Bu Ezgi başka... Zarif ve yetenekli!

Viyana’daki Spot On Turkey festivalinin bana büyük faydası dokundu. Hayır, bir anda hanım bir kıza dönüşmeyi öğrendiğim için değil, hayatta bambaşka tür bir Ezgi olunabileceğini gördüğüm için.

Yakın arkadaşlarımın bana sıklıkla yönelttiği retorik bir soru vardır: “Kızım sen ayı mısın?!”
Çünkü genellikle kibar değilim ve çam devirmelerimin koca bir ormanı iç etmeye kadar vardığı olmuştur.
İKSV’nin Viyana’da düzenlediği “Spot On Turkey” festivalinin Avusturyalı ahaliye olduğu kadar bana da büyük faydası dokundu. Hayır, bir anda hanım bir kıza dönüşmeyi öğrendiğim için değil, hayatta bambaşka tür bir Ezgi olunabileceğini gördüğüm için.

29 yaşındaki Ezgi Kutlu eşine az rastlanır yetenekte bir soprano olmasının dışında hem sahnede hem de dışında bir zarafet timsaliydi.

Ana hatlarıyla tanıtayım, sonra siz bir yolunu bulup dinlersiniz :

Bugünlerde Avrupa’daki opera camiasında yeni yıldız olarak görülüyor, önce bu bilgiyi cebe koyun. Ankaralı öğretmen bir anne ve mühendis bir babanın büyük kızı. 14 yaşında Bilkent’in opera bölümüne burslu giriyor. Aslında bu, operaya başlamak için çok erken bir yaş ama sesi olağanüstü gelişkin bulunduğu için okula kabul ediliyor. Bilkent’ten sonra da dünyanın en prestijli müzik akademilerinden New York’taki Julliard School’da master’ını yapıyor. Ünlü Carnegie Hall’da sahneye çıkıyor, Cosi Fan Tutte, Sihirli Flüt, Carmen gibi belli başlı opera temsillerinde rol alıyor. Şimdi de Nürnberg Opera Balesi’nin as elemanlarından.

İKSV’nin Viyana’daki festivalinde “Tonkünstler Niederösterreich (Aşağı Avusturya) Orkestrası’yla sahneye çıktı ve Rossini söyledi. Sahnedeki hal ve tavırlarını, alımını, yeri geldiğinde nüktedanlığını görmeliydiniz.

SESİ PROVADA DUYAN ORKESTRA ŞOKE OLMUŞ

Kuliste buluştuğumuzda “Seyirciler size bayıldı, hele de sesinizi duyduklarında birbirlerini şaşkınlıkla dürten bir sürü çift gördüm” dediğimde Avrupa gibi opera geleneği olan bir kıtada bir Türk soprano olarak şok etkisi yarattığını anlattı: “Bu orkestrayla ilk kez çalıştım. Provada önce bir sessizlik oldu, sonra da orkestra elemanları bravo, bravo diye bağırdı. Benden beklemiyorlardı herhalde!”

Biz burada kendi meselelerimiz içine gömüldüğümüz ve yarattığımız gündemin en değerli ve önemli olduğunu düşündüğümüzden yurtdışında büyük başarılar elde eden genç Türk sanatçılardan bihaberiz.
Alın işte Ezgi Kutlu. İKSV sağ olsun bu festivaller sayesinde bulup çıkarıyor onları.

Senin deden de yapamazdı, yavrucum!

Sinsi, yerleşti mi gitmeyen, tedavi edilmedi mi muhakeme yeteneğini hepten zedeleyen bir mikroptur bu. Eğer bir çağdaş sanat sergisini gezerken bir kez olsun “Bu ne be, bu da sanat mı şimdi? Dedem de yapar aynısından ver bir boya kalemi!” dediyseniz, o mikrobu kapmışsınız demektir. Siz hastasınız! Bu kötü haberdi, şimdi iyisi geliyor. Ağrılı, yorucu ve zor bir süreçten geçmeniz gerekse de her şey henüz bitmiş değil; iyileşeceksiniz! Kötü sergiler, zorlama eserler, ucuz işler vardır, kabul ediyorum. Ama bu kafayla 1960’ların Amerikan Black Mountain Okulu tayfasına, Rauchenberg’lere, Willem de Koonig’lere, Jasper Johns’lara filan da kek gibi bakar, aynı kısır cümleyi kurarsınız. O yüzden iyileşmeniz şart. Size verdiğim bu 3 adımlık reçeteye harfiyen uyarsanız, tamamdır.

Bugünden başlayarak 18 Ekim-18 Kasım arasında en az 3 çağdaş sanat sergisi gezeceksiniz. Her birine en az 30 dakika ayıracaksınız. Sağlık için egzersiz çok ama çok önemli, duymuşsunuzdur bu kuralı. Kendinizi alıştıracak, beyninize idman yaptıracaksınız. 40 yıl evde oturup sadece dizi izlerseniz gördüğünüz ilk soyut ekspresyonist eserde “N’oluyor lan burada!” dersiniz tabii.

İyi hazırlanmış sergilerin girişinde bir ortaokul öğrencisinin bile okuyup anlayabileceği, sergi ve sanatçıya vâkıf olmanıza yarayacak kısa bilgiler asılıdır. Onları okursanız, sanatçı bunu ne zaman, niye yapmış, bir bütün içinde ne anlama geliyor, çözersiniz.

Bir ay sonunda hâlâ içinizdeki “Götür dedeme bir tuval yapsın aynısını abicim” sesini susturamıyorsanız benim şu sözlerimi hatırlayın: “Deden de yapamaz tatlım, inan bana yapamaz. Yapsaydı ben bilirdim. Yapsaydı zaten genetik veya çevresel faktör olarak sen de ondan feyz alırdın. Böylece benim kıytırık reçeteme ihtiyaç kalmadan içindeki sesin icabına çoktan bakmış olurdun.”
Yazarın Tüm Yazıları