PaylaÅŸ
Bir iş adamı için başbakana yakın olmak, hatta arkadaşı olmak avantaj mıdır, yoksa dezavantaj mı?
Bir çoğunuzun Türkiye’deki siyasi pratiği düşünerek "elbette avantajdır" dediğini duyar gibiyim. Bu ülkede siyaset ile ticaret ilişkisine azıcık aşina olanların başka türlü cevap vermesi de zaten düşünülemez.
Fakat ben yine de pratik tecrübeler aksini söylüyor gibi gözükse de, bu ilişkinin her zaman işadamları, hatta siyasetçiler lehine işlediği kanaatinde değilim.
Olmadığım için de meseleye önce teorik sorgulamayla başladım.
Çünkü teorik olarak siyaset ticaret ilişkisi zannedilenin aksine "iki ucu keskin bıçaktır."
Hatta bir adım daha atayım. Pratikte çoğu zaman bu ilişki iki tarafın da fena halde canını yakar.
Hükümete ya da başbakana yakınlığını, hak etmediği halde her fırsatta kişisel çıkarları için kullanmaya başlayan iş adamı, ne kadar cambaz olursa olsun, bir gün gelir baş aşağı çakılır. Örnek mi istiyorsunuz?
Özal’ın yakınlarından, Demirel’in "aile fotoğrafına" kadar o kadar çok örnek var ki hangisini sayayım.
Hayatım boyunca hep şuna inandım; "konjonktürle gelen, konjonktürle gider!"
Ä°kbal günlerinin makbul insanları, eÄŸer bugün hak etmedikleri halde ikram görüyorlarsa, bilin ki yarınÂhak ettiklerinden daha fazla mahrumiyet yaÅŸayacaklardır.
İster piyasa ekonomisinin görünmez eli yani "invisible hand" deyin, isterseniz "Tanrı’nın adaleti", rüzgarla gelen rüzgarla gider...
Şimdi gelelim son günlerde Dubaili Emaar şirketi ile kurdukları ortaklık sonrası isimleri yeniden "başbakanın yakın arkadaşları" olarak öne çıkan Hasan Doğan ve Cihan Kamer’e.
AK Parti Hükümeti döneminde adı Başbakan Tayyip Erdoğan’a yakınlığı ile medyada öne çıkan bir çok iş adamı var.
Fakat ben geçtiğimiz günlerde bu isimlerden ikisiyle Hasan Doğan ve Cihan Kamer ile farklı vesilelerle sohbet etme imkanı buldum.
Her ikisine de yukardaki soruyu sordum.
Hasan Doğan, kendisiyle konuştuğum gün Başbakanın oğluna şirketinin sattığı gemiden dolayı Vatan Gazetesi’nin manşetindeydi.
Lafı hiç çevirmeden gazeteyi uzatarak şu cevabı verdi: "Tayyip Bey’in arkadaşı olmak benim için gurur verici. Fakat iş adamı olarak inanın dezavantaj. Biz yıllarca THY ihalelerine girdik kimse bir şey demedi. Ne zaman ki AK Parti iktidara geldi; ‘Başbakana yakın iş adamı ihaleye girdi’ oldu. Ne yapalım yani Tayyip Bey ile dostluğumuz var diye ticareti mi bırakalım?"
Benzer bir tepki de dün Referans Noktası programında Erdal Sağlam ile birlikte konuştuğumuz Cihan Kamer’den geldi: "Tayyip Beyle arkadaşlık şereftir, fakat inanın ben bu tariflerden artık sıkıldım. Çünkü bu tarif büyük bir haksızlık. Bakın ben 70 yıllık bir aile şirketi geleneğinden geliyorum. Atasay Kuyumculuk altın işlemede dünyanın en büyük 10. şirketi. Türkiye’den yapılan ihracatın yüzde 16’sı bize ait. Medyada ne zaman adımız geçse en başa ‘başbakanın yakın arkadaşı’ sıfatı konuluyor. Sanki tek özelliğimiz buymuş gibi!"
İlk bakışta Doğan da Kamer de yerden göğe haklı.
Elbette tek özellikleri "başbakanın yakın arkadaşı" olmak değil. Fakat her ikisinin de kendi sektörleri dışında tanınmaları AK Parti iktidarı döneminde oldu.
Bu da kaçınılmaz bir biçimde "acaba" ile başlayan soruları gündeme getirdi.
Bence bu noktada bu tür sıfatları sık sık kullanan biz medya mensuplarına düşen, somut bir bilgi ya da belge olmaksızın, bu insanları zan altında bırakacak imalardan kaçınmak olmalı.
Fakat aynı hassasiyeti bizden daha çok bu yakın ilişkilerin kapsama alanına girenler göstermeli.
Çünkü "başbakanın yakın arkadaşı" olmanın bir takım lütufları olabileceği gibi bedeli de var.
En hafif bedeli kameralar sizin üzerinize iki defa döner.
Bu ilk zamanlar hoşunuza da gider. Fakat bir zaman sonra bırakın yaptığınız yanlışların bedelini iki defa ödemeyi, kimi zaman yapmadığınız yanlışlardan bile hesaba çekilirsiniz.
Ne dersiniz "Bir iş adamı için başbakana yakın olmak, hatta arkadaşı olmak avantaj mıdır, yoksa dezavantaj mı?"
Doğan ve Kamer’e sorarsanız cevap; "Dezavantaj!"
PaylaÅŸ