Kardinaller ve Gagarin’in kızıyla piknikteydim

Fehmi Koru fasıl toplantıları düzenliyorsa,

Hıncal Uluç her salı ekürisini toplayıp geyik çeviriyorsa,

Haberin Devamı

Topkapı Müzesi Müdürü Prof. İlber Ortaylı’nın da “saray piknikleri” var.
Topkapı Sarayı’ndaki odasına hazırlattığı 40 kişilik masaya şöyle bir baktı İlber Hoca ve “Pikniktir bu” dedi. “Müzenin kapalı olduğu günler ilgili ilgisiz birçok insanı bu masa etrafında toplarım...”
Konyalı Restoran’dan gelen zeytinyağlılar, börekler, haşlanmış yumurta, her çeşit peynir ve demli çay...
Bu masaya İlber Hoca “rustik piknik” de diyor. “Saray’daki Harika Köy Sofrası” da denilebilir bence... Peki bugünkü piknik kimin için?
Masanın tam ortasına kurulan İlber Hoca’nın yanında Avrupa Kiliseleri Başkanı Metropolitan Emmanuel oturuyor. Karşısında Fransız kardinaller, Bükreş kilisesinin papazı tarihçi Prof. Viorel Ionita... Ortalarda bir yerde ise sarışın minyon bir kadın...
Elena Gagarina... Uzaya ilk çıkan kozmonot Yuri Gagarin’in kızı, aynı zamanda Moskova’daki Kremlin Müzesi’nin müdürü.
Bütün bu insanlar saray pikniğinde nasıl buluştu?
Papazlar, merkezi İsviçre’de olan Avrupa Kiliseleri Konferansı ve Piskoposlar Konseyi’nin yıllık toplantısını yapmak üzere İstanbul’da buluşmaya karar vermişler. Daha doğrusu Patrik Bartholomeos davet etmiş.
Elena Gagarina ise Topkapı Müzesi’nde açılan “Kremlin Hazineleri” sergisi için burada.
Soruyu yineleme ihtiyacı duyuyorum: Avrupa’daki neredeyse bütün kiliseleri kapsayan bu din adamları, Moskova’nın en değerli tarihi hazinesini yöneten Gagarina niye bu masada?
Çünkü İlber Ortaylı davet ediyor.
Kremlin Müzesi’nin 149 parçalık muhteşem koleksiyonunu İstanbul’a getiren de, böyle eklektik piknikler düzenleyebilen de o.
Onun pikniğinin lezzeti sohbetinden ve gustosundan, bilgisinden ve kişiliğinin renginden geliyor. Varsın hayatımızın bütün renklerine kara çalmaya çalışanlar ona onur ödülü vermesin!
İstanbul’un ruhuna, sanata ve tarihe merak salanlar böyle şenlikli sofralarda buluşmaya devam edecektir. En azından öyle ummak istiyorum.

Haberin Devamı

KOZMONOT BABASI TABU

Kremlin Müzesi Müdürü Elena Gagarina, Topkapı’ya getirdiği serginin en değerli parçası olan Korkunç Ivan devrinden kalma “saadak”ı (Rus Çarları’nın seremonilerinde kullanılan mücevherlerle bezeli ok ve yay seti) anlatırken son derece heyecanlıydı. Ama sıra babası Yuri Gagarin’e gelince suratı değişti. “Bana babamı sormayın, hiç kimseye ondan bahsetmiyorum. Lütfen anlayın” demekle yetindi. Belki de Gagarin’in hayatını kaybettiği uçak kazasıyla ilgili şaibeleri soracağımdan şüphelendi. Haklıydı da, “Kazanın bir suikast olduğu, babanızı Brejnev’in öldürttüğü söylentisine ne diyorsunuz?” sorusu dilimin ucundaydı, yuttum.

Haberin Devamı

GÖRÜNDÜĞÜNDEN DAHA VAHİM

Aileden sorumlu bakan Aliye Kavaf’ın eşcinsellik hastalıktır demesi vahim.
Ama bu sözle başlayan tartışmanın minvali çok daha vahim.
Konuya girmek için 40 yıl öncesinin “Hakikaten ya, eşcinsellik hastalık mıdır değil midir” soruşturmasından daha ilkel bir başlangıç olabilir mi? Bir konuya bu kadar yanlış bir yerden girilirse makul ve sağduyulu bir yerden çıkılabilir mi? Bakın neler oldu:
Uluslararası Lezbiyen ve Gayler Birliği’nin (ILGA) Başkanı Kürşat Kahramanoğlu NTV’de Mirgün Cabas ve Hakkı Devrim’in programına katıldı ve neredeyse kimliğini savunur pozisyonda kaldı. Jantiliğiyle bilinen ve eminim hiç kimseye maaşını dahi soramayacak kadar zarif bir insan olan Hakkı Devrim, Kahramanoğlu’na “Bu eşcinssellik meselesinin tabiattaki karşılığı nedir, işin haz tarafını da konuşalım” diyebiliyor. Kahramanoğlu’nun nutku tutuluyor. Ertesi gün Cüneyt Özdemir 5N1K’ya eşcinsellik hastalıktır diyen bir doktoru çıkaracağını duyuruyor. Bunun üstüne Nazlı Ilıcak, Özdemir’i “Hep en aktüel konular. Hayatın içinden. Eşcinsellik konusu dikkat çeker. Başarılar” diyerek kutluyor ve yakıcı bir merakının giderilmesini rica ediyor: “Lezbiyen ve erkek eşcinsel arasında ne gibi farklar var?”
Pes! Farklı kimlikler, inançlar, siyasi görüşler hakkında hassas olduğunu söyleyen bu entelektüel kişiler eşcinsellik söz konusu olduğunda meraklarını nasıl bu kadar hoyratça ifade ediyorlar? Daha da fenası yılların gazetecileri cinsel değil aslında son derece sosyal bir olguyla ilgili nasıl bu kadar bilgisiz kalabiliyorlar?
Hayatta sadece yerine göre aydın, duruma göre demokrat olmak mümkün mü?

Yazarın Tüm Yazıları