Ama “ortak bir duyguda buluşup” birlikte şarkı yapıyorsunuz... İnanması zor ama oldu, Türkiye’nin ilk ve tek “open source” şarkısı yapıldı, yapılmakla kalmadı bir şehrin sembolü oldu. Nasıl mı? * * * Yoğun ve stresli bir günün ardından twitter’da takipçilerine bir mesaj attı... “Daha ne kadar istemediğimiz işlerin peşinde koşup duracağız?” Sanki herkes hayat mesaisini erken kırmak için böyle bir mesaj bekliyormuş... Arka arkaya hayli duygusal, alabildiğine şiirsel cevaplar gelmeye başladı. Meğer ne çok insan istemeden çalışıyor, hayatın hızlı temposu yerine kendiyle baş başa kalabileceği, hatta tembellik edebileceği bir yaşamı özlüyormuş... Uzun bir süre öylece kalakaldı... * * * Kısa bir mesaj daha gönderdi... “Haydi bu sözleri toplayıp hep birlikte şarkı yapalım...” Fikir herkesin hoşuna gitti ve bir saat içinde bir sürü söz geldi. En az beş, en fazla yirmi beş kelime. Topladı bütün mesajları önce şarkı formatına soktu. Melodi zaten dilinde, bilgisayarında altyapıyı düzenleyip anında besteledi. Mix, upload derken iki saat içinde “Yavaş Yaşamalı” çoktan hazırdı... * * * Neye daha çok şaşmalı... Sıkıntılı bir anında hayatının en keyifli şarkısını yapmış olmasına mı? Rock ve heavy metal geçmişine inat “yavaş yaşamayı” kutsamasına mı? “Yavaş Yaşamalı” diye mırıldanırken şarkının çoktan bitmiş olmasına mı? Yoksa “yalnızlığa iman etmiş” bir sanatçı olarak Türkiye’nin ilk ve tek en geniş katılımlı şarkısına imza atmış olmasına mı? * * * “Her şey yoğun-yorgun-sıkıntılı bir günde twitter’a attığım bir mesajla başladı” diyor Demir Demrikan... “Yüzlerini görmediğim, şahsen tanımadığım insanlarla ortak bir duyguda buluşup birlikte şarkı yapma fikri acayip çekiciydi. Yaptık, dinledik, tartıştık, bir daha yaptık...” Ne albüm, ne tanıtım, ne single... Şarkı internet üzerinde kulaktan kulağa yayılmaya başlar. Sonra bir gün bir mesaj gelir “Bu şarkıyı Türkiye’nin ilk ve tek ‘yavaş ilçesi’ Seferihisar’a hediye etseniz...” Demir cevap verir... “Şarkı tek başıma bana ait değil, madem birlikte yazdık birlikte karar verelim.” Ortak karar: “Süper fikir, Seferihisar’a çok yakışır...” * * * Önceki gün Demir Demirkan hayranlarıyla birlikte Seferihisar’daydı, onlarla birlikte yazdığı şarkıyı, onların önerisi ve onayıyla Seferihisarlılara hediye etti... Telefonda konuştum Eurovizyon’da aldığı birincilik kadar heyecanlıydı... Kimi geyik yapmak için kullanıyor sosyal paylaşım ağlarını, kimi içindeki zehri kusmak, kimileri ise şarkı yapmak... Hayata, insana hatta yaptığınız işe dokunmanın bin bir yolu var... Amerika’da yeni trend “crowdsourcing”(*) yani “kalabalıktan çıkan yaratıcılık”. Eskiden şirketler bazı işleri taşeronlara verirlerdi (outsourcing), teknolojide yaşanan inanılmaz gelişme artık Nokia’dan p&g’ye birçok şirketin ürün geliştirmeden, süreç yönetimine birçok işi kalabalıklara havale etmesine yol açıyor. Çünkü hem daha ucuz, hem daha katılımcı, hem daha yaratıcı, hem de daha kârlı... * * * Kavramı ilk ortaya atan Wired Dergisi’nin editörü Jeff Howe bu yeni duruma “üretim süreçlerinin demokratikleşmesi” diyor... Dijital çağ kalabalıkların tarihte hiç olmadığı kadar güç, yetenek ve yaratıcılıklarını göstermesine imkân tanıyor. Uzmanlaşma elbette önemli ama artık klasik şirket şemasına giremeyen amatör ruhlu kalabalıklar da önemli... Sanayi devrimi bitti, bilgi çağı başladı, şimdi sıra kalabalıkların gücünde... 21. yüzyıl klasik üretim-tüketim modelinin sonu olacak. Çünkü her geçen gün tüketici pasif olmaktan çıkıp üretim sürecinin parçası oluyor... Artık tüketici olmayacak, yeni kavram “türetici” Kalabalıklar çağında bir lokantanın mönüsü de, otomobil dizaynı da, bir bankanın kredi çeşidi de bizzat kalabalıklar tarafından belirleniyor... Hatta baksanıza twitter’da “ortak bir duyguda” buluşup şarkı yapanlar bile var... Ne patron ne işçi, ne üretici ne tüketici... Yeni kral TÜRETİCİ... Crowdsourcing Kalabalıkların Gücü Jeff Howe / Optimist Yayınları