Paylaş
İlk günkü aksamalar ve sabotaj haberlerini saymazsak 16 Ekim’de Türk Telekom’da başlayan grev işçi ve işveren dışında aslında kimsenin umurunda değil.
Oysa şaka değil.
Tarihinde ilk defa grev yaşayan Türk Telekom, özelleştirme öncesi hep 'Türkiye’nin en stratejik kurumu' olarak lanse edilirdi.
Peki ne değişti de 'Türkiye’nin en stratejik kurumu' üç haftalık greve rağmen, ne iktidarın ne muhalefetin ne de sivil toplum kuruluşlarının ve kamuoyunun umurunda?
Özelleştirme sonrası 'öküz öldü, ortaklık bozuldu' diyorsanız, durun daha.
Bir kere Türk Telekom’un neredeyse yarısı hala kamunun elinde. Yani Türk Telekom’daki grev ve sonrasında yaşananlar sadece Hariri ailesine değil, kamu payına da zarar veriyor. Dün Türk Telekom Pazarlama Direktörü Erem Demircan’la konuştum. Üç hafta sonunda kurumun uğradığı fiziki zarar ki bu da fiber kabloların maruz kaldığı sabotajlarla sınırlı, 100 milyon YTL imiş. İş ve müşteri kaybını siz hesap edin!
İkincisi, özelleştirmeye rağmen Türk Telekom’un belli alanlarda tekel durumu hala devam ediyor. Yani Telekom’un sahip olduğu haberleşme altyapısı hala serbest piyasa koşullarında başka bir kurum tarafından karşılanamıyor. Maalesef hükümet haberleşme alt yapısının serbestleştirilmesi ve rekabete açılması konusunda bugüne kadar ciddi bir adım atmadı.
Üçüncüsü, bir kurumun stratejik değerini kamu ya da özel olması değil, o kurumun tek başına sahip olduğu işlev ve yarattığı değer belirler.
Eğer Türk Telekom gerçekten stratejik bir kurumsa dün de stratejikti bugün de.
Ama bakın hiç de öyle değilmiş.
Hükümet yetkisi dahilinde olmasına rağmen grevi ertelemeyi düşünmüyor.
CHP dahil muhalefet bırakın ortalığı kasıp kavurmayı tenezzül edip bu konuda ciddi bir tavır bile almıyor.
TELKODER (Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri Derneği) dışında telekomünikasyon sektörünün ağzını bıçak açmıyor. Zaten TELKODER de grev yüzünden değil sektörün serbestleşememesinden dolayı duyarlılık gösteriyor.
Kamu kurumlarından finans sektörüne, ulaşımdan haberleşmeye hem kurumsal hem de bireysel anlamda hayatımızı birebir etkileyen bir kurum olmasına rağmen, ciddi boyutta sıkıntı yaşayanlar dışında kimsenin sesi çıkmıyor.
En ironik olanı da ne biliyor musunuz?
Normal zamanlarda sıkı sıkıya kenetlenen sendikalar bu grevde Haber-İş’e bırakın yürekten destek olmayı, perde arkasından eleştiri bile yöneltiyorlar.
Hem de 12 Eylül İhtilalinden sonra yaşanan en büyük grevlerden biri ile karşı karşıya olmamıza rağmen.
Peki neden?
Bir, Türk Telekom haberleşme altyapısında hala tekel konuma sahip olmasına rağmen zannedildiği gibi stratejik bir kurum değil.
Elbette kurumsal ve bireysel bazda telefondan internete sunduğu hizmetler çok önemli ama büsbütün vazgeçilmez değil. Bir yanda cep telefonu, diğer yanda internet üzerinden telefon görüşmesi derken zaten Türk Telekom ciddi pazar kaybına uğruyor hem de alt yapı konusundaki tekel konumuna rağmen. Bu grev en fazla bu süreci daha da Türk Telekom aleyhine işletir. Türk Telekom Pazarlam Direktörü Demircan, '17 yerde fiber kablolar kesildi. 112 bin km. Ayda ortalama 5 kopma oluyordu. 200'ü geçti. 100 milyon YTL’lik fiziki zarar dışında mesela 100 bin ADSL abone müracaatını şu anda karşılayamıyoruz' diyor. Piyasa ekonomisi açısından bu şu anlama geliyor, eğer grev uzarsa bu iş en çok rakiplere yarar.
İki, işçi-işveren karşıtlığı üzerine kurulu klasik sendikacılık miadını çoktan doldurdu.
Çağdaş sendikacılık artık işvereni kendisini sömüren düşman olarak değil, küresel rekabet ortamında birlikte hareket etmesi gereken paydaş olarak tanımlıyor. Bunun en çarpıcı örneği geçtiğimiz yıllarda sendikacılığın en güçlü olduğu Almanya’da yaşandı. Volkswagen çalışanları ve sendika, maliyetler yüzünden fabrikalarının kapanması tehlikesine karşılık işverene çalışma saatleri ve ücretler konusunda bırakın zammı, azaltma talebiyle gitti. Oysa Haber-İş Sendikası Türk Telekom’un yüzde 10’luk zam teklifi ve 25 milyon YTL’lik kademeli düzeltme teklifine rağmen inatla olmayacak koşullar ileri sürdü. Bu tavrıyla en klasik sendikacıları bile çileden çıkardı.
Bir de üstüne üstlük ilk günden itibaren işin sonunun şiddete kadar varabileceğini ima eden tehditkar açıklamalarda bulundu.
Peki ne oldu bu işten kim kazançlı çıktı?
Maalesef kazananı olmayan bir oyun bu.
Kaybedeni ise bol.
En başta, 1.2 milyar dolarlık yeni yatırım planlarken mevcut müşterilerine bile hizmet götürmekte güçlük çeken, yeni hizmetleri yerine sabotaj ve darp haberleriyle gündeme gelen Türk Telekom.
Hemen sonrasında, hizmet almakta güçlük çeken bankadan hastaneye milyonlarca müşteri.
Ve en önemlisi, birkaç kendini bilmez yüzünden adı sabotajcıya çıkan, grev yüzünden taksit ve kirasını nasıl ödeyeceğini kara kara düşünen 25 bin Türk-Telekom çalışanı.
Ha bir de, sendikacıların bile desteklemekten imtina ettikleri, üyelerinin grev kırma kararına doğru yöneldikleri Haber-İŞ sendikası var.
Neredeyse üç hafta oldu. Bilmem bindikleri dalı kestiklerinin farkında mıdırlar?
Neyse canım, fiziki zarar 100 milyon YTL, grev kimin umurunda!
Paylaş