Paylaş
Tüm benliğimi saran üç duygu var: öfke, hüzün ve çaresizlik!
Kolay ağlayanlardan değilim ama Hakkari’de hain bir pusuda öldürülen 12 askerin isimleri birer birer ekrana düştükçe gözyaşımı tutamadığımı fark ediyorum.
Çok değil daha iki ay önce benzer haberleri, beraber askerlik yaptığım yüzlerce askerle birlikte topçu alayının kışlasında izliyordum.
Belki gazeteciliğin getirdiği bir deformasyon, belki de kişiliğim!
Televizyonda izlediğim şehit haberlerine ağlayabileceğimi ilk askerlik yaptığım kışlada hissettim.
Fakat artık, televizyonda da izliyor olsam, gazetede de okuyor olsam ölen gencecik insanların haberlerine göz yaşlarımın eşlik etmesine engel olamıyorum.
Artık birer sayı ve isimden ibaret değil benim için onlar.
Hepsinin yürek dağlayan ayrı bir hikayesi var...
Kışlada, askeri kamuflajların içinde çatışma ve şehit haberlerini izleyince insan, o uzak hikayeler gelip yanı başına hatta yüreğinin tam ortasına kuruluyor.
Gözümün önünden birlikte askerlik yaptığım arkadaşlar geçiyor.
Pazar günü Türk-Kürt-Laz-Ermeni-Rum-Musevi kiminle konuşsam söze ‘başımız sağ olsun’ diye derin bir buruklukla başlıyor. Çünkü insan olan herkesin yüreği yanıyor.
Telefon-televizyon-Internet derken içimdeki yangını söndüremiyorum.
Kendimi dışarı zor atıyorum.
Tam hüznümü içime gömüp kalabalıklara karışacakken cep telefonuma düşen bir mesajla irkiliyorum.
Mesaj aynen şöyle: Bir papa öldü utanmadan Hıristiyan oldular. Bir Hrant öldü Ermeni oldular. Gün Türk olma günü, şimdi sen de çık sokağa.’
Uzun bir süre sokağın ortasında öylece kala kalıyorum.
Sonra ani bir refleksle isimsiz mesajın geldiği numarayı arıyorum. Merak ediyorum böyle bir günde kim neden böyle bir mesaj yazar ve gönderir.
Telefon numaramı bildiğine göre tanıdık biri mi acaba?
Hayır, hayır tanıyor olamam, öyle olsa kayıtlı olurdu numara?
Neyse zihnimi işgal eden onlarca sorudan bir çırpıda kurtulacağım şimdi.
Telefonu ‘alo buyurun’ diyerek açan kibar bir erkek sesi.
‘Beyefendi az önce bu numaradan isimsiz bir mesaj aldım kimsiniz?’
diyorum. İstanbul’da Emlak işi yaptığını söylüyor.
Sonrasında aramızda şöyle bir diyalog geçiyor.
‘Telefonumu nerden buldunuz tanışıyor muyuz?’
‘Bize uğradıysanız mutlaka kaydınız vardır. Kayıtlı müşterilerimizin hepsine birlik ve beraberlik adına bu mesajı gönderdik.’
‘Çok iyi yaptınız ben de zaten evde daha fazla kalamadığım için sokağa çıktım.’
‘Ne güzel demek çağrımız yerini bulmuş.’
‘Buldu bulmasına da ben de birlik ve beraberlik duygusu yaratmadı. Tersine üzüldüm.’
Neden siz Türk değil misiniz?
‘Türk’üm ama sorun da burada zaten. Ya ülkesini seven bir Kürt ya da Ermeni olsaydım.’
Ülkesini sevenlere bi lafımız yok!
İyi de düpedüz ayrımcılık yapmışsınız gönderdiğiniz mesajda.
Gönderdiği mesajı tekrar okumasını rica ediyorum. Okuyor dikkatlice...
Haklısınız ama ben ayrımcılık maksadıyla göndermedim size mesajı.
‘Bir de ben hem öldürülen rahip hem de Hrant için çok üzüldüm bundan utanmam mı gerekiyor?’
Ne münasebet hepimiz insanız biz de üzüldük.
O halde Hepimiz Santaro’yuz, Hepimiz Hrant’ız diyenleri niye Ermeni ve Hristiyan olmakla suçluyorsunuz? Bakın ben bir Müslüman Türk olarak o gün Hepimiz Hrant’ız dedim, bu gün yüreğim yanarak ‘Hepimiz Mehmetçiğiz’ diyorum.
İnanın maksadım sizi suçlamak değildi. Bu mesaj bana bir arkadaştan geldi. Sabah şehit haberlerini aldığımda o kadar öfkeliydim ki pazar günü üşenmedim ofise geldim ve ben de numarası olan herkese o an için içimi rahatlatan bu mesajı gönderdim. Şimdi söylediklerinizi düşününce yanlış bir mesaj gönderdiğimi anlıyorum. Ok yaydan çıktı bir kere, şimdi ne yapsam acaba?
‘Siz bilirsiniz’ diyerek kapattım.
Öfkemi, hüznümü ve çaresizliğimi içime gömüp, düşündüm.
Benzer bir ruh haliyle hareket eden Tükiye, en haklı olduğu konuda haksız konuma düşmesin!
Unutmayalım, Fransız Le Monde gazetesi 12 Eylül sabahı ‘Hepimiz Amerika’yız’ manşeti ile çıktı. Ama aynı Le Monde Amerika’nın Irak’ı işgaline en şiddetli muhalefeti yaptı.
Paylaş