PaylaÅŸ
Makale aynen şöyle başlıyordu:
"Eğer bir gün Amerika’nın elinde bulundurduğu altın rezervlerini depoladığı Fort Knox’da yeterince yer kalmazsa, altınları saklayacağımız yeni yeri çok iyi biliyorum: Amerika’nın İstanbul’daki yeni konsolosluk binası."
Peki neden?
Friedman anlatıyor:
"Her ne kadar daha ruhsuz görünse de Fort Knox’un aynısı. Eski konsolosluk şehrin göbeğinde İstanbulluların istedikleri zaman vize ya da kütüphane için uğrayabilecekleri bir yerdi. Güvenlik sebebiyle İstanbul’un dışına taşınan ve adeta bir güvenlik hapishanesini andıran yeni bina ise boğaza bakan bir tepenin üzerinde."
Yani kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde.
Öyle ki Friedman, Haçlı döneminden kalma bir kaleyi andırıyor diyor.
Ve fakat kanımızı dondursa da muhtemelen bu sayede "Amerikalı diplomatlar hayatta kalmayı başarıyor" demeyi de ihmal etmiyor.
Nedense sabah saatlerinde Amerikan Konsolosluğu’nun İstinye’de bulunan gerçekten de kale görünümündeki binasının önünde meydana gelen saldırı haberini alır almaz Friedman’ın yıllar önce yazdığı "kuşların uçmadığı yer" başlıklı yazısını hatırladım.
Bir an gözümün önünden HSBC, Sinagog ve İngiliz Konsolosluğu’na yönelik terörist saldırılar geçti.
İçim burkuldu.
Otomatik olarak "Konsolosluk personeli arasında ölen ya da yaralanan var mı?" diye sordum. Haber merkezinden arkadaşlar "yok ama konsolosluğu korumak için binanın girişinde bulunan güvenlik görevlileriyle saldırganlar arasında çatışma çıkmış, 4 saldırgandan 3’ü öldürülmüş ve maalesef çatışmada üç de polis hayatını kaybetmiş" dedi.
Sonra birbiri ardına içimizi acıtan görüntüler eşliğinde açıklamalar geldi.
Hem Amerika Büyükelçisi Ross Wilson, hem İstanbul Valisi Güler, hem de Başsavcı saldırıları Amerikan Konsolosluğu'na yönelik "terör eylemi" olarak niteledi.
Kim niye yaptı henüz belli değil.
Sonuçta babasını bir süre önce benzer bir çatışmada kaybeden Nedim Çalık, Mehmet Saçaklıoğlu ve Erdal Öztaş isimli 3 Türk polisi alçakça öldürüldü.
Fakat benim dikkatimi çeken açıklama Vali Güler’den geldi: "İçeriye giremeyeceklerini bile bile saldırdılar."   Â
Yani bir çeşit intihar saldırısı.
O da doğal olarak herkese ilk anda El-kaide saldırılarını hatırlatıyor.
Gerçekten öyle mi? Şu aşamada ne söylense spekülasyon!
Bu arada Ergenekon bağlantılı bir soru üzerine Wilson böyle bir bağlantı kurmadığını açıklamış. Anlaşılan Türkiye’de son günlerde yaşanan
Ergenekon paranoyası bazılarının zihninde Amerikan Konsolosluğuna yapılan saldırıya kadar uzanmış.
Friedman her ne kadar "kuşların uçamadığı yer" diye tanımlasa da bugün itibariyle Amerikan Konsolosluğu mebzul miktarda komplo teorisinin uçuşa geçtiği bir yer.
Bir diğer haklı kuşkuyu gelişmeleri paylaşmak için aradığım başyazarımız Cengiz Çandar dile getirdi. Meğer telefonla aradığım sırada
İstanbul Havalimanına doğru yol alan Çandar, Başbakan Tayyip Erdoğan ile Irak’a gidiyormuş. "Dün gece aniden aradılar ben de son anda tamam dedim ama saldırıdan sonra uçağın ne zaman kalkacağı bile sırra dönüştü" dedi.
Saldırının son dönemde ErdoÄŸan’ın Suriye-Ä°srail görüşmeleri dahil bölgede oynamaya çalıştığı rol ve bugün Irak’a yapacağı ziyaretle ilgili olma ihtimaline dikkat çekti. Ve bu konuda bir yazı da yazdı.Â
Açıkçası zamanlama açısından Çandar’ın kuşkusu yersiz değil.
Fakat kaçan saldırgan yakalanana, detaylı inceleme bitene kadar ne söylense spekülasyon.
Şimdilik Friedman’ın da belirttiği gibi tek soğuk hakikat şu: 11 Eylül saldırılarından sonra güvenlikle özgürlük arasında sıkışıp kaldık.
Kaleyi andıran güvenlik duvarları ve saldırganların "acemiliğine" rağmen 3 güvenlik görevlisini kaybettik.
Kim yaptı belki hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğiz ama, inanın neden saldırıldığı çok belli: Görece daha güvenli ama daha izole bir dünya yaratmak için.
Kendi elimizle özgürlüklerimize elveda dememiz için!
PaylaÅŸ