Anayasa Mahkemesi’nin ahlâk sınavı

BAKIR Çağlar 19. yüzyılı ‘Parlamentolar Yüzyılı’, 20. yüzyılı ise ‘Anayasa Mahkemeleri Yüzyılı’ olarak tanımlar.

Gerçekten de öyledir...
Avrupa’da önce parlamenter demokrasi hızla gelişti, sonrasında ise seçimle işbaşına gelen ‘otoriter rejimler’ dönemi yaşandı.
Özellikle Almanya’da Nazizm ve İtalya’da Faşizmin gelişimi Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra iktidarların gücünü sınırlayan anayasal yargı dönemini başlattı.
Anayasa Mahkemeleri bu dönemde sınırlayıcı-denetleyici bir misyonla ortaya çıktı.
* * *
Amerika, Avrupa’ya göre çok daha erken bir dönemde Anayasa Mahkemesi ile tanışmış olsa da, siyaset ile yargı arasında benzer bir gerilim orada da yaşandı.
Öyle ki Amerika’nın en uzun süre görevde kalan başkanı Franklin D. Roosvelt Anayasa Mahkemesi’ne karşı şu meşhur sözüyle resmen savaş bile açtı...
‘Milletçe öyle bir noktaya geldik ki, anayasayı mahkemeden kurtarmak için harekete geçmek zorundayız!’
 * * *
Türkiye kurumsal anlamda Anayasa Mahkemesi ile 1960 ihtilalinden sonra tanıştı.
Tıpkı Avrupa gibi Türkiye’de de anayasa mahkemesi siyaset ve siyasetçiye güvensizlik üzerine kuruldu.
Tabii Avrupa’dan farklı olarak siz buna bir de Türkiye’de anayasa ve onu korumakla görevli mahkemenin birey yerine devleti esas aldığını, birey haklarını korumak yerine devleti kolladığını ekleyin...
Bugünkü tartışmaların esası daha iyi anlaşılır...
* * *
Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişiklik paketi ile ilgili kritik kararı bu hafta vermesi bekleniyor.
Raportör değişikliğin iptaline ilişkin raporu dün mahkeme üyelerine sundu.
Raportör meseleye gayet teknik yaklaşmış: ‘Teklif yasalaşmadığı için CHP’nin iptal talebi reddedilmeli...’
 Bu bir görüş ve bağlayıcılığı yok.
Fakat haftalardır yargı üzerinden estirilen fırtınanın bağlayıcılığı var.
Çünkü kapatma, 367 ve başörtüsü ile ilgili çok tartışmalı kararları hatırlayınca Anayasa Mahkemesi’ne olan güven çift taraflı zedelenmiş durumda.
* * *
Mahkeme yargıyı direk etkileyen iki kararı iptal edip paketin geri kalanını referanduma yollasa da, CHP’nin itirazını reddedip tamamını referanduma gönderse de güven kaybının önüne geçemeyecek.
Engin Şahin ‘siyaset ile hukuk arasında Anayasa Mahkemesi’ başlıklı çok güncel bir kitap yayımladı.
Siyasetle yargı arasında yaşanan güncel gerilimi tarihi bir perspektiften anlamak isteyenler için zihin açıcı.
Okuyunca göreceksiniz bugün yaşadığımız birçok tartışmayı Amerika ve Avrupa da yaşamış...
* * *
Ama iki farkla...
Bir , onların 20. yüzyılda buldukları dengeyi biz 21. yüzyılın başında hala bulabilmiş değiliz.
İki, ‘anayasayı mahkemeden kurtarmak için harekete geçen siyasetçiler’ olmasına rağmen Anayasa Mahkemesi ve üyeleri üzerine Türkiye’deki kadar büyük oyunlar oynanmamış.
Ankara’da Anayasa Mahkemesi ve üyeleriyle ilgili öylesine inanılmaz bir cadı kazanı kaynatılıyor ki, burada onda birini yazsam bırakın hukuku inanın insanlığınızdan utanırsınız.
Şantaj, rüşvet, özel hayatın mahremiyetine tecavüz, iddiaların biri bin para...
* * *
Anayasa Mahkemesi’ni ‘siyaset ile hukuk arasında’ tercih yapmaya zorlayanlar var.
Oysa sorun ‘hukuk ile siyaset arasında sıkışmış’ olmayla sınırlı değil.
Anayasa Mahkemesi üzerinden Türkiye düpedüz bir ‘ahlak sınavından’ geçiyor.
Karar ister hukuki olsun isterse siyasi, kazan bu şekilde kaynamaya devam ederse ‘ahlâki’ olamayacağı kesin...
Yazarın Tüm Yazıları