İlerde yüz yılın en büyük ekonomik krizinin tarihini yazacak olanlar "Küresel ekonomik krizin miladı neydi?" diye sorduklarında, tarihe hiç tereddüt etmeden "15 Eylül Lehman Brothers'ın iflası" kaydını düşecekler.
Çünkü bir buçuk yıl önce sub-prime mortgage krizi olarak başlayan, daha sonra likidite krizine dönüşen global ekonomik kriz, Lehman'ın iflasıyla birlikte tüm dünyayı etkisi altına alan sistemik bir finans ve güven krizine dönüştü.
Bu yüzden başta ABD olmak üzere dünyanın önde gelen tüm ekonomileri son iki aydır sistemik krizin önüne geçmek için arka arkaya "kurtarma paketleri" açıkladı.
Lehman'ın iflasının hemen ardından ilk hareket Amerika'dan geldi.
Bush Hükümeti 21 Eylül'de Kongre'den 700 milyar dolarlık kurtarma paketi için yetki isteyerek krizle mücadelede "yeni dönemi" başlatmış oldu. Her ne kadar Cumhuriyetçiler ideolojik sebeplerle ilk seferinde ayak sürüseler de 3 Ekim'de Temsilciler Meclisi'nde kurtarma paketini onaylandı ilk acil müdahale yapılmış oldu.
Fakat en cesur müdahale paketi ekim ayının başında İngiltere başbakanı Gordon Brown'dan geldi. Birbirlerine kredi vermemeye başlayan bankalar arasındaki güven ortamının yeniden oluşturulması için Brown toplamı 500 milyar sterlini bulan kurtarma paketini hiç tereddüt etmeden devreye soktu.
Brown'unbu hareketi krizin boyutlarını kavramakta güçlük çeken AB liderlerini geç de olsa yerinden hoplattı.
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy 13 Ekim'de zor durumdaki bankalar arasındaki kredi alış verişinde 320 milyar euroya kadar garanti verdi. Ayrıca bankaların sermaye artırımı için 40 milyar Euro ayırdı. Yetmedi Fransa ekonomisi için stratejik gördüğü sektörlere AB teamüllerini bile zorlayarak devasa bir teşvik paketi hazırladı.
Merkel gibi devlet müdahalelerine karşı bir lider bile hiç istememesine rağmen krizin şokunu atlatmak için ekim başında tüm mevduata garanti vereceğini ilan etti. Yetmedi Alman Meclisi Bundestag 16 Ekim'de ülkedeki bankaların kurtarılması amacıyla 500 milyar euroluk yardım paketini kabul etti. Dünya ekonomisinin dinamosu gibi çalışan Çin yavaşlayan ekonominin canlandırılmasına katkıda bulunmak için büyük bir kısmı alt yapı yatırımlarında kullanılacak 1.4 trilyon dolarlık harcama paketi açıkladı.
Rusya finans kuruluşlarına yardım etmek ve ekonomiyi canlandırmak için ilk hamlede 200 milyar doları gözden çıkardı. İrlanda bile 400 milyar Euro'luk kurtarma paketiyle herkesten hızlı davrandı.
Yanı başımızdaki Yunanistan, aynı kategoride bulunduğumuz Brezilya, Güney Kore ve Meksika Ekim başında arka arkaya kurtarma planları açıkladı.
AB Merkez Bankası'nın faiz indirimini, mevduata garanti artışını ve AB Komisyonu'nun 200 milyar euroluk ortak kurtarma fonunu hiç saymıyorum.
Şu anda başta yine ABD olmak üzere dünyanın önde gelen ekonomileri 2. paketleri açmaya, 3.'nün de hazırlığına başladı. Bush Hükümeti önceki gün 800 milyar dolarlık bir yaşam destek planı açıkladı. Bu rakamın 600 milyar dolarlık kısmı krizin kaynağı olan mortgage alanında, 200 milyar dolarlık kısmı ise tüketici kredileri alanında kullanılacak.
Bu arada Obama ise ocak ayında koltuğa oturur oturmaz alt yapı yatırımlarına odaklanacak, ekonomiyi sıçratacak çok kapsamlı bir canlandırma paketi hazırlıyor. Anlayacağınız 3. paket de yolda.
Avrupa Birliği geri durabilir mi, Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso dün AB genelini kapsayacak 200 milyar euro büyüklüğünde bir mali teşvik paketi önerdi. İngiltere başbakanı Brown daha da ileri giderek sırf küçük işletmeleri ve hane halkını desteklemek için 30 milyar dolarlık bir fonla KDV oranını yüzde 17,5'den yüzde 15'e çekti.
Bu arada Brown ilginç bir biçimde bu krizi proaktif ekonomi politikalarından dolayı siyasi anlamda da fırsata çevirdi ve kan kaybeden partisini kamuoyu yoklamalarında yeniden yukarı doğru zıplattı.
Sarkozy geri kalır mı, Fransa'da otomotiv yan sanayi ve inşaat sektörlerindeki durgunluğa son vermek için 25 milyar dolarlık yeni bir paket daha hazırladı.
Artık Avrupa ve Amerika finans ve sektör kurtarma paketlerinin ötesine geçip tek tek şirket kurtarma ve tüketicinin cebine para koyarak ekonomiyi canlandırma safhasını tartışıyor.
Peki dünyanın önde gelen ekonomileri 1. ve 2. paketleri çıkarıp 3 ve 4'ü planlarken 15 Eylül'den bu yana Türkiye ne yaptı?
Maalesef hiç! AK Parti hükümeti hala 1. paketi bile bırakın uygulamayı, açıklayabilmiş değil.
Dünya arka arkaya "kurtarma-tedbir ve canlandırma" paketleri açıklarken Türkiye 2 ayı resmen "kriz bizi teğet geçer" geyiği ile heba etti.
Yok eğer hükümet hala "efendim bu kriz gelişmiş ülkelerin krizi onlar bu yüzden arka arkaya kurtarma paketleri açıklıyor. Bizim ne tedbire ne kurtarmaya ne de canlandırma paketlerin ihtiyacımız var" diye düşünüyorsa uyandırma babından sadece iki veri aktaracağım.
1- Arka arkaya paketler çıkaran AB ve EFTA ülkelerinde otomobil pazarı Ekim ayında yüzde 14.5 daralırken, Türkiye otomobil pazarında kan kaybı sıkı durun yüzde 39.2.
Şimdi anlıyor musunuz sadece Bursa'da Ekim ayında 30 bin kişinin neden işsiz kaldığını, Türkiye'nin en büyük otomotiv firmalarının bile "kısa çalışma ödeneği" için İŞKUR'a neden müracaat ettiğini?
2- Dün Referans yazarı Şevket Sürek alarm veren ekim ve kasım ayı ihracat rakamlarını sektörler bazında açıkladı. Yıllar sonra ilk defa arka arkaya iki ay ihracat rakamları lokomotif sektörler de bile yüzde 30'ları aşan azalma içinde.
Eğer bu veriler de AK Parti hükümetini harekete geçirmeyecekse vay halimize.