PaylaÅŸ
Çünkü işi gerçekten de zor.
Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık.
"Türkiye’nin doğru dürüst bir sanayi envanteri yok" diye yıllarca Ankara Sanayi Odası Başkanı olarak başta sanayi bakanlığı olmak üzere herkesi şikayet etti, geldi sanayi bakanlığı koltuğuna oturdu hâlâ ortada bir sanayi envanteri yok.
Ne yapsın şimdi, oturup kendi kendisini mi eleştirsin?
Ya da Başbakan Tayyip Erdoğan gibi oturduğu koltuğun ağırlığını unutup tüm sorumluluğu bürokrasiye mi yüklesin?
Hadi envanterden vazgeçtim onu zamana yayarak çözme şansı var peki ya sanayicinin belini büken elektrik zamları.
İşte o noktada Çağlayan’ın işi gerçekten zor. Çünkü hem bir sanayici hem de oda başkanı olarak yıllarca elektrik zamlarından şikayet edip durdu.
Hatta zamanında Başbakan Erdoğan ile "Türkiye OECD ülkeleri arasında sanayicisine en pahalı elektrik satan ülkelerin başında" polemiğine bile girdi.
Ama bakın ne oldu?
Hükümet 3 yıl boyunca ertelediği elektrik zamlarını geldi Çağlayan’ın sanayi bakanlığı döneminde geçmiş yılların acısını da çıkararak uygulamaya koydu.
Enerji fiyatlarındaki artışın yarattığı sıkıntının fazlasıyla farkında olan Çağlayan dün bakanlık şapkasını önüne koyup yaşadığı dilemmayı samimi bir biçimde itiraf etmek zorunda kaldı: "Eski bir sanayici olarak elektrik zammını savunmakta zorlanıyorum."
Fakat en azından bu konuda Çağlayan’ın bir mazereti var.
Türkiye enerjide bütünüyle ithalata bağımlı bir ülke.
Son yıllarda petrol dahil enerji fiyatlarındaki çılgın artış herkesin belini büküyor.
Bu yüzden de Çağlayan, "Enerji ithalatına 2002'de 9 milyar dolar öderken şimdi 42 milyar dolar ödüyoruz" diyerek yaşadığı çelişkiden sıyrılabiliyor.
Hatta bir adım daha atıp Temmuz 2008 itibariyle Türkiye'nin 200'e yakın ülkeye 128 milyar dolar ihracat yaptığını, bu rakamın 2002'de 36 milyar dolar düzeyinde bulunduğunu, bu yıl sonu itibariyle sadece otomotiv sektörünün 30 milyar dolarlık ihracat yapmasının beklendiğini belirterek bu işten kendisine ve bağlı bulunduğu hükümete pay bile çıkarabiliyor.
Çıkarsın da, hiçbir itirazım yok.
Her ne kadar ihracat rekoru ithalat rekoruyla her defasında gölgelense de, ihracatın ithalatı karşılama oranı son beş yılda dramatik bir biçimde inişe geçmiş olsa da, euro-dolar paritesinin yarattığı avantajdan arındırılmış ihracat rakamları arka arkaya açıklanan rekor rakamlarının içini boşaltsa da hiçbir itirazım yok.
Dış ticaret hacminin bu derece artmış olması tüm eleştirilere rağmen bir başarıdır.
Gazeteci olarak bizlerin münafıklık yapmasının yeri ve gereği yoktur!
Çağlayan hükümeti adına pay çıkarmakta yerden göğe haklıdır.
Fakat tüm bu açıklamalar içerisinde bir nokta var ki iÅŸte orada ÇaÄŸlayan artık sadece konumu deÄŸil kendisiyle de çeliÅŸkiye düşmektedir.Â
Bakın ne diyor Çağlayan: "İhracattaki bu başarı Merkez Bankası'nın hatalı faiz ve döviz politikasına rağmen yakalandı."
Åžimdi burada bir saniye durmak gerekiyor.
Sayın bakan kusura bakmasın ama Merkez Bankası yıllardır bağıra bağıra "bizim bir faiz ve döviz politikamız yok. Hükümetle birlikte belirlediğimiz tek politikamız var o da enflasyonla mücadele" diyor fakat buna rağmen Çağlayan sanki bu hükümetin bakanı değilmiş gibi Merkez Bankası’nı gereksiz bir polemiğin içine çekiyor.
Hem de bu açıklamasının gereksiz bir polemik doğuracağını bile bile yapıyor.
"Aman ha" diyor "ben bir polemiÄŸe girmek istemiyorum."
E o zaman neden yapıyorsun bu açıklamayı?
"Mevcut kur ve faiz politikası bu ülkeye sıkıntı ve zarar veriyor. Bu konuda daha fazla konuşmayı meslek kuruluşları başkanlarına bırakıyorum."
Klasik politikacı numarası.
Bir bakan olarak benim daha fazla konuşmam politik olarak doğru olmaz ey oda başkanları bakın Merkez Bankası'nı ben size şikayet ediyorum.
Hatta şikayetin de ötesinde sizi Merkez Bankası'na karşı konuşmaya davet ediyorum.
Bununla da kalmıyor Ankaralı sanayicilere yaptığı uzun konuşmasında Çağlayan bir yandan Merkez Bankası’nı kur ve faiz politikasından dolayı eleştiriyor -ki adres yanlış bu konuda eleştirilerin muhatabı Merkez Bankası değil, dalgalı kur politikası ve enflasyonla mücadeleyi tercih etmiş olan hükümet- diğer yandan enflasyonla mücadelede elde edilen başarı ve Merkez Bankası’nın sahip odluğu 75 milyar dolarlık rezervle övünüyor.
Yani bir yanda enflasyonla mücadele olmazsa olmaz diyor diğer yandan Merkez Bankası’na piyasaya neden daha fazla YTL verip döviz toplamıyorsun demeye getiriyor.
Merkez Bankası’nın piyasaya YTL vermesini enflasyona sebep olacağını ya bilmiyor ya da bilmezden geliyor!
Dahası Türkiye’nin cari açık dahil ülke risk priminden dolayı ödemek zorunda olduğu yüksek faizi, sanki ortalık güllük gülistanlıkmış gibi Merkez Bankası’nın sırtına yüklüyor.
Dedim ya Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan’a Allah yardım etsin.
Gerçekten de işi zor.
Gerçi Zafer Bey bakan olduktan bu yana ilahi yardıma ihtiyacı varmış gibi görünmüyor çünkü baksanıza o da işin kolayını bulmuş.
Ne aşağı tükür ne de yukarı.
At bütün suçu Merkez Bankası’nın üstüne, çık zeytin yağı gibi suyun üstüne!
PaylaÅŸ