir demokrasisinin ordusunun komutanı. Seçim sonuçları belli oluyor. Sonuçlar hakkında fikri sorulunca, olması gerektiği bir biçimde yanıt veriyor. Amerika gezisinden dönüyor, ‘‘uygar bir ülke’’ Genelkurmay Başkanı gibi bir basın toplantısı düzenliyor. Geziyle ilgili sorulara yanıt veriyor.Siyasetle ilgili soru sorulmasını bile istemiyor. Askeri siyasetin içine çeken ve sonra da ‘‘Ne işiniz var burada’’ diyenlerin tuzağına düşmüyor. Olması gereken konumda duruyor. ‘‘Cumhuriyetin bekçisiyiz. Rejimi zorlamaya çalışanlar karşılarında bizi bulurlar’’ gibisinden bir demeç verme tuzağına atlamıyor. Bazıları gibi, ortada ne fol ne de yumurta varken, gıdaklamıyor.Bu iki şeyin göstergesi. Biri ‘‘demokrasiye saygı’’, diğeri ‘‘kendine güven’’. Özkök yerini biliyor. O yere uygun davranıyor. Ve aklı başında herkes de biliyor ki, Türkiye'ye içerden veya dışardan bir tehlike yönelirse Türk ordusu orada olacaktır.O gün, tabii eğer gelirse, gelmeden orta yerde ‘‘Ben buradayım’’ diye dolaşmak abesle iştigaldir. Görüyoruz ki, Özkök bütün zorlamalara rağmen ‘‘abesle uğraşmıyor’’. NE ZAMAN ADAM OLURUZ?Şerefsizleri şerefli, şereflileri şerefsiz yerine koymadığımız zaman.