KENDİLERİNİ ‘sadakat uzmanı’ olarak tanımlıyorlar.
Biri Türk, diğeri Amerikalı... Lerzan Aksoy ‘tüketici ve ilişki davranışları’ hocası, Timothy Keingingham ise Ipsos Loyalty’nin strateji direktörü... Beş yıl önce Amerika’da Loyalty Myths’i (Sadakat Söylenceleri) yayımladılar. Arkasından ‘Why Loyalty Matters’ı yazdılar... Yazmakla kalmayıp bir de ‘sadakat danışmanlığı’ sitesi kurdular... ¡ ¡ ¡ ‘Sadakat Testi’ni uygulayabilmeniz için kitabı almanız gerekiyor. Ben aldım ve internet üzerinden sadakat anketini uyguladım, sonucu birazdan aktaracağım ama önce gelin kitaba bakalım. Tezleri şu: Bireyciliğin giderek yayıldığı, insanların aşırı mobilize olduğu günümüz dünyasında sadakat zannettiğimizden daha önemli... Bakmayın siz sadakatin demode bir kavrammış gibi kullanılmasına ya da eşinizi aldatmakla sınırlandırılmasına... Eşe, işe, sevdiklerinize, çalıştığınız şirkete, ülkenize sadakat hâlâ çok önemli... Çünkü en mutlu ilişkiler, en başarılı şirketler, en güçlü ülkeler hâlâ ‘sadakat’ üzerinden yükseliyor. Müşteri sadakati sağlayamayan marka kısa sürede pazar payını kaybediyor... Çalışan sadakati sağlayamayan şirketin performansı düşüyor... İşine sadık olmayan işveren patronluktan oluyor... Eşine sadık olmayan eşini, arkadaşına sadık olmayan dostunu kaybedip hızla yalnızlaşıyor. Yalnızlık tatminsizliğe, tatminsizlik mutsuzluğa sebep oluyor... Çok mu soyut oldu? Gelin o halde somut verilere bakalım... ¡ ¡ ¡ Türkiye’den Amerika’ya ‘yaşamından bütünüyle tatmin olduğunu’ söyleyenlerin oranı % 5. Bu oran Amerika’da 50 yıl önce % 20. Yarım asırda yaşam standardı üç kat artmış ama mutluluk hızla düşmüş. Yoksulluk elbette insanları mutsuz ediyor ama para tek başına mutluluk getirmiyor, hatta belli bir eşikten sonra maddi refah insanları daha tatminsiz ve mutsuz kılıyor... Gelelim şirket ve marka sadakatine... Amerika’da şirketler 4 yılda çalışanların yarısını kaybediyorlar. Müşterilerin yarısı ise 5 yılda bir kaybediliyor. Peki ya aile sadakati? Bir yandan üç evlilikten ikisi boşanma ile sonuçlanıyor diğer yandan ‘bekâr anneler’ kavramıyla çekirdek aile yok oluyor. 1950’lerde Amerikan toplumunun yarısı çekirdek aileye sahipken bu oran şimdilerde % 20’lere düşmüş. Peki müşterinin markaya, çalışanın şirkete, işverenin çalışana, eşlerin aile kavramına, vatandaşın sisteme sadık olmadığı bir dünyada nasıl hem mutlu hem de başarılı olacağız? ¡ ¡ ¡ Bir kere sadakati bacak arasına indirmekten vazgeçerek... İnsan denen kompleks varlığın hayatta çok farklı sadakat ve bağlılık ilişkileri geliştirebileceğini kabul ederek... İşine bağlı biri çok kolay eşini ve evini ihmal edebiliyor ya da tam tersi. Tim ve Lerzan Aksoy “Öyleyse sadakati pasif, donmuş, demode bir kavram olarak değil aktif katılımla sürekli yenilenen bir kavram haline dönüştürmeliyiz” diyor. Kitap bunu yapan şirketlerin nasıl başarılı olduklarını, sadık çiftlerin zorluklara rağmen nasıl kalıcı mutluluğu yakaladığını anlatıyor... ¡ ¡ ¡ Günlerdir Deniz Baykal’ı CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa noktasına götüren kasedi kendi ahlak anlayışımıza göre tartışıyoruz. En son Başbakan toplumsal ahlakın önemine vurgu yapıp “Eşine ihanet eden mağdur olamaz” dedi. Politik olarak haklı olabilir ama ben meselenin politik boyutunu tartışmıyorum... Ama sadakat sadece eşlerimiz söz konusu olduğunda aklımıza geliyorsa oradan toplumsal bir ahlak değil olsa olsa ikiyüzlü bir ahlak anlayışı çıkar. Bu yüzden sadakati tartışacaksak tüm yönleriyle konuşmalıyız. Eşe, işe, aileye, partiye, demokrasiye, ülkeye ve evrensel değerlere sadakat... ¡ ¡ ¡ Ben Ipsos’un Sadakat Testi’ni denedim zayıf ve güçlü yanlarımı gördüm... İlla kitabı okumanız ve internette testi doldurmanız gerekmiyor. Çünkü en iyi sadakat testi aslında kendi vicdanımız. Başkalarını sadakatsizlikle suçlamadan önce vicdanınızı test edin... Hz. İsa “İlk taşı aranızda günahsız olan atsın” demişti. Ben sadakati vicdanından önce bacak arasında arayan ‘vicdansızlar da atabilir’ diyorum... Sadakat önceliğiniz değişebilir, yeter ki herkesten ve her şeyden önce vicdanınıza sadık olun...