Aylardır gizli bir iş çeviriyordum. Artık size anlatmamda bir sakınca yok: Bir sürü gazeteci toplandık, meslekte 40’ıncı yılını dolduran Türkiye’nin en önemli gazetecilerinden birine bir sürpriz yaptık. Hasan Cemal’e bir kitap hazırladık. Yıllar önce, yıllarca birlikte çalıştığı arkadaşları onun için “Vicdanlıdır, adildir, saydamdır, doğru dürüst adamdır işte” diyor. Gazetecilikte bir Hasan Cemal ekolünden bahsediyorlar, onun rahle-i tedrisinden geçmenin nasıl bir ayrıcalık olduğunu anlatıyorlar.
Tüm bunları anlatırken... Türk basın tarihinin en ideolojik ve klas savaşlarından birinin nasıl onun etrafında döndüğünü hatırlatıyorlar.
Ve tabii hatırlarken...Bazen çok gülüyorlar, bazen de burunlarının direği sızlıyor.
Hasan Cemal, benim çok yakın arkadaşımın babasıdır. Onu, gazeteci olmamdan önce böyle bildim, böyle sevmeye başladım. Rahle-i tedrisinden hiç geçmedim, Cumhuriyet savaşının yaşandığı vakitlerde ilkokul üçüncü sınıftaydım. Anlayacağınız ben, Türkiye’deki siyasi dönüşümün de bir anlamda yansıması olan bu savaşı onun kitaplarından, gazeteciliğini de yazılarından öğrendim. Orada yoktum, öyleyse onun 40’ıncı meslek yılını kutlamak için hazırlanan bu sürpriz kitapta niye varım?
KÖR BİR MERAKLA HIRSLANARAK SORDUM
Bu yılın mayıs ayında Hasan Cemal’in eşi Ayşe Cemal “Seninle 1-2 dakika konuşalım mı?” dedi. O konuşmayı, Ayşe Cemal’in heyecanını asla unutamam. “Hasan’ın gazetecilikteki 40’ıncı yılı. Ona sürpriz bir hediye vermek istiyorum. Bu bir kitap olsun!” diye anlattı. Kitap olsun da nasıl olsun? Onunla çalışmış, onu tanıyan gazeteciler Hasan Cemal’i anlatsın. Okay Gönensin, Kanat Atkaya, Ayşe Cemal kafa patlattılar, bir liste yaptılar. 30’dan fazla gazeteci, eski genel yayın yönetmenleri, halihazırda genel yayın yönetmenleri, köşe yazarları... Onlara sorular sordum, o dönemde orada olmadığım için daha kör bir merakla, anlattıkları gazetecilik maceralarını kıskandığım için giderek artan bir hırsla sordum. Çok güzel anlattılar. Hem naif hem zekice hem de bayağı komik... İsmet Berkan ve Kerem Çalışkan bir Hasan Cemal kronolojisi yazdı. Bu arada yıllar önce Cumhuriyet’i grafik olarak baştan yaratan Bülent Erkmen tabii ki bu kitabı da tasarlayan kişi olmalıydı. Son yıllarda memlekette gördüğüm en güzel kitap kapağını yaptı. Ve tamamladık.
Bu bir Hasan Cemal kitabı. Kocasına çok âşık bir kadının sürprizi. Hasan Abi’lerini çok seven gazeteci milletinin zarif hediyesi. Türkiye’nin dördüncü kuvvetinin ağzından Türkiye’nin yakın tarihi.
Hepsi ve hiçbiri.
Bana göre çok daha temel ve basit bir manası var: Herkes ister, bir meslekte fark yaratmayı, böyle hatırlanmayı, böyle sevilmeyi. Böyle sevildiğini ömrü dahilinde bilmeyi. Herkes ister bir meslekte 40 yıl lekesiz kalmayı. Demek ki olabiliyormuş.
İyi pazarlar!(*)
(*)Hasan Cemal’den alıntıdır.
BU KİTABI YAPARKEN...
Orhan Pamuk’un “Bazen öyle şeyler olur ki, bir türlü içinden çıkamaz, ‘Bu nedir kuzum?’ dersiniz. İşte öyle zamanlarda ben Hasan Cemal’in köşesine başvururum” sözünün bir gazetecinin duyabileceği en sağlam övgü olduğunu fark ettim.
Sedat Ergin’den “haber atlamamanın varlık sebebi olduğu” Cumhuriyet dönemini dinlerken imrendim.
Meral Tamer’in, Hasan Cemal’in “insanı illet eden huylarından” söz ederken değme mizah yazarlarını kıskandıracak kadar komik olduğunu gördüm.
Murat Belge’nin siyasi tartışmalarında Hasan Cemal’i çıldırtmak için neler yaptığını öğrenince çok güldüm.
Hadi Uluengin’in en son Hasan Cemal’e Cumhuriyet’ten ayrıldığını söylerken ağladığını öğrendim.
Zirvenin özeti budur arkadaşlar!Heykel bir hafta önce saldırıya uğradı, Langelinie limanında nehrin dibine batırıldı. Sanatçı birkaç dalgıçla birlikte suya girip çıkarmak zorunda kaldı. Ne demişler; doğru söyleyeni Kopenhag kriterleri bile kurtaramaz...
192 ülke Kopenhag’daki iklim zirvesinde dünyayı kurtarmak için toplandı biliyorsunuz. Zirvede bir sürü çok hayati mesele konuşuluyor, bu meseleler konuşulurken ülkeler hayırlı bir iş için orada bulunduklarını unutup birbirlerini tepeliyor. Sıra sıra sivil toplum örgütleri bir yığın araştırmadan çıkan korkunç rakamlarla sonun başlangıcından söz ediyorlar. Ve fakat tüm bunların arasında çok iyi bildiğimiz başka bir melanet de gün gibi meydana çıkıyor: Adaletsizlik. Bütün dünya ABD’nin iki dudağının arasından çıkacak karbon gazı salımı sözünü bekliyor. Küçük ada ülkelerinin ve Afrika’nın büyük bölümünün 15 yıl sonraki hali ABD’ye bağlı. İşte bu durumu Danimarkalı sanatçı Jens Galschiot, 800 kiloluk Obez Adalet Tanrıçası heykeliyle anlatmış. İsmi “Survival of the Fattest”, yani “Şişman olan hayatta kalır.” Sanatın fevkaladeliği işte... Allah aşkına bakın, bir çuval lafa bedel değil mi bu heykel? Zirve daha iyi özetlenebilir mi?