PaylaÅŸ
Gerçi ben hâlâ koordinatör ekonomi bakanı olarak Ali Babacan'ın "fırça yemek pahasına Başbakan Tayyip Erdoğan'ı ikna ederek" bu krizi çözebileceğine inanıyorum ama şimdilik gelen haberler pek olumlu değil.
Tayyip Bey'in siyaseten IMF'ye sempati ile bakmadığı hepimizin malumu.Â
Fakat benim ekonomi gazetesi yöneticisi olarak bildiğim bir şey daha var: Geçmişte bu negatif bakış açısına rağmen Babacan her defasında teknokrat yanıyla Erdoğan'ı ikna etmesini bildi.
Başbakanın serzenişlerine rağmen.
Â
* * *
Dün Financial Times, "Türkiye'nin kamu maliyesi IMF anlaşmasına engel" başlıklı bir haber yayımladı.
Ankara Temsilcimiz Erdal Sağlam haftalardır IMF ile anlaşmanın neden tıkandığını yazıyor.
Anlaşılan piyasalardaki "yalancı bahar" hükümette "Biz bu krizi IMF'siz de atlatırız" havasına yol açtı. Baksanıza yabancılar global finans kriziyle birlikte satmaya başladıkları hisseleri tekrar almaya başlamışlar.
Neredeyse 5 ayda satılan hisselerin tamamı son 2 ayda geri alınmış.
Ayrıca Türk bankaları mayıs ayında başladıkları kredi yenilemelerinde de sorun yaşamıyor. Baksanıza Garanti Bankası yüzde 100'lük bir geri dönüşle 600 milyon euroluk yeni bir seküritizasyona imza attı. Yani dış kredi imkânları o kadar da kötü değil!
Türkiye, IMF'den gelecek 30-40 milyar dolarlık krediye yaslanmadan içeriden ve dışarıdan borçlanarak bu badireyi atlatabilir!
Peki, gerçekten böyle mi?
Â
* * *
Bu akılları Başbakan'a kim veriyor bilmiyorum ama keşke öyle olsaydı, maalesef öyle değil.
Bir kere yabancı yatırımcıların İMKB'de yarattığı "yalancı bahar"a bu kadar itibar ediliyorsa unutulmasın; bu hızlı dönüşün en önemli sebebi, IMF anlaşmasının halihazırda satın alınmış olması.
Mesela açıklasın yarın Ali Babacan, "Türkiye IMF ile yeni bir anlaşma yapmayacak" diye, bakalım borsanın-dövizin-faizin hali ne oluyor!
Ayrıca IMF anlaşmasını "borsa-döviz-faiz üçgenine" indirgemek hepten sakat.
IMF ne bir kurtarıcı ne de öcü.
Bırakalım bu yüzeysel yaklaşımı.
Â
* * *
Türkiye'nin önümüzdeki dönemde yaklaşık 30 milyar dolarlık dış finansmana ihtiyacı var. Konuştuğum bankacıların hemen hepsi "Türkiye yeni bir stand-by yapmazsa bugün zorlanarak bulduğumuz kredilerin yarısını bile bulamayız" diyorlar.
Dolayısıyla bankaların kredi yenileme performansları, bir yönüyle Türkiye'nin de ortağı olduğu IMF ile yapacağı yeni bir anlaşmaya bağlı.
Fakat tüm bunları bir kenara bırakın.
Esas mesele, son altı ayda delik deşik edilen kamu maliyesi.
Eğri oturup doğru konuşalım.
IMF gözetimi olmadan siyasi iktidarların kamu maliyesinde açtıkları kara deliklerin bedelini bu ülke çok ağır ödedi. AK Parti hükümeti tüm eksikliklerine rağmen 2002-2007 yılları arasında IMF gözetiminde mali disipline dört elle sarıldığı için Türk ekonomisi istikrarlı bir büyüme yakaladı.
Yaklaşık bir yıldır IMF gözetimi yok, bütçenin hali ortada.
Â
* * *
Elbette global finans krizinin etkisini göz ardı etmiyorum.
Fakat Allah aşkına hükümetin büyük bir hokuspokusla Fiskobirlik rezaletini çözeceğim diyerek TMO üzerinden Hazine'ye yüklediği fındık alımları da mı global finans krizinin sonucu?
Bakın artık mızrak çuvala sığmıyor.
AK Parti hükümetinin uzun vadeli bir fındık politikası olmadığı için seçim öncesi seçmene şirin gözükmek için TMO üzerinden yapılan alımların faturası bütçeye yansıdı.
TMO'nun 2009 yılı ilk 4 aylık görev zararı 1 milyar 268 milyon TL.
Geçen yıl aynı dönemde bu zarar 160 milyon TL'ydi. Yani tam sekiz kat artmış.
İşin kötüsü daha devamı var. Daha da kötüsü görev zararı adı altında hepimizin üzerine yıkılan faturaya rağmen bu alımlardan ne fındık üreticisi memnun ne de tüketicisi.
Fakat hükümet cesur bir vizyonla bu sorunu çözmek yerine, tıpkı eski iktidarlar gibi seçim dönemlerinde hepimizin cebinden harcayarak faturayı daha da ağırlaştırıyor.
Şimdi anlıyor musunuz mahalli seçimden önce hükümetin neden IMF anlaşmasına direndiğini?
Â
* * *
Peki seçim bitti, şimdi sıkıntı ne?
Turpun büyüğü heybede!
Aslına bakarsanız IMF, Başbakan'ın tabiriyle 2009'da global krizi dikkate alarak "Türkiye'nin ümüğünü sıkmayacak." Fakat hiç değilse 2010 ve 11'de bütçe açığını kapatmaya dönük tedbirler istiyor.
Gelecek yıllar için "Ya gelirlerini artır ya da giderlerini kıs" diyor.
Uyanık birtakım bürokrat ve siyasetçiler ise Başbakan'a "Efendim 2010-11 yeni bir seçim dönemi. Eğer IMF ile şimdi bir anlaşma imzalarsak seçim döneminde elimiz kolumuz bağlanır" diyerek karşı propaganda yapıyor.
Milli Piyango ihalesinde de gördük, hükümetin bu yılki özelleştirme gelir beklentisi tam bir hayal.
Belediyelere aktarılan kaynak şimdiden bütçeyi delik deşik etti.
Görev zararları aldı başını gidiyor.
Vergi gelirleri baş aşağı.
Rekor kıran işsizliği, kapanan işletmeleri saymıyorum bile.
Birilerinin bu savruk gidiÅŸe kamu maliyesinden baÅŸlayarak dur demesi gerekmiyor mu?
PaylaÅŸ