Amerika’da yok satan ‘Mutluluk Projesi’ adlı kitabı okuyup denedim olmadı. Bir kere ben her şeyden önce mutluluğu hak etmediğimi düşünüyorum; annem de öyledir, teyzelerim de. Biz bu ülkede acı çekmenin kadınlığa ait doğal bir duruş mutluluğun bencillik olduğuna inandırıldık
Amerikalı Gretchen Rubin yazmış, Amerika’da yok satmış. ‘Mutluluk Projesi’ adlı bu kitabı elime aldım ve hayatını ödül-ceza endazesi üstüne oturtan ortalama bir insan olarak mutluluğu bir proje gibi düşünürsem, kitaptaki öğütlere harfiyen uyarsam, kendime ‘yıldızlı pekiyi’ler verirsem yüzde yüz mutluluğu belki bu kez yakalayabileceğimi hissettim. İşe koyuldum:
Dırdırı bırak: Peki bırakayım da içime mi atayım? Deniz Baykal’ın iki ay sonra Meclis’te karşılaştığı Nesrin Baytok’un elini sıkmaması, ona uluslararası arenada yok sayılan KKTC muamelesi yapması olacak iş mi? Sadece iki kişinin özel gayretiyle inilecek bela kuyusundaki çamurun faturası niye kadın tarafına kesiliyor diye konuşamayacak, şikayetimi eşe dosta sesli ifade edemeyeceksem hastalanırım ben. Dırdır benim ilacım, bırakamam. Geç!
Sürüncemede kalmış bir işi hallet: Peki halledeyim de bu memlekette muntazam vatandaş olmak kolay mı mesela? Yeni taşındığım evin doğalgaz sözleşmesini üzerime geçirmek için mesai saatleri içinde 175 dakika sıra bekleyip başvurumu yaptım. İki gün sonra evime gelen görevli, pipete benzer küçük bir borunun bir ucuna hava üfleyip diğer ucunu vanaya bağlamak suretiyle iptidai ötesi bir ‘ölçüm’ yaptı. Ağzından “Kaçırıyor” kelimesinin çıkmasıyla adamcağızın ensesini görmem arasında birkaç saniye ya vardır ya yoktur. Ne kaçırıyor? Ben herhalde! Ardından çağırdığım üç farklı doğalgaz ustası hiçbir yerde kaçak bulamadıklarını, İGDAŞ’ın pipetinin tıkalı olmasının mutat bir vaka olduğunu belirtti. Halledemem ben hiçbir işi, hallederken mutsuz oluyorum. Sürünceme iyidir. Tabii ki geç!
Şükretme listesi yap: Peki şükredeyim halime de resmen utanıyorum yahu! Hastanede mobbing’e uğramayan bir hemşire, kocasını şehit veren genç bir Kardelen, Güneydoğu’da yaşamadığımdan bir anda terörü bitirecek bir takas malı olmadığım için şükür mü edeyim? Hayat sanki bireysel, sanki kendi şehirli, steril fanusumda paçayı sıyırabilecek miyim? Yok ya! Batıyorsak, hep beraber olur bu işler. Hemen geç!
Mutluluk satın al: Ben ancak ‘tartışmamayı’ satın alabiliyorum. İndirim istediğimde bana bir çuval dolusu mükemmel sebep gösteren tezgâhtardan, ucuza kaçtığımda mutlaka bozuk çıkan bir malın doğru kullanım özelliklerini anlatan yetkiliden kaçarım. İndirimsiz, pazarlıksız belki çoklukla kazık yiyerek, tartışmamayı seçiyorum. Fakat sanıyorum yazar Rubin’in bu maddede öğütlediği beni mutlu edecek kurslar bulmak, tatiller yaratmak filandı. Olamadı. Demek ki geç!
Ruhani bir lider bul: Çok güzel söylüyorsun bulayım da algı ayarlarımla oynadılar, lider nedir unutturdular, nasıl olacak? Ülkemde yaşıtlarım ölürken liderim ve lider adayım konuyu çömelme-dikelme minvalinde bir halkoyunundan söz eder gibi çözmeye kalkarsa, ne maddi ne ruhani bir lider bulamam. Kimseye güvenenem. Geç geç!
Başarısızlığın keyfini çıkar: Mutluluğu projeye dönüştüren sevgili Rubin, galiba bu projede başarabildiğim tek şey başarısızlığın keyfini çıkarmak oldu. Denedim olmadı. Biz seninle başka ülkelerin kadınlarıyız. Bir kere ben her şeyden önce mutluluğu hak etmediğimi düşünüyorum; annem de öyledir, teyzelerim de, kuzenim de. Biz bu ülkede böyle yetiştik, acı çekmenin kadınlığa ait doğal ve asil bir duruş; mutluluğun bencillik olduğuna inandırıldık. E zaten imkânlarımız da ancak buna elverdi. Yavaşça geçelim!