PaylaÅŸ
Türkiye'de yaşanan ekonomik daralma tamamen olmasa da büyük ölçüde psikolojik.
İnanın ironi yapmıyorum.
Hatta daha da ileri gidiyorum.
Global finans krizinin başından bu yana Başbakan Erdoğan ilk defa krize ilişkin doğru bir tespitte bulundu.
Daha önce krizin Türkiye'ye etkisini "hamdolsun" ve "teğet geçti" gibi kimsenin ikna olmayacağı kavram ve yaklaşımlarla açıklamıştı. Şimdi en azından "psikolojik" boyutuyla bile olsa krizin varlığını ve Türkiye'ye etkisini kabul ediyor:
"Türkiye olarak bu kriz döneminde de hedeflerimize yürümeye devam edeceğiz. Çünkü Türkiye'deki olay psikolojiktir. Ve Türkiye'de kasıtlı olarak psikolojik olarak bu krizi körükleme gayreti içinde olanlar var. Bir defa öncelikle bunu reddetmemiz lazım. Bu psikolojik havayı hep birlikte yıkmamız lazım. İmkân var mı? Var. İnanç var mı? Var ama finansın ne kadar açıldığı özellikle reel sektöre şimdi kapıların kapatılması olayı var."
Ben başından beri Amerika'da konut sektöründe başlayan krizin, likidite, finans, mali ve ekonomik kriz olmanın ötesine geçerek bir "güven krizine" dönüştüğünü söyledim ve defalarca yazdım.
Türkiye'de yaşanan ekonomik durgunluğun ise en fazla yüzde 30-40'ının finans daralmasından (bankalarımızın sendikasyonlarını çevirme oranlarına bakılırsa bu rakam çok daha aşağılara iner), yüzde 60-70'inin psikolojik güven bunalımından kaynaklandığını belirttim.
Dolayısıyla Erdoğan'a samimi olarak katılıyorum, Türkiye'de yaşanan daralmanın tamamen olmasa da büyük bir bölümü psikolojik.
Buraya kadar ErdoÄŸan ile hemfikirim.
Hatta "Bu psikolojik havayı hep birlikte yıkmamız lazım. İmkân var mı? Var. İnanç var mı? Var" cümlesini de canı gönülden destekliyorum.
Fakat aynı açıklamanın içerisinde başta bankacılar olmak üzere iş dünyasını isim vermeden "krizi körüklemekle" suçlamasını hiçbir şekilde anlamıyorum.
Hani "Bu psikolojik havayı hep birlikte yıkmamız lazım"dı?
Eğer Erdoğan başbakan olarak somut verilerle konuşmayıp bütün finans dünyasını karşısına alacak şekilde suçlarsa, iş dünyasını -üstü kapalı- her fırsatta tehdit ederse, bu psikolojik havayı "hep birlikte" nasıl yıkacağız?
Başbakan ve ekonomi kabinesinin global finans krizi başladığından bu yana IMF ile ilişkiler dahil Türkiye'de beklenti yönetimini çok kötü ele aldığı gerçeğini bir kenara bırakıyorum.
Sadece önceki gün yaptığı konuşmayı Erdoğan'ın soğukkanlı bir biçimde bir daha okumasını öneriyorum.
Bir başbakanın önüne doğrularla-yanlışların bu derece arapsaçına döndürüldüğü bir metni kim koyar:
"Küresel ekonomide bir daralma yaşandığı, talebin düştüğü, gıda ve emtia fiyatlarının arttığı, birçok ülkede enflasyonun yükselişe geçtiği bu ortamda..." cümlesindeki birbirine zıt (talep düşerken gıda ve emtia fiyatları da düşüyor), bariz bilgi yanlışlarıyla dolu tespitleri (birçok ülkede enflasyon yükselişe değil inişe geçti) bir kenara bıraktım. Konuşma metnindeki mantık hatalarını hakikaten anlamakta güçlük çekiyorum.
Tamam, bu kriz bir bölümüyle psikolojik, Erdoğan sonuna kadar haklı.
İyi de bu psikolojik ortamın yaratılmasında iktidarın hiç mi payı yok?
Bizzat Başbakan Erdoğan'ın ilk günden itibaren alabildiğine "sert-kategorik-suçlayıcı-hafife alıcı" açıklamaları güven ortamını hiç mi zedelemedi?
Evet, bu kriz psikolojik. İyi de psikolojinin bozulmasında en büyük pay kimin?
Elbette tek tek bazı bankaların, işadamlarının kusurları var, biz medya çalışanlarının sorumluluğu var, fakat bunların en tepesinde
BaÅŸbakan'ın kendisi var.Â
Özellikle son dönemde yaptığı açıklamalar var.
Amerika'da krizin mali bir kriz olmaktan çıkıp güven bunalımına dönüşmesinin en önemli sebebi Bush hükümetinin 11 Eylül'den sonra uyguladığı tek taraflı saldırgan politikalardı.
Oysa aynı dönemde Türkiye AK Parti iktidarıyla tüm eksikliklerine rağmen "istikrar ve güven" ortamına kavuştu. Maalesef bu ortam, 22 Temmuz seçimlerinden sonra AK Parti daha güçlü bir biçimde iktidara gelmiş olmasına rağmen kayboldu. Tamam, kapatma davası hükümetin ve piyasaların psikolojisini bozdu, iyi ama sonrası?
Maalesef piyasalarda güven ortamının yok olması sonrasında başladı.
Hükümet global finans krizinin gelişini dikkate alarak yeni bir reform süreci başlatmak yerine, yeni düşmanlıklar yarattı. Ve giderek piyasaların psikolojisi bozuldu.
Kimse kimseye güvenemez oldu. İşin siyasi kısmını bir kenara bırakıyorum, hükümet ekonomik anlamda bile güven veremez oldu!
Madem Başbakan "kriz psikolojik" diyerek teşhisi koydu, şimdi sıra tedavide.
Acı ilaç ve sancılı süreç kaçınılmaz; tek mesele doktorun yani Erdoğan'ın güven vermesinde.
PaylaÅŸ