PaylaÅŸ
Bir rivayete göre Ömer Çelik’in Başbakan Tayyip Erdoğan’a danışmanlık hediyesi.
Diğer rivayete göre ise başbakanın dış politika danışmanı Ahmet Davutoğlu’nun özellikle uluslararası ilişkiler bağlamında devreye soktuğu suflesi.
Dedim ya kaynağı konusunda rivayet muhtelif.
Fakat BaÅŸbakan Tayyip ErdoÄŸan’ın son zamanlara kadar en sevdiÄŸi ve sıkça tekrarladığı kavramların başında geldiÄŸi muhakkak.Â
Yanılmıyorsam ilk Annan Planı tartışılırken gündeme gelmişti.
Ne diyordu başbakan: "Biz meseleye win-win yani kazan-kazan mantığı ile bakıyoruz."
Oyun teorisinden siyasete uyarlanan "win-win" tarafların şu ya da bu şekilde hep birlikte kazançlı çıkabileceği durumları anlatmak için kullanılır.
Bir mücadelede bir tarafın kazanması için "illa da diÄŸer tarafın kaybetmesi gerekmez."Â
Bir tarafın kazancına dayalı kıran kırana mücadele aslında iki tarafa da ciddi kayıplar verdirir.
Hatırlarsanız Erdoğan, AB ile müzakereler ve Kıbrıs Sorunu’nun çözümünde "win-win" kavramını büyük bir cesaretle tedavüle sokmuş, hem içeride hem de dışarıda çok iyi sonuçlar almıştı.
"Masaya oturmaz-uzlaşmaz Türkiye" imajının Kıbrıs’ta bugüne kadar bir fayda sağlamadığına "kazan-kazan" kavramını kullanarak kamuoyunu ikna etmişti.
Fakat dış politikada başarıyla uyguladığı "kazan-kazan" stratejisini özellikle 2.AK Parti iktidarı döneminde iç politikada tedavüle sokamadı.
Çankaya ile başlayan, anayasa ve başörtüsü ile devam eden kutuplaşma, parti kapatma ve Ergenekon davasıyla birden bire bırakın "kazan-kazan"ı herkesin kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu bir Türkiye yarattı.
Lafı eğip bükmeye gerek yok!
AK Parti’ye karşı yürütülen siyaset dışı müdahalelerin de, "bir gece ansızın gelebilirim" korkusu yayan gece yarısı baskınlarının da Türkiye’ye kazandıracağı bir şey yok. Samimi olalım. Bir süredir Türkiye’de kutuplaşmaya dönük oynanan siyaset oyununun adı "kaybet-kaybet" tir. Çünkü kazananı olmayan bir oyun bu.
Peki ne oldu da Erdoğan’ın bir zamanlar dilinden düşürmediği "kazan-kazan" stratejisi yerine "kaybet-kaybet" oyunuyla başbaşa kaldık?
İki tarafın uzlaşma yerine kutuplaşmaya dönük pervasız adımları en önemli sebep.
Fakat son zamanlarda üzerinde pek durmadığımız bir önemli sebep daha var.
Dilerseniz onu da başbakanın çok sevdiği "win-win" stratejisinin batıda çok iyi bilinen bir versiyonu ile anlatayım.
"Win-win-win."
Tarafların birlikte kazandığı bu versiyonda en az taraflar kadar önemli olan ve onlarla birlikte kazanan bir oyuncu daha vardır.
Yani iki taraf tek başına mücadeleyi "kazan-kazan" formülüne çeviremez ve araya Amerikalıların "the middle man" ya da "wise man" dedikleri "akil adamlar" girer.Â
Onların arabuluculuğu olmasa muhtemelen iki taraf da kayıplar verir.
Başarılı olmaları durumunda "kazan-kazan-kazan" formülü çıkar ortaya.
Bence son zamanlarda giderek tırmanan kutuplaşmanın en önemli sebeplerinden biri iki tarafı sağduyulu davranmaya davet edebilecek arabulucuların sayısının yok denecek kadar azalmış olması.
Yanlış anlaşılmasın memlekette iki taraf üzerinde etkili olabilecek "akil insan" kalmadı demiyorum. İstense fazlasıyla var.
Mesela TÜSİAD dün tam olarak sağduyulu bir arabulucu rolüne soyundu.
KutuplaÅŸmaya taraf olmak yerine, kutuplaÅŸma kısır döngüsünden nasıl çıkılabileceÄŸini açıkça gösterdi: "Toplumsal dayanışmayı saÄŸlamak ve gerilimi düşürmek, herkes için tam demokrasiyi savunmak ve hukuka koÅŸulsuz saygı göstermekten geçer." Â
Hem iktidara, hem muhalefete hem de yargıya 3 önemli uyarı yaptı.
AK Parti'ye: Demokrasiyi çoğunlukçu bir anlayışla yorumlamaktan vazgeç, kuvvetler ayrımı ilkesine bağlı kal.
Muhalefete: Ülkenin önüne mevcut sorunları çözecek siyasi alternatifler koy. İçe kapalı Türkiye anlayışından vazgeç.
Yargıya: Çağdaş demokrasilerde siyasetin sorunlarına parti kapatarak çözüm bulunamaz. Siyasete siyaset dışı müdahale yapılmamalı.
Sadece iktidar-muhalefet ve yargı mı?
Dahası var: "Kanaat önderlerini, tüm işveren kuruluşlarını, işçi sendikalarını ve sivil toplum örgütlerini de demokratik zemini güçlendirmek, toplumda zedelenmeye yüz tutan kardeşlik ve dayanışma duygularını pekiştirmek amacıyla çaba göstermeye çağırıyoruz."
TÜSİAD Yönetimi dünkü açıklamasıyla "kazan-kazan-kazan" stratejisi için işaret fişeğini yaktı.
Siyaset dışı müdahaleden medet umanlara çok açık mesajlar verdi.
Bakalım "kazan-kazan" stratejisini bugüne kadar dış politikada başarıyla uygulayan, iç siyasette ise giderek "kaybet-kaybet" düzlemine sürüklenen Başbakan Erdoğan TÜSİAD’ın tüm tarafları sağduyulu bir biçimde uyaran "yeni rolünü" nasıl karşılayacak?
PaylaÅŸ