Amerikalı Sean Hayes yıllarca Will&Grace adlı sit-com’da gay karakter Jack’i canlandırdığı ve bu yılın başında gerçek hayatta da gay olduğunu açıkladığı için tartışılıyor: Broadway’in son prodüksiyonlarından “Promises Promises”te eşcinsel olmayan bir karakteri canlandırması olmazmış!
Eşcinsellerin haklarını savunurum. Kibarlıktan ya da siyaseten doğruculuk bunu gerektirdiği için değil. Eşcinsel arkadaşlarımı sevdiğimden, huzuru hakettiklerini düşündüğümden de değil. Bencillikten. 21’inci yüzyıla denk gelmiş bir kadın olarak kendim için, kendi özgürlüklerim ve haklarım için. Çünkü cinsel tercihlerin sorgulandığı bir dünyada kadınların cinsel özgürlüğünden de sözedilemez. Çünkü eşcinselleri sadece bazı işler için uygun gören homofobik erkek egemen zihniyet, bir gün tutar kadınlar için de yine aynı şeyi söyler. Biz kadınlar için post-feminizmden bayağı geriye sarmak, 70’lerde kazanılan hakları kurdelalı paketle iade etmek; ikiyüzlülüğün parçası olarak, eşcinsellerin uğradığı haksızlıklara göz yumarak mümkün olabilir. Çok ciddiyim. Anglosakson dünya, ki eşcinsel hakları bakımından nispeten belli eşikleri aşmıştır, bir anda son derece kısır ve tehlikeli tartışmalar içine gark olabiliyor. İşte son örnek... Amerikalı Sean Hayes, hem sesi hem de dans etme becerisiyle Broadway için bulunmaz bir oyuncu. Fakat yıllarca Will&Grace adlı sit-com’da gay karakter Jack’i canlandırdığı ve bu yılın başında gerçek hayatta da gay olduğunu açıkladığı için sanat köşelerinde ve bloglarda tartışılıyor. Broadway’in son prodüksiyonlarından “Promises Promises”te eşcinsel olmayan bir karakteri canlandırması olmazmış... Eşcinsel olduğunu açıklayan birinden tiyatro sahnesinde bir heteroseksüeli oynarken inandırıcı olması beklenemezmiş... Pardon ama... Sean Penn’e ünlü gay aktivist Harvey Milk’i canlandıramazsın dendiğini hatırlamıyorum. Ya da Brokeback Mountain filminde eşcinsel bir çifti oynayan Heath Ledger ve Jake Gylenhaal’ın “Olmamış çünkü gay değiller” diye eleştirildiğini... Bir sanat sahnesinde, elaleme insan hakları dersleri veren bir diyarda cereyan eden bu tartışma, ayrımcılığın ve ikiyüzlülüğün her an her yerde hortlayabileceğini gösteriyor. O zaman ne olur? Sadece eşcinseller için değil, dünyanın beyaz heteroseksüel erkekler dışında kalan devamı için de hiç makbul olmayan durumlar... Keşke mesela kendisine liberal diyenler asker sabitfikrinden kurtulup birgün olsun hayata bu gözle baksalar da bir satır yazsalar...
Penguen’in sanata katkısı
Sanat çoğunlukla tepkiseldir, şehvetle, öfkeyle, bunalımla bir restleşme şeklinde ortaya çıkar. Fakat genellikle bunun için bir hazım süresi gerekir. Doğalı da budur, güncel bir melanete bir romancının veya ressamın bir gazeteci ya da sivil toplum örgütü sözcüsü gibi hızla ve sıcak tepki vermesi beklenemez. Fakat... Mizah dergisi Penguen’in farkında olarak ya da olmayarak son iki haftadır yaptığı iş sanatın hem harcıalem hem tepkisel hem de kıymetli kalabileceğini gösteriyor. İddia ediyorum: Bu hafta dergiyle birlikte bedavaya verdikleri yapıştırmalar basbayağı sanat eseri. Özellikle de Baykal’a “Ben partimi bıraktım, istersen sen de sigarayı bırakabilirsin” sloganı attırdıkları yapıştırma... Kullandıkları malzeme, sunuş şekli ve de meselesi bakımından mizah malzemesinden öte çağdaş sanat eseri. Penguen böylelikle süper bir iş yapıyor aslında: Solun ve de sanatın çeperinde dolaşan ama dahil olmaya çekinen genç kitleyi tavlıyor. Ayaklarını alıştırıyor. Bence sanata bu katkılarından dolayı Sayın Kültür Bakanı Günay tarafından ödüllendirilmeleri gerek diyeceğim ama sonra o plaketi almaya giderken Erdil’in, Selçuk’un ya da Met-Üst’ün çekecekleri ıstırabı hesaba katarak vazgeçiyorum.
Mustafa Koç Başbakan’a katılmıyor anlaşılan
Vahşi doğaya ilgi çekmek isteniyorsa Mustafa Koç gibi davranmak en doğrusu bana göre. Paranız varsa gidersiniz Afrika’ya, iyi bir makineniz ve yeteneğiniz varsa fotoğraflarını çekersiniz. Sonra da sergilersiniz. Mustafa Koç’un Rahmi Koç Müzesi’nde açtığı “Karşılaşmalar” sergisi bu tür bir döngünün sonucunda ortaya çıkmış. Bu sergiden başka önemli bir sonuç daha çıkardım: “Vahşi doğa hayatta kalma mücadelesi veriyor, fotoğraflarımla bu mücadeleyi ortaya koymaya çalıştım” diyen Koç, avlanma konusunda bir sohbet açılsa benim yanımda yer alır mı bilinmez ama... Aile Planlaması konusunda bir sohbet açılsa “En az üç çocuk şart” diyen Başbakan’ın yanında yer almaz. Çünkü sergi için hazırlanan katalogun satışından elde edilecek tüm gelirleri eşi Caroline Koç’un başında bulunduğu Türkiye Aile Planlaması Vakfı’na bağışlıyor.