Paylaş
Robert Kolej’in tiyatro salonu fuayesinde çok ilginç bir sergi açıldı. 1950-60 yılları arasında Robert’te resim öğretmenliği yapmış olan ünlü ressam İlhami Demirci’nin öğrencilerine ait resimler var bu sergide. İlginç olan öğrencilerinin kimler olduğu: Engin Cezzar, Zeki Alasya, İsmail Cem, Aydın Menderes, Hasan Subaşı, Hüsnü Özyeğin, Herkül Milas, Rona Yırcalı...
Bunlardan Hazırlık II-C öğrencilerinden Cem Kozlu ve Mehmet Emin Karaahmet’in yaptığı suluboya resimleri ayrıca incelemek gerektiğini düşünüyorum. Birinci sebep; gerçekten iyi olmaları. Notunun çok kıt olduğu bilinen Demirci Hoca gibi birinden 9-10 almayı başaran birkaç öğrenciden biri Karamehmet ve Kozlu.
RENGİN PSİKOLOJİSİNE GİRMEK ZORUNDA KALDIM
Yani işadamı olmayı değil de ressam olmayı seçselerdi, eminim yine isimlerini biliyor olurduk.
Gelelim, resimlerin içeriğine... Uzun yıllar THY’nin yönetim kurulu başkanlığını yapmış Cem Kozlu’nun 14 yaşındayken yaptığı şu resme bakın... Çölde düşen bir uçak... 2003’te THY’deki görevinden ayrılmadan kısa süre önce düşen Diyarbakır uçağını Sisifos efsanesine benzetmişti Cem Bey... Yıllarca çalışıp didinip THY’yi kaliteli ve güvenli bir havayolu şirketi mertebesine eriştirdikten sonra uçağın düşmesi... Kan ter içinde uçurumun en tepesine çıkardığı kayanın bir anda yuvarlanması gibi onu üzmüştü. Bu suluboya resmine bakınca “14 yaşında korktuğu şey başına gelmiş” diyebilir miyiz?
Kozlu’nun sınıf arkadaşı Karamehmet’in “Rüya” adını verdiği bu resmi yorumlamak için ise gelişkin bilgi teçhizatına ihtiyaç duydum. Renklerin insanlar üstündeki etkisi üzerine 25 kitap yazmış olan Faber Birren ve Mac Pfister’in bilimsel yayınlarından faydalandım. Sonucu açıklıyorum:
Kırmızı, liderlik ve cömertlik belirtisi. Bunu fark etmiştik! Karamehmet’in Rüya’sında kırmızıdan daha çok kullandığı sarı ise gözlem ve analiz yeteneğini haber veriyor. Birren’e göre renk skalasının sıcak diliminde yer alan sarı, kırmızı, turuncuyu kullananlar daha dışa dönük ve psikolojinin “normal” kategorisine koyduğu insanlardır. Renk Piramidi Testi’nin babası Max Pfister de diyor ki, sarıyı tercih edenler mantığını duygularının önünde tutar.
Demirci Hoca’nın biriktirdiği bu resimler 3 hafta sonra bir açık artırmayla satılacak, geliri Robert’in burs fonuna aktarılacak. Vallahi bu 50 yıllık suluboyalara bayıldım, kendi mezun olduğum rakip lisenin “Kızım daha bizim üyelik aidatını ödemedin, gidip Robert’in burs fonuna katkıda mı bulunuyorsun? Pis hain!” demeyeceğini bilsem müzayedeye katılıp ne varsa alacağım. Sonra da gelsin işgüzar tahliller, gitsin renk skalaları...
Palahniuk gençlere zarar verir mi tartışması
Fight Club’ın yazarı Chuck Palahniuk cinsellik ve şiddet içeren öyküleri ve romanlarıyla her zaman tartışılır. Böyle tartışılmaktan da gurur duyar. Çünkü amacı rahatsız ederek, okuyucusunu sarsarak uyandırmaktır, bunu başarır.
Bir süredir Palahnuik isminin çevresinde başka bir nümayiş dönüyor. Amerika’da bir İngilizce öğretmeni, 15-16 yaşındaki öğrencilerine sınıfta Palahniuk’in Guts adlı kısa öyküsünü okutur. İlk kez 2004’te Playboy dergisinde yayınlanan Guts, bir gencin katastrofik mastürbasyon denemelerini anlatan, okurken her adımda midenizi kaldıran feci bir öykü. Greg Van Voorhis adlı öğretmen anında görevinden alınır tabii. Ama öğrenciler durumu kabullenmez. Facebook ve Twitter aracılığıyla uluslararası bir kampanya başlatır: Save Mr V (Bay V’yi Kurtarın)! Geçen hafta Palahnuik’un kendisi de “İngilizce öğretmenine destek vermek isteyenler bu kampanyaya katılsın” dedi.
Ben ki, özellikle sanat ve edebiyat ürünlerine konulan ambargolara çok karşıyımdır, böyle engellere başlarsak iş Salinger’ın Gönülçelen kitabını yasaklamaya kadar gider diye düşünürüm...
Palahnuik’in Guts öyküsünün 15’lik çocuklara okutulması konusunda arafta kaldım ve hemen Türkiye’nin en ehil ve sağduyulu ergen psikiyatrı Yankı Yazgan’a başvurdum.
Bakın ne dedi: “Ezgi... Gönderdiğin Guts öyküsünü okudum. Açıkçası rahatsız edici bulunabilecek cinsten. George Bataille’ın öykülerindeki detaycılığı çağrıştırdığını da düşünürsek, kimsenin çocuğuna okutmak istemeyeceği bir edebiyat ürünü diyebiliriz. Ama anne-babaların tercihine bıraksak, çocuklarına ne okutuyor, ya da ne seyrettiriyorlar? Palahniuk’un sarsıcı etkisi, öyküdeki iğrençliklerin imrendiriciliğinde değil, zevk arayışının, keyifli hayatın maksimize edilmesinin saçmalığını göstermesinde. Bu bakımdan pekala eğitsel bir yanı var diye de savunulabilir. Çok bilmiş bir okur ya da uzman, çocuğuna sen okutur muydun dese, hevesli olmayacağım apaçık. Ama birçoğumuz çocuğumuzun Marx’ın Kapital’ini okumasına da çok hevesli değiliz. Hayatın olabilecek en rahatsız edici ayrıntılarını konsantre biçimde bir araya getirmek, gerçeküstü olduğunu bile bile midemizi bulandırsa da gençlere zarar vermez.”
Demek ki neymiş, bir sanat ya da edebiyat eserinin iğrençlikten bahsediyor olması zararlı olduğu anlamına gelmezmiş.
Bu o kadar önemli bir cümle ki, çerçeveletip sanata “Ay ne kadar ayıp” diye bakan herkese hediye etmek istiyorum.
Yazgan’ın neden eşsiz olduğu, “Çocuklarınıza bilgisayar oyunu oynatmayın” öğütlerinin ötesine geçemeyen demode yollar gösteren diğer psikiyatrlardan neden ayrıldığı işte bu bakış açısında gizli. Bu arada Palahnuik, benim gözümde aklandın, hadi yine iyisin...
Paylaş