PaylaÅŸ
Çok yaratıcı ilanlar da var, alabildiğine banal olanlar da.
Derdim reklam çözümlemesi olmadığı için iÅŸin o kısmını iletiÅŸim uzmanlarına bırakıyorum.Â
Yukardaki slogan Finansbank’ın.
Hüsnü Özyeğin’in gayet başarılı bir operasyonla NBG yani Yunan Milli Bankası’na sattığı Finansbank’ın.
İlanda yukardan aşağıya doğru sarkan Türk bayrağı Finansbank logosunun tam üstüne gelmiş. Böylece Yunan Devleti’nin de kısmen ortak olduğu Finansbank, Türk bayrağı eşliğinde ‘Cumhuriyet bizim için herşeyin üstünde’ mesajı vermiş.
Biliyorum kaba bir milliyetçilikle yerli bankaların yabancılara satılmasına kategorik olarak karşı çıkanlar için bu ilanın hiç bir anlamı yok.
Hatta ilanı ‘Cumhuriyet gibi değerlerimizi kullanarak Türk halkını kandırmaya çalışıyorlar’ diye değerlendirenler bile olabilir.
Fakat ben tam da bu sebeple Finansbank ilanını gayet başarılı buldum.
Çünkü içinde yaşadığımız şu küresel türbülans çağında sermayenin dini, dili, etnik kimliği tek başına bir anlam ifade etmiyor. Yunan semayeli bir banka da olsanız eğer Türkiye’de iş yapıyorsanız Türk halkının ortak değerleri sizin de değeriniz oluyor.
Korkuları sizi de korkutuyor!
Hatırlarsanız geçtiğimiz haftalarda yabancı bankalarla ilgili bir takım spekülasyonlar çıkmış kimileri tüzel kişilikleri ve mevduat garantisi açısından hiç bir fark olmamasına rağmen tamamen psikolojik sebeplerle mevduatlarını yabancı bankalardan yerliye kaydırmış, kimileri de işi daha ileri götürüp yabancı sermayeli bankaların karlarını bu kriz ortamında ölçüsüz bir biçimde yurt dışına transfer edeceğini söyleyerek gereksiz spekülasyonlara yol açmıştı.
O anlık türbülansta sadece yabancı sermayeli bankalar değil tüm bankacılık kesiminin nasıl ciddi bir endişeye kapıldığının birinci derecede şahidiyim.
Yerli yabancı, kamu özel, hiç bir üst düzey bankacı ‘o olsun bu iş bize yarar’ kolaycılığı ile yaklaşmadı meseleye. Çünkü dünyada yaşanan hem global likidite bolluğu hem de global kriz herkese şunu gayet net bir biçimde gösterdi, ‘komşuda pişer bize de düşer.’
Bakın Amerika’da mortgage krizi olarak başlayan türbülans şu günlerde en çok da Amerika’ya kafa tutan Rusya ve İran gibi petrole bağımlı ülkeleri vuruyor.
Hadi çıksın bir Rus ya da İran’lı yetkili Amerika’da çıkan krizden bize ne desin!
Diyemez, derse üç vakte kalmaz dediğini yalamak zorunda kalır.
Aynı şekilde gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru yayılan global krize Amerika başta olmak üzere gelişmiş ülkeler nasılsa bizden gitti rahatlığıyla yaklaşamaz, nitekim yaklaşamıyor. Bu yüzden dünya liderleri Kasım ayında yeni bir global düzen kurmak için 1944’den sonra ilk kez tekrar bir araya geliyor.
2. Dünya savaşının tahribatı son 60 yıldır içinde yaşadığımız global sistemin temellerinin atılmasına sebep oldu. Emin olun şu içinden geçtiğimiz global güven krizi de 21. yüzyılın yeni düzeninin nasıl olacağını belirleyecek.
İşin ilginci yeni düzende iki bir biriyle çelişen dinamik bir arada yer alacak. Bir yandan karşılıklı bağımlılık ve kürselleşme çok daha girift bir biçimde gündemimizi belirleyecek diğer tarafta küreselleşme ve sermayenin serbest dolaşımıyla ters gibi görünen ‘devlet müdahalesi-korumacılık-gümrük duvarları-tarife dışı engeller’ eskiye oranla çok daha belirleyici olacak.
Dediğim gibi ilk bakışta bir biriyle alabildiğine çelişen iki trendle karşı karşıyayız. Fakat şundan emin olun 21. yüzyılın küresel sistemi bu iki trendin karışımından ortaya çıkacak. Bırakalım eski tarz IMF tartışmalarını. Çok yakında IMF ve Dünya Bankası yeniden tanımlanacak. Yerli ve yabancı sermaye ayrımı eskiye nazaran çok daha belirsizleşecek.
Sadece kağıt üstünde, gazete ilanlarında değil, ekonomik hayatın tam merkezinde.
Evet, ‘Cumhuriyet bizim için herşeyin üstünde.’
Yunan sermayeli de olsak, Türk de...
PaylaÅŸ