Başbakan Tayyip Erdoğan önceki akşam benim de dahil olduğum 41 gazete ve televizyon yöneticisiyle iftarda buluşunca içimden "Kırk bir kere maşallah" demek geçti.
Çünkü uzun bir zamandır ErdoÄŸan "geniÅŸ katılımlı" basın daveti vermiyor. Â
Eksiklere rağmen (Star Haberi yöneten usta gazeteci Uğur Dündar'ın olmaması mesela) bu kadar çok gazeteciyi çağırması kayda değer.
Nitekim açık açık medyaya "demokratik açılım"a destek olun çaÄŸrısı yaptı.Â
Gerekçesi gayet basit: "Ölenler insan, mühimmat değil. Adına ister Kürt ister Güneydoğu sorunu deyin bu, bir milli birlik ve beraberlik projesi."  * * *
MHP'den umudu kesmiş ama CHP ile şansını bir kez daha denemek istiyor.
Deniz Baykal'a ne yapmak istediğini anlatan kapsamlı bir mektup yazmaya başlamış.
"Cevap gelirse ne âlâ, gelmezse açılıma devam."
Dikkat ettim tüm tartışmalara, siyasi risk hesaplamalarına rağmen kararlılığında milim sapma yok. "Siyasi" ya da "hayati" tüm riskleri almaya hazır bir tavır sergiledi.
Ayrıca yaptırdığı kamuoyu anketlerinde halkın açılıma verdiği desteğin arttığını belirtti. Bu yönüyle Erdoğan "hesapsız" değil "kontrollü risk" alan bir lider.  * * * Aynı tavır ekonomi özellikle IMF ile ilişkiler için de söz konusu.
Başbakan hemen her alanda kontrollü risk almayı seviyor.
Baksanıza IMF ile bir yılı aşkın bir süredir yeni bir stand by anlaşması imzalanmadı.
Krizin en şiddetli döneminde bile Erdoğan resmen IMF'ye direndi. "Belediyelere kaynak aktarımı ve Gelir İdaresi'nin özerkleşmesi konusunda kesinlikle geri adım atmam" dedi. Orta Vadeli Program açıklanmış olmasına rağmen tavrında bir değişiklik yok.
Allah Ali Babacan'ın yardımcısı olsun.
Özerklik ve belediyeler konusunda Başbakan'ı ikna etmesi çok zor görünüyor.
Israrlı sorular karşısında Erdoğan Merkez Bankası'nın özerkliğini bile içine sindiremediğini açıkça belirtti. "Tokmak onda davul bende olmaz" dedi.  * * * Bu yaklaşımın Türkiye'yi 2001 krizine nasıl yuvarladığını iyi biliyoruz. Fakat Erdoğan risk almayı seven bir siyasetçi olarak iktidarını kimseyle paylaşmak istemiyor.
Karşısına çıkan herkese kontrollü bir biçimde kafa tutuyor.
Kimilerimiz kızsak da geniş halk kitlelerinden alkış alıyor.
Bu yüzden Babacan IMF'yi özerklik yerine Gelir İdaresi'nin yeniden yapılandırılmasıyla ikna etmeye çalışacak. Çünkü 60 milyarlık bütçe açığı, belediyeler ve kara deliğe dönüşen sosyal güvenlik açığına kaynak bulmak zorunda.
Tek şansı Başbakan'ın IMF'ye kategorik olarak karşı çıkmaması.
Erdoğan ucuz kredi ve akreditasyon bağlamında IMF'ye sıcak baktığını gizlemedi. "Siyasi konulara girmesinler, ekonomide anlaşırız" mesajı verdi.  * * * Kamu maliyesinde önümüzdeki dönemde kemer sıkılması gerektiğini kabul ediyor fakat yatırım harcamalarının kısıtlanmasına kesinlikle karşı.
Haklı, İspanya işsizlik konusunda bizden daha beter, fakat İspanya %3 daralırken Türkiye bu yıl %6 küçülecek. Yani rakamlar nereden baktığınıza göre değişir.
Değişmeyen tek şey, Tayyip Bey'in Türkiye'yi "kontrollü riskle" yönetme arzusu.