Bilmem kaçıncı kez kanımı donduran bir insan hikayesini bir sanatçıdan öğreniyordum. Türk basınının hiç ilgisini çekmemişti dünyanın en iyi bilim insanlarını yetiştiren MIT’den mezun Pakistanlı nörobilimci Dr. Aafia Siddiqui’nin başına gelenler
Tophane’deki Outlet sanat galerisinin duvarında kan kırmızı bir çerçevenin içine minyatür tekniğiyle işlenmiş mutlu bir mezuniyet fotoğrafını gördüğüm bu kadın artık sadece pratik olarak vardı. Teoride ruhunu ABD’nin yargısız infazına, envai çeşit işkence yöntemleriyle bezeli sorgu sualine teslim etmişti. N’olur dikkatlice dinleyin; 11 Eylül’den sonra kendisini daima terör saldırısı altında hissettiğinden hem kitleleri hem de özel olarak bazı bireyleri imha etmeyi hak tellaki eden bir kabadayı devletin yapabileceklerini göreceksiniz. Dr. Siddiqui’ninki ders çıkarılacak bir hikaye. Üç çocuklu, dindar bir Müslüman olan Siddiqui’nin nahoş bir biçimde boşandığı ilk kocası ve ikinci kocasının amcası 11 Eylül’den sonra FBI tarafından sorgulanmıştı. Sözkonusu amca ‘Waterboarding’ (yere yatırılan kişinin suratına daimi olarak az tazyikli su boşaltılıyor ve bu, kişide boğulma hissi yaratıyor) adı verilen işkence yöntemiyle 180 kez sorgulandıktan sonra Aafia’nın El Kaide’yle ilişkisi olduğunu söyleyivermişti. Aafia bir anda dünyanın en tehlikeli ve aranan teröristi ilan edildi. Bundan kısa süre sonra 1 Mart 2003’te üç çocuğuyla ortadan kayboldu. 5 yıl boyunca hiç haber alınamadı ama iddialar Aafia’nın Afganistan’daki ABD üssünde yer alan bir hapishanede hayalet tutuklu olarak gözaltında olduğu yönündeydi. ABD hükümeti tabii ki bunu yalanladı. 17 Temmuz 2008’de Afganistan’da sefil vaziyette ortaya çıktı Aafia. Bitap koluna taktığı çantasında ölümcül virüsler ve biyolojik silah yapmaya yarayan kimyasallar bulunduğu iddia edildi. İlk uçakla ABD’ye postalandı ve hapse atıldı. Amnesty International’ın (Uluslararası Af Örgütü) adil olup olmayacağından şüphe ettiği için bir temsilci gönderdiği dava Ağustos’ta sona erecek. En iyi ihtimalle 30 yıl, en kötü ihtimalle müebbet hapse çarptırılacak. Aafia gerçekten bir terorist olabilir mi? Ailesi, arkadaşları, üniversiteden tez hocaları ve öğrencilerine göre imkan yok, mizacına aykırı. Ama olabilir de, MIT (Massachusetts Institute of Technology) mezunu olması, ılımlı bir genç kadın olarak tanınması bu ihtimali dışlamıyor. Ben burada avukatlık yapmıyorum, hikayeyi dinlediğim sanatçının samimiyetinden başka hiçbir şeye kefil olamam. Zaten mesele de bu değil. Terör endişesinin insanlara işkence edilerek bilgi alınmasını, bazılarının yıllarca ortadan kaybolmasını mübah kılması... Aafia, Amerikan rüyasının bu devirde yabancılar için her an nasıl kabusa dönüşebileceğini gösteriyor. Parlak, zeki, eğitimli mutlu genç bir kadındı. Şimdi akli dengesini yitirmiş, çocuklarının akibeti hala bilinmeyen, terörist damgası yemiş, müebbetlik bir zavallı. Teorik olarak o artık yok. Tüm bunlara Outlet sanat galerisindeki Hamra Abbas’ın müthiş sergisi sayesinde vakıf oldum. Vakit ayırın ve gidin. Terörle yaşayan bir ülke olarak sağduyunun ve zihni öfkeye boğmadan sarih tutarak kararlar almanın ne kadar önemli olduğunu görmek için.
Öbür dünyada böyle bir dernek kurulabilir
Halid Ziya Uşaklıgil’in ‘Aşk-ı Memnu’sunu bir defileye çevirdiniz. Reşat Nuri Güntekin’in nefis eseri ‘Yaprak Dökümü’nü tadı kaçmış bir sakız gibi uzattınız. Alexander Dumas’nın Monte Kristo Kontu’nun maceralarını ‘Ezel’in intikamları olarak devşirdiniz. Şimdi farklı bir yapım şirketi ve başka büyük bir yazar var: Med Yapım’ın son projesi, ‘Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’ini dizi yapmakmış. Ama 1800’lerin Rusya’sı yerine 1930’lar Türkiye’sinde geçecekmiş hikaye. Fikir de, lanet baba Fyodor Pavloviç Karamazov’u oynayacak Erdal Özyağcılar’dan çıkmış. Erdal Bey’e ve dizinin müstakbel senaristlerine fazladan kolaylıklar diliyorum çünkü Dostoyevski derinliğine, karakterlerinin katmanlı lezzetine, romanın temelini oluşturan ahlak, etik ve Tanrı’nın varlığı meselelerinin özüne, ulusal kanalda yayınlanacak bir dizide ulaşmak zordur. Elbette yaparsınız da sonucu Dostoyevski tanır mı bilemem. Hayır, bir şey değil, öbür dünyada ‘Türk Dizilerinden Musdarip Büyük Yazarlar Derneği (TDMBYD)’ kurulacak diye endişe ediyorum. Yine de Med Yapım’a bol şans!