En iyisi Udi’nin çözümü

İsrail’de yaşayan bir Yahudi olarak seçtiği hayat onu kafa patlatılacak bir antiteye dönüştürdü.

Haberin Devamı

Udi Aloni’yle acilen konuşmam gerekiyordu.  O sadece çok önemli bir yönetmen değil.
İsrail hükümetine ırkçı ve işgalci diyor, “Bağışlama” ve “Yerel Melek” filmleriyle Filistin’de yaşanan drama şiirsel ve yürek burkan bir hassasiyetle bakabiliyor; İsrail’e karşı başlatılan uluslararası boykotun (Boycott Divestment and Sanctions for Palestine) başını çekiyor.
O yüzden yaşayan en önemli filozoflardan Slavoj Zizek, Udi’nin duruşu ve filmleriyle ilgili makaleler yazıyor, panellere katılıyor.
Dolayısıyla...
Udi Aloni’yle mutlaka konuşmam gerekiyordu.
Tel Aviv’den New York’a giden uçağa binmek üzereyken yakaladım. Ben sormadan gemi baskınıyla ilgili fikirlerini ve İsrail’deki genel hissiyatı anlatmaya başladı.
1. Ben bir anti-militaristim ama o gemiye maskeleriyle inen askerlere kızamam. Onlara silahsız insanların bulunduğu bir gemiye gidecekleri bilgisini vermeyen ve böylece suça ortak eden Ehud Barak’tır. Suçlu odur.
2. Bil ki sokaklara dökülüp gemi baskınını kınayan İsraillilerin sayısı birkaç bini aşmaz. Çünkü İHH burada Hamas’ın bir parçası gibi yansıtıldı ve radikal İslamcılığı öne çıkarıldı. Unutma İsrail’de kimse adaletten sözetmiyor, önemli olan iyi PR yapmak.
3. İsrail işgalciliğine, küstahlığına ve hoyratlığına rağmen her fırsatta Batı’ya ne kadar demokratik bir devlet olduğunu göstermenin yolunu buluyor bu PR politikasıyla.
PEKİ ÇÖZÜM NEDİR UDİ?
Ona göre iş sanatçılara düşüyor. İsrail’i kültürel bütün büyük organizasyonlardan dışlamak, sanatsal etkinliklerden mahrum bırakmak gerekiyor.
Aslına bakarsanız İsrail’de üretilen hiçbir şeyi almamak, ekonomik ve askeri anlaşmaları askıya almak kadar zor ve bir o kadar da etkili bir yöntem bu.
Üç kez Cannes Film festivali’ne İsrail’den gelecek filmleri almayın...
İki kez Venedik Bienali’nde İsrail’i boykot edin...
Bakalım ne olacak?
Ama tabii sanat dünyasının dengeleri de en az siyasetin dengeleri kadar hassas, kulisi çoğunlukla daha çetrefil olabiliyor.

Haberin Devamı

POST-IT’li tanıtım

İstiklal Caddesi üstündeki İstiklal Kitabevi’nin vitrinine uzun uzun bakan gençler gördüm. Vay yoksa indirimli Playstation filan mı var o vitrinde? Hayır roman! Nurdan Beşergil’in “Bana Baktığın Gibi Bakma” adlı romanı. Gençlerin merakına neyin mucib olduğunu çözdüm: Kitabın tanıtım şekli. Her kopyanın üstüne farklı renkte küçük post-it’ler iliştirilmiş. Hepsinin üstünde el yazısıyla işlenmiş notlar var: “Okurken hem heyecanlandığım hem de iyi vakit geçirdiğim bir roman- Faruk Duman” ya da “Beşergil’in romanı ışıklı rüzgarlı okuması çok keyifli bir İstanbul öyküsü- Tarık Akan” gibi. Süper bir tanıtım... Özellikle küçük post-it’lerle ders çalışmaya ve flört etmeye alışmış gençler için birebir.

Haberin Devamı

Kılıçdaroğlu’nun gerçekten sanat merakı var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu söz verdiği gibi mal varlığını CHP’nin resmi web sitesinde açıkladığında borcundan harcından veya kooperatif girişimlerinden çok evindeki tabloların envanteriyle ilgilendim: Nuri Abaç, Hüseyin Yüce, Ayetullah Sümer, Güler Çakır ve Fikret Otyam’a ait toplam sekiz tablo var. Peki bu sekiz tablo için koleksiyon denebilir mi? Kılıçdaroğlu’nu betimlerken “sanata da meraklı” gibi bir unsurdan söz edilmeli mi?
Hayır ve de hayır.
Bu bir koleksiyon değil çünkü Kılıçdaroğlu ilk tabloyu 1982’de satın almış. Hakiki bir sanat merakı 30 yıla yakın süre zarfında sekiz adetten fazla tablo aldırırdı.
Nuri Abaç ve “köylü ressam” olarak anılan Hüseyin Yüce’ye baktığımda Kılıçdaroğlu’nun Anadolu toprağı ve insanıyla ilgilenen ressamları sevdiğini görüyorum.
Ama eğer bu kaydadeğer ve tutarlı bir koleksiyon olsaydı Anadolu’nun her bakımdan sessizliğini bozan Neşet Günal veya Nuri İyem gibi ressamlardan da en azından bir eser almalıydı.
Öyleyse Kılıçdaroğlu’nun tablo listesi için koleksiyondan çok, “sanat hevesi azalarak bitmiş birkaç dekoratif unsur” demek daha doğru olur.

Yazarın Tüm Yazıları