Paylaş
Gül, Çankaya’da tıpkı Dışişleri Bakanlığı döneminde olduğu gibi Avrupa Birliği ile ilişkilerin gelişmesi için çaba sarf ediyor.
Bu yüzden sembolik önemde de olsa Avrupa Günü kutlamalarını Çankaya’ya taşıdı.
Niyeti bu işi geleneksel hale getirmek.
Resepsiyonda Gül’ün açıklamaları dahil konuşulanlar basına yansıdı. O yüzden ben bugün size açıktan konuşulanları değil, ‘gizliden gizliye geliştirilen senaryoları’ anlatmak istiyorum.
Bir biriyle bağlantılı bağlantısız onlarca senaryo arasında özellikle ikisi, bana sorarsanız asıl ikinci anlatacağım önemli.
Uzun zamandır Ankara’ya hakim olan birinci ve kısmen bilindik senaryo şu.
Türkiye’de AK Parti ve Tayyip Erdoğan döneminin sonuna gelindi. Parti kapanacak, Erdoğan’a siyasi yasak gelecek asıl önemlisi Erdoğan’ın siyasete geri dönüş yolları bir dizi operasyonla tamamen kapatılacak. AK Parti Genel Merkezi’nde bile hakim olan bu senaryoda yeni unsur şu. Parti kapatama davası Temmuz gibi neticelenmeyecek, son baharda ekonomide esecek olumsuz rüzgarların da etkisiyle Kasım-Aralık gibi kapatma kararı alınacak. AK Parti istediği kadar ek süre talep etmesin, süreç başbakanın zannettiğinden uzun olacak. Çünkü süreç ne kadar uzarsa hükümet o kadar yıpranır ve yıpratılır. Zaten bu yüzden Anayasa Mahkemesi parti kapatma davasında çok belirleyici olacak türban kararını geciktiriyor. İstense CHP’nin itirazından sonra anayasa değişikliği ile ilgili karar çoktan verilirdi. Oysa mahkeme işi ağırdan almayı tercih ediyor.
Bu senaryo üç aşağı beş yukarı Ankara’daki genel havayı yansıtıyor. Kiminle konuşsanız buna benzer şeyler anlatıyor.
Daha ilerisini söyleyeyim.
Bazı AK Parti üst düzey yöneticilerinden bile benzer şeyler duydum. Onlar bu senaryoya bir tek küresel güç boyutunu ekliyorlar. Böylece birinci senaryo iyice içinden çıkılamaz bir hal alıyor!
Şimdi gelelim genel havanın seyrini değiştirebilecek halen ‘gelişim aşamasındaki’ ikinci senaryoya.
İkinci senaryonun çerçevesi net bir biçimde çizilmiş.
Fakat içi henüz tüm detayları ile doldurulmamış.
Çerçeve şu, taraflar parti kapatma davasının Türkiye’yi sonu belirsiz ve tehlikeli bir yola sokmasından ciddi endişe duyuyor.
Bu yüzden de tüm çekinceler ve eleştiriler masada kalmak kaydıyla karşılıklı uzlaşma kararı alındı.
Uzlaşma gereği ilk adımlar AK Parti hükümetinden yani bizzat başbakan Erdoğan’dan gelecek. Başbakan kutuplaşmanın önüne geçmek için şimdiye kadar önemsemediği korkuları gidermeye dönük somut adımlar atacak.
Hatta takvim bile belirlenmiş.
En önemli çıkış 19 Mayıs’ta olacak.
Arkasından adım adım ülkede epeydir hakim olan kutuplaşma havasını dağıtacak ciddi adımlar atılacak. Kapatma davası belirlenen takvim doğrultusunda kesinlikle Temmuz sonuna kadar neticelenmiş olacak. Kapanma ihtimali hala masada, fakat 2001 yılında parti kapatmaları zorlaştırma adına devreye giren ‘uyarı ve hazine yardımını kesme’ ihtimali giderek güçleniyor. Bu ihtimalin AK Parti’yi iyice kontrol edilemez hale getireceğinden korkanlar, tam tersi bir durumun ortaya çıkarılabileceğine çift taraflı ikna edilmiş gibi gözüküyor.
Bir, AK parti uzlaşmanın gereği olan adımlarla zaten ‘çoğunluk bende her istediğimi yaparım’ dayatmacı anlayışından vazgeçiyor.
İki, diyelim ki uyarı cezasından aldığı cesaretle tekrar dayatmacı politika anlayışına geri döndü, tekrar açılacak bir dava ile bu kez boynundaki ipi kendisi çekmiş olur. Bir anlamda uyarı cezası ‘AK Parti’nin boynuna asılmış ip’ olarak görülüyor.
İpin çekilip çekilmemesine AK Parti siyasi uygulamaları ile kendisi karar verecek.
Eğer bir ay önce sorsaydınız bana anlatılan bu senaryonun gerçekleşme ihtimali için %1 bile vermezdim. Fakat Ankara’da duyduklarım detayları hala tartışılan bu senaryonun gerçekleşme ihtimalini %50’nin üzerine taşımış durumda.
Tabii bu noktada siz de benim gibi haklı olarak şu soruyu soruyorsunuz. Uzlaşma senaryosunun bir tarafı belli, iyi de hükümet ya da Erdoğan çerçeveyi belirlemek için kiminle ya da kimlerle masaya oturdu?
Bu soru senaryonun kendisinden bile önemli.
Çünkü ortada tüm siyasi tartışmalara rağmen hukuki bir süreç var. Başbakan Anayasa Mahkemesi üyeleriyle oturup konuşamayacağına göre kimlerle bir çerçeve üzerinde prensipte anlaştı?
Cevap sorunun içinde gizli.
Ben ancak şu kadarını söyleyebilirim.
Anayasa Mahkemesi üyeleri de bu ülkenin insanı.
Kutuplaşmayı azaltacak adımlar herkesten daha çok onları etkileyecek. Çünkü önlerinde kutuplaşma ortamından beslenen hayati bir dava var.
Karar verirken hukuk nosyonları ve vicdanları kadar siyasi iklimin de etkisi olacak.
Anladığım kadarıyla Erdoğan kendisinden başlamak üzere o iklime etki edebilecek kişilerle ikinci senaryo için prensipte anlaşmış.
Dedim ya ‘Ankara’ya gidip de senaryosuz dönmek olmaz!’
Paylaş