"For God sake, do you guys (Turks) have to be this much unpredictable?"
Soru aynen böyleydi: "Allah aşkına siz Türkler bu kadar öngörülemez olmak zorunda mısınız?" Dilerseniz filmi başa sarıp önceki gece 89. dakikada Nihat'ın 3. golüyle birlikte gelen bu sorunun arka planını aktarayım. Geçen haftayı uluslararası yatırımcıların çoğunlukta olduğu bir dizi toplantıyla geçirdim. Dünyanın dört bir tarafından onlarca yatırımcı Türkiye'de neler olup bittiğini anlamak için Bodrum Kempinski Otel'deydi. Siyaset ve ekonomide olası senaryolar dibine kadar konuşuldu. Dilerseniz benim de muhatap olduğum sorulardan bir demet sunayım. AKP'ye kapatma davası nasıl sonuçlanır? Şimdilik kapanma ihtimali daha olası görünüyor; peki, Başbakan Erdoğan siyasi yasaklı olacaksa bağımsız olarak nasıl geri dönecek? Cumhurbaşkanı Gül'ün durumu ne olur? Ara seçim kaçınılmaz, peki erken genel seçim olur mu? Erdoğan'sız AKP'nin ya da yeni partinin şansı nedir? Tüm bu olanlardan AKP nasıl bir ders çıkarır, daha mı sertleşir yoksa içindeki aşırılıkları mı törpüler? Türkiye ordu-yargı ve siyaset arasında sıkışırsa bu, toplumsal bir iç çatışmaya yol açar mı? Hukukun bu kadar politize olduğu bir demokraside yargı reformu nasıl mümkün olacak? Önce AKP sonra DTP kapatılırsa AB ile müzakereler muhtemelen askıya alınacak. Anayasa Mahkemesi böylesine ağır bir bedeli göz önünde bulundurmuyor mu? Tüm bu belirsizlikler ekonominizi daha da kırılgan yapıyor. Hükümet kendi geleceği belirsizken ekonomiye ilişkin alternatif bir planı nasıl geliştirecek? Merkez Bankası hükümetin popülist politikaları ile enflasyon arasında sıkışmış görünüyor. Ne yapabilir? Mali disiplin şimdiden gevşedi. Erken ve yerel seçim ekonomiyi hepten rayından çıkarmaz mı? Sorular, sorular, sorular... Fakat gün boyu süren hararetli tartışmaların anlatamadığını yabancı yatırımcılarla birlikte arka arkaya izlediğimiz İsviçre-Türkiye ve Çek Cumhuriyeti-Türkiye maçları bir çırpıda anlatıverdi. Bu yüzden maçları birlikte izlediğim İngiliz bir yatırımcı Nihat'ın 3. golünden sonra kendisinden hiç beklenmedik bir hamle ile boynuma sarılarak kelimesi kelimesine az önce aktardığım soruyu sordu: "Allah aşkına siz Türkler bu kadar öngörülemez olmak zorunda mısınız?" Aslında soru işareti ile biten bir cümle kursa da onca tartışmadan sonra maksadı sorularına yeni bir soru eklemek değildi. Ekonomisi, siyaseti, demokrasisi ve yargı sistemi bunca öngörülemez olan bir ülkenin milli takımı da 75 dakika boyunca berbat bir oyun oynadıktan sonra tüm öngörüleri altüst ederek ancak bu kadar iyi bir sonuç alabilirdi. "I guess this is how to be a Turk" dedi gülümseyerek. "Türk olmak bu olsa gerek." Gerçekten öyle mi? Tamam sonuç bizimle birlikte maçları izleyen yabancı yatırımcılar dahil herkesi mutlu etti ama bir takım bu kadar öngörüsüz oynamak zorunda mı? Çıkarın "takımı" cümleden yerine ekonomimizi, demokrasimizi, siyasetimizi, hukukumuzu, hatta sanat ve edebiyatımızı koyun, bakın bakalım sonuç değişecek mi? Maalesef değişmeyecek! Son 15 dakikada sahip olduğumuz ruh ve attığımız 3 golden sonra "bırak dağınık kalsın, biz böyle iyiyiz" diyorsanız söylenecek fazla bir şey yok. Baksanıza yılların teknik adamı Mustafa Denizli bile maçtan sonra yaptığı yorumda ne diyor: "Türkiye bu turnuvanın en önemli atak gücüne sahip. Fakat milli takımın bu gücünü sayısal bir sistem içine hapsetmeyin. Çünkü Türkiye'nin 2-0'dan sonra hangi sistemle oynadığını hiç kimsenin çözmesi, bilmesi mümkün değil. Esasında bizim takımın gücü buradan kaynaklanıyor!" Bilmem, belki de Mustafa Denizli haklı! Fakat ironik olan şu: Sadece gücümüz değil güçsüzlüğümüz de öngörülemez olmamızdan kaynaklanıyor. Bir takımın, bir şirketin, bir ülkenin ya da demokrasi ve ekonominin uzun vadede gelişebilmesi için her şeye rağmen öngörü gerekiyor. Türk olmak tüm duygusallığımıza rağmen rasyonalite ve takım oyununu bence fazlasıyla hak ediyor. Tamam son 15 dakika hepimiz havalara uçtuk fakat 75 dakika boyunca kahrolarak kendimize bu kadar haksızlık etmek zorunda mıyız? "For God sake, do you guys (Turks) have to be this much unpredictable?"Soru aynen böyleydi: "Allah aşkına siz Türkler bu kadar öngörülemez olmak zorun...