PaylaÅŸ
Daha doğrusu belki sizin için ehemmiyetsiz ama biz basın mensupları için mühim bir maruzat.
Önceki gün AK Parti'nin Kızılcahamam’da düzenlenen istişare toplantısının kapanış konuşmasında hem medyaya hem de muhalefete verip veriştirdiniz.
Medyayı "terörle mücadele gibi hassas bir meselede kaynağından doğrulatılmamış uydurma ve hayal senaryoları" yazmakla suçlarken muhalefeti, "Bu ülkeyi vehimlere mahkûm etmek isteyenlere asla kulak vermeyeceğiz. Bu ülkeyi kendi malı zannedenlere asla pabuç bırakmayacağız" sözleriyle eleştirdiniz.
Aman yanlış anlamayın!
Demokratik bir ülkede nasıl muhalefet iktidarı, medya da tüm siyasetçileri eleştiriyorsa iktidar partisi olarak sizin de medya ve muhalefeti eleştirmek sonuna kadar hakkınız.
Ayrıca dikkat ettim, parti içi bir toplantı olmasına rağmen eleştiri yaparken "o her zamanki meydan muharebesi" üslubu yerine "inanılmaz yapıcı bir dil" kullanmışsınız.
Mesela benim çok hoşuma giden şu satırlar Kızılcahamam konuşmanızdan:
"Birbirimizin halinden anlayacağız, derdini bileceğiz, birbirimizin sofrasına, masasına oturacağız, birbirimizin türküsünü söyleyeceğiz. Aşı olmayana aşımızdan, gücü olmayana gücümüzden, neşesi olmayana neşemizden vereceğiz..."
Şimdi müsaade edin "neşenize sığınarak" maruzatımı ileteyim.
Diyorsunuz ki, "Son günlerde bize atfedilen haberler dahil kaynağından doğrulatılmamış, uydurma haberler yapılıyor. Bunu yapan basın mensubu arkadaşlarıma söylüyorum. Kusura bakmayın ama eğer kötü niyetli değilseniz ya sizi işletiyorlar ya da bu rivayetleri işlerine geldiği gibi size fısıldayanlara alet oluyorsunuz. Lütfen, doğrulatma mekanizmalarına haberi yayımlandıktan sonra değil, önce başvurunuz."
Buraya kadar yaptığınız eleştirilere aklı başında hiçbir gazetecinin itiraz edeceğini zannetmiyorum.
Haberi yayımlanmadan önce doğrulatmak, hatta mümkünse birden fazla kaynaktan doğrulatmak gazeteciliğin evrensel kuralı. Eğer biz gazeteciler kimi zaman bu kuralı çiğniyorsak eleştiri yapmakta sonuna kadar haklısınız.
Ve devam ediyorsunuz:
"Ayrıca bugün, bu tür yanlışları biz gazetelerde okuyunca doğrusu ülkemiz adına üzülüyoruz, şok oluyoruz. Bizim adımıza ne pazarlıklar yapılıyormuş, aman yarabbi! Peki, halkımız bu yalan haberlere inanırsa kim kazanır, kim kaybeder, yani siz daha fazla satacağınızı mı zannediyorsunuz veya daha fazla izleyici bulabileceğinizi mi zannediyorsunuz? Hayır, hep kaybediyorsunuz. 70 milyonluk Türkiye'de bugün eğer, 3 milyon yazılı medya satıyorsa, burada bir yanlışınız var, bu yanlışın üzerinde durun..."
Gazete tirajları ile güven ilişkisi konusundaki uyarınızı tüm samimiyetimle kabul ediyorum. Fakat biz yazılı basın çalışanlarına bir yanlışın içinde olduğumuzu hatırlatırken sizin çok ciddi bir yanlışa düşmenizi kabul edemem.
Sizin de bir yanlışınız var Sayın Başbakan.
70 milyonluk Türkiye’de bugün 3 milyon yazılı medya satışı yok.
Geçen hafta itibariyle Türkiye’de gazetelerin toplam tirajı tamı tamına 5 milyon 142 bin.
Yani sizin küçümsediğiniz rakamın yüzde 70 fazlası.
Ayrıca bu 5 milyon rakamı sadece geçen haftaya, geçen aya hatta geçen yıla özgü değil.
Bir ara 2001 krizinin etkisiyle tirajlar 3.5 milyona düştü ama hemen toparlandı ve her yıl istikrarlı bir biçimde büyüyerek ortalama 5 milyona ulaştı.
Ha diyebilirsiniz ki "70 milyonluk Türkiye için 5 milyon da az."
Zaten konuşmanızın devamında "bugün bir gazetenin 15-20 milyon satması lazım, dünyada örnekleri var" diyerek bunun işaretini vermişsiniz.
Fakat bu da tam olarak doÄŸru deÄŸil.
Dünyada 15-20 milyon satan gazete yok. Tabii Sovyetler döneminin Trud’u ya da Çin ve Hindistan’ın yarı resmi yayın organlarını ciddiye alıyorsanız bir şey diyemem.
Tek istisna Japonya, Yomiuri Shimbun’un tirajı 10 milyonun altında. Fakat takdir edersiniz ki ne Rusya ne Çin ne Hindistan ne de Japonya onlarca sebepten dolayı Türkiye için örnek teÅŸkil edebilir.Â
Madem ekonomi ve siyasette hedefimiz Avrupa Birliği, gelin AB ülkelerine kısaca göz atalım. Avrupa ülkelerinde bırakın 20 milyonu 10 milyon satan gazete yok. Toplam tirajda ise Almanya ve İngiltere’yi dışarıda bırakın Türkiye’deki gazete satışları Fransa (8 milyon) dahil, İtalya (5.5 milyon), İspanya (5) ve Yunanistan (550 bin) gibi kişi başına milli geliri bizim dört-beş katımız ülkelerle aşık atacak durumda.
Bir kere Türk basını dünyadaki gidişatın tersine son 5 yıldır hem çeşitliliğini hem de tirajını artırdı. Kim istemez 5 milyon yerine 15 milyon satmayı? Ama gerçekçi olmak lazım.
Her şeyden önce 5 milyon rakamını küçümsemeyelim.
Hele hele küçümseme adına 5’i 3 hiç yapmayalım.Â
Tamam biz gazetecilik standartlarını yükseltmek adına bize düşen yanlışlar üzerinde duralım ama lütfen siz de Türk basınının tirajıyla ilgili genel yanlışa bu kadar kolay düşmeyin.
Hem unutmayın, şu aralar Türkiye’nin ikinci büyük medya grubunun satışı için ihaleye çıkıyorsunuz. TMSF, Sabah-ATV grubu için 1.1 milyar dolar muhammen bedel koyarken siz Başbakan olarak, devletin elindeki malın değerini düşürebilecek "yanlış bir bilgiyi" kamuoyuna vermeyin.
Çünkü bu minik ama öylesine yaygın bir yanlış ki.
Koskoca iletişim profesörleri de basın sektörü üzerine konuşan ekonomistler de yazılı basında çalışan köşe yazarları da "Ne olacak canım zaten Türk basınının tirajı 1970’ten bu yana 3 milyon" diyerek ahkâm kesebiliyor.
Lütfen "bu minik maruzatımı" şahsınızda onlara da yapılmış kabul edin.
Saygılarımla...
PaylaÅŸ