PaylaÅŸ
Gerçi tartışma konusu yeni değil ama uygulama yeni.
Türk Standartları Enstitüsü (TSE) yeni yılla birlikte, 2005’ten bu yana tartışılan "Helal Gıda Sertifikası"nı hayata geçiriyor.
Hem Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan hem de TSE Başkanı Kenan Malatyalı bu konuda kararlı.
Fakat "Helal Sertifika" uygulaması hem siyasi düzlemde hem de ekonomik düzlemde tarafları ikiye bölmüş durumda.
Konuya siyasi düzlemde yaklaşanlar bu uygulamayla Türkiye’de din eksenli yeni bir ayrımcılığın başlayacağına inanıyor.
Haksızlar mı?
Bence haklılar.
Fakat konuya hem dini hassasiyetler hem de 2 trilyon dolarlık yeni bir pazar açısından yaklaşanların da argümanları yabana atılır gibi değil.
Onlar da diyor ki 14 milyon Yahudi nüfusun "koşer"i varsa milyarlarca Müslüman’ın "helal standardı" neden olmasın. Ayrıca 2 trilyon dolarlık İslam dünyası pazarından Türk ekonomisi "helal standardı" ile neden ciddi bir pay almasın. Düşünsenize helal gıda pazarı şimdiden 150 milyar doları bulmuş.
Haksızlar mı?
Valla bence onlar da haklı.
Durun hemen Nasreddin Hoca gibi iki tarafa da haklı diyerek herkese boncuk dağıttığımı düşünmeyin. Gelin önyargılarımızın süzgecinde "şu haklı şu haksız" demeden önce gerçekten kim ne diyor ona bir bakalım.
Bu uygulama ayrımcılıktır diyenlerin özetle görüşü şu:
Kozmetikten, turizme, finanstan gıdaya aldığınız her hizmet ya da ürün "Ä°slami kurallara uygundur" yani "helaldir" sertifikası taşıyacak. Helal sertifikası taşımayanlar ise kafadan "haram mal" muamelesi görecek. Bir de iÅŸin içine bu iÅŸi rant saÄŸlamak için yapacak "uyanıkları" katarsanız, mesele hepten içinden çıkılmaz bir hal alacak.Â
Sektöre sorarsanız onlar hepten endişeli.
Bir kere Sanayi Bakanlığı’nın bu iÅŸi bir oldu bittiye getirmesinden korkuyorlar. Mesela SETBÄ°R BaÅŸkanı Erdal Bahçıvan,Â"Bu tartışmalarla gıda türbanlı hale getirilmemeli. Helal sertifikası acil bir ihtiyaç deÄŸil. Ä°htiyaç duyanlar yurtdışından bu belgeleri zaten alıyor" diyor.
Sertifikayı destekleyenlerin cevabı: Elbette acelemiz var. Bu işten en büyük kazancı Malezya sağlıyor. Yurt dışına sertifika için para kaptıracağımıza Türkiye’de yapalım hem dışarı paramız gitmesin hem de Türkiye 2 trilyon dolarlık pazarın üretim ve standardizasyon merkezi olsun.
Bu noktada Türkiye Gıda ve İçecek Dernekleri Federasyonu BaÅŸkanı Åžemsi KopuzÂise helal gıda sertifikasını firmaların iç pazarda kullanma ihtimaline ve bunun doÄŸuracağı "sertifika taşımayanlar helal deÄŸildir" tehlikesine dikkat çekiyor.
Ha bir de Banvit Genel Müdürü Ömer Görener gibi TSE’den sertifika almanın şirketlere yükleyeceği ekstra maliyetten şikayet edenler var: "İsteyen firma helal sertifikasını Diyanet İşleri’nden zaten alabiliyor. Ürünlerin üzerinde 'Domuz eti ve yağı yoktur' veya 'İslami koşullara göre üretilmektedir' ibarelerine yer veriliyor. Bu ürünler ise gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında, Arap ülkeleri de dahil olmak üzere pazarlanıyor. Devreye girecek sertifikalandırma düzeni üreticilerin sırtına yüklenecek yeni bir yük demek."
Yani bir anlamda piyasa zaten bu işi kuralına uygun yapıyor, TSE damgalı helal sertifika ile hem üzerimize yeni bir yük bindirmenin hem de ideolojik bir tartışma başlatmanın alemi yok deniliyor.
Nitekim geçen hafta sevgili Yalçın Doğan Hürriyet’teki köşesinde konuyu uzun uzun anlattıktan sonra şu saptamayı yaptı: "Eğitimle, törenle, türbanla, atamayla değil, laiklik şimdi ekonomiyle çiğneniyor. Alıştırarak ve masum görünen gerekçelerle. Helal olsun size."
Biliyorum tıpkı Fazıl Say’ın korkularını yersiz bulanlar gibi bu korkuyu yersiz bulanlar da olacak.
Eğer Türkiye yerine İngiltere ya da Fransa’da yaşıyor olsam ben de bulurdum. Fakat unutmayalım ki içinde yaşadığımız ülke bir yanıyla umuda yelken açmış olsa da diğer yanıyla hala "Korkular Cumhuriyeti."
Ve bu korkular en az özgürlük taleplerimiz kadar sahici.
Krizsiz, korkusuz umut dolu nice bayramlara...
PaylaÅŸ