Eyüp Can - Referans

Türk olmak bu mu

17 Haziran 2008
"For God sake, do you guys (Turks) have to be this much unpredictable?" Soru aynen böyleydi: "Allah aşkına siz Türkler bu kadar öngörülemez olmak zorunda mısınız?"
Dilerseniz filmi başa sarıp önceki gece 89. dakikada Nihat'ın 3. golüyle birlikte gelen bu sorunun arka planını aktarayım.
Geçen haftayı uluslararası yatırımcıların çoğunlukta olduğu bir dizi toplantıyla geçirdim. Dünyanın dört bir tarafından onlarca yatırımcı Türkiye'de neler olup bittiğini anlamak için Bodrum Kempinski Otel'deydi.
Siyaset ve ekonomide olası senaryolar dibine kadar konuşuldu.
Dilerseniz benim de muhatap olduğum sorulardan bir demet sunayım.
AKP'ye kapatma davası nasıl sonuçlanır?
Şimdilik kapanma ihtimali daha olası görünüyor; peki, Başbakan Erdoğan siyasi yasaklı olacaksa bağımsız olarak nasıl geri dönecek?
Cumhurbaşkanı Gül'ün durumu ne olur?
Ara seçim kaçınılmaz, peki erken genel seçim olur mu?
Erdoğan'sız AKP'nin ya da yeni partinin şansı nedir?
Tüm bu olanlardan AKP nasıl bir ders çıkarır, daha mı sertleşir yoksa içindeki aşırılıkları mı törpüler?
Türkiye ordu-yargı ve siyaset arasında sıkışırsa bu, toplumsal bir iç çatışmaya yol açar mı?
Hukukun bu kadar politize olduğu bir demokraside yargı reformu nasıl mümkün olacak?
Önce AKP sonra DTP kapatılırsa AB ile müzakereler muhtemelen askıya alınacak. Anayasa Mahkemesi böylesine ağır bir bedeli göz önünde bulundurmuyor mu?
Tüm bu belirsizlikler ekonominizi daha da kırılgan yapıyor. Hükümet kendi geleceği belirsizken ekonomiye ilişkin alternatif bir planı nasıl geliştirecek?
Merkez Bankası hükümetin popülist politikaları ile enflasyon arasında sıkışmış görünüyor. Ne yapabilir?
Mali disiplin şimdiden gevşedi. Erken ve yerel seçim ekonomiyi hepten rayından çıkarmaz mı?
Sorular, sorular, sorular...
Fakat gün boyu süren hararetli tartışmaların anlatamadığını yabancı yatırımcılarla birlikte arka arkaya izlediğimiz İsviçre-Türkiye ve Çek Cumhuriyeti-Türkiye maçları bir çırpıda anlatıverdi.
Bu yüzden maçları birlikte izlediğim İngiliz bir yatırımcı Nihat'ın 3. golünden sonra kendisinden hiç beklenmedik bir hamle ile boynuma sarılarak kelimesi kelimesine az önce aktardığım soruyu sordu:
"Allah aşkına siz Türkler bu kadar öngörülemez olmak zorunda mısınız?"
Aslında soru işareti ile biten bir cümle kursa da onca tartışmadan sonra maksadı sorularına yeni bir soru eklemek değildi.
Ekonomisi, siyaseti, demokrasisi ve yargı sistemi bunca öngörülemez olan bir ülkenin milli takımı da 75 dakika boyunca berbat bir oyun oynadıktan sonra tüm öngörüleri altüst ederek ancak bu kadar iyi bir sonuç alabilirdi.
"I guess this is how to be a Turk" dedi gülümseyerek.
"Türk olmak bu olsa gerek."
Gerçekten öyle mi?
Tamam sonuç bizimle birlikte maçları izleyen yabancı yatırımcılar dahil herkesi mutlu etti ama bir takım bu kadar öngörüsüz oynamak zorunda mı?
Çıkarın "takımı" cümleden yerine ekonomimizi, demokrasimizi, siyasetimizi, hukukumuzu, hatta sanat ve edebiyatımızı koyun, bakın bakalım sonuç değişecek mi?
Maalesef değişmeyecek!
Son 15 dakikada sahip olduğumuz ruh ve attığımız 3 golden sonra "bırak dağınık kalsın, biz böyle iyiyiz" diyorsanız söylenecek fazla bir şey yok.
Baksanıza yılların teknik adamı Mustafa Denizli bile maçtan sonra yaptığı yorumda ne diyor: "Türkiye bu turnuvanın en önemli atak gücüne sahip. Fakat milli takımın bu gücünü sayısal bir sistem içine hapsetmeyin. Çünkü Türkiye'nin 2-0'dan sonra hangi sistemle oynadığını hiç kimsenin çözmesi, bilmesi mümkün değil. Esasında bizim takımın gücü buradan kaynaklanıyor!"
Bilmem, belki de Mustafa Denizli haklı!
Fakat ironik olan şu: Sadece gücümüz değil güçsüzlüğümüz de öngörülemez olmamızdan kaynaklanıyor.
Bir takımın, bir şirketin, bir ülkenin ya da demokrasi ve ekonominin uzun vadede gelişebilmesi için her şeye rağmen öngörü gerekiyor.
Türk olmak tüm duygusallığımıza rağmen rasyonalite ve takım oyununu bence fazlasıyla hak ediyor.
Tamam son 15 dakika hepimiz havalara uçtuk fakat 75 dakika boyunca kahrolarak kendimize bu kadar haksızlık etmek zorunda mıyız?
"For God sake, do you guys (Turks) have to be this much unpredictable?"Soru aynen böyleydi: "Allah aşkına siz Türkler bu kadar öngörülemez olmak zorun...
Yazının Devamını Oku

Rahmi Koç ve 2. demokrasi dalgası

12 Haziran 2008
Dile kolay tam 50 yıl.

Çalışma hayatına 1958’de Otokoç’ta başlamış.

Efsane yönetici Bernard Nahum’un kanatları altında otomotiv sektöründe garajdan yedek parça deposuna kadar şirketin her departmanında çalışmış.

Sonra Türkiye’nin en büyük holdingini yıllarca başarıyla yönetmiş fakat hala kariyerini Otokoç’taki deneyimlerine borçlu olduğunu söylüyor.

Bu yüzden olsa gerek ‘Bu sene, Otokoç’un 80, benim de 50. yıldönümümü kutluyoruz’ demiş gönderdiği nazik davetiyede. 

Smokin ya da koyu renk takım giyilmesini de ayrıca rica etmiş.

Kimden bahsettiğimi anladınız herhalde.

Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç.

Rahmi Bey her ne kadar Vehbi Bey’in mirasını aynı kararlılık ve başarıyla bugüne hatta 3. jenerasyon üzerinden yarına taşımayı başarmış olsa da, rahmetli babasından çok farklı bir profile sahip. Cumhuriyetin birinci kuşağını her anlamda temsil eden Vehbi Koç kelimenin klasik anlamıyla işadamıydı. İşi her şeyiydi.

Yazının Devamını Oku

Orhan Pamuk Türk milli takımının peşinde

10 Haziran 2008
Ben Avrupa Şampiyonası için İsviçre'ye iki sebeple gittim.

Bir, binlerce Türk gibi milli takımımızı desteklemek; iki, her ne kadar rakibimiz de olsa bu yılın favorisi olarak gördüğüm Portekiz'i özellikle de Ronaldo, Pepe ve Nani'yi stattan izlemek için.

Ülker Grubu'nun davetlisi olarak bir grup gazeteci ile Cenevre'de izlediğimiz Türkiye-Portekiz maçı öncesi minik bir bahis yaptık.

Çoğunluk beraberlik ya da Türkiye'nin galibiyetine oynadı.

Ben her zamanki gibi duygularım ve aklım arasında şizofren bir bölünme yaşadım. Aklım Portekiz, gönlüm Türkiye diyordu.

Yazının Devamını Oku

Ahmet İyimaya’nın bahçıvanı

5 Haziran 2008
Şu günlerde Türk siyasetinde inanılması çok zor şeyler oluyor.

Yok yok CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın yanlışlıkla cep telefonunun ‘no’ tuşu yerine ‘yes’ tuşuna basmasından ve günlerce ‘dinleme miydi değil miydi?’ diye hararetli tartışmamızdan bahsetmiyorum.

Ben size hayatın tesadüflerinden doğan başka bir Ankara siyaseti saçmalığından bahsetmek istiyorum.

Biliyorsunuz geçenlerde TBMM Adalet Komisyonun Başkanı ve AK Parti milletvekili Ahmet İyimaya kredi kartı faizlerine sınırlama getirilmesi için yasa teklifi verdi.

Kredi kartı faizine mevduatın iki katı kadar sınır getirilmesini öngören yasa teklifi perakendeciler başta olmak üzere iş dünyasını ayağa kaldırdı.

Bankacılar başlangıçta teklifin ‘yeni bir Ankara şakası’ olduğunu zannetti.

Çünkü kredi kartı faizlerine sınırlama getiren ve işi Merkez Bankası’nın kontrolüne bırakan yasa geçeli henüz iki yıl bile olmadı.

Yani mevcut durumda Merkez Bankası zaten kredi kartı faizlerini her üç ayda bir belli bir sınırın altında tutacak şekilde düzenliyor.

Yazının Devamını Oku

Banker Kastelli’yi kim öldürdü?

3 Haziran 2008
Kabına sığmayan bir adamdı, alabildiğine eksantrik. <br><br>Battı çıktı, battı yeniden çıktı, sonra battı, battı, battı...

Tam unutuldu derken, teatral öfkesi, gerçek üstü söylemleri, dobra ve küfürbaz üslubuyla televizyon programlarının gediklisi haline geldi.

Yeni kuşaklar için tam anlamıyla bir karikatürdü.

Ama o bir döneme neredeyse tek başına damgasını vurdu.

Çünkü 1980’li yıllarda yaşanan banker krizinin baş aktörüydü.

Cüneyt Arkın gibi ünlüleri kullandığı ilginç reklam kampanyalarıyla bankalar adına halka mevduat sertifikası sattı.

Enflasyonun %30’larda olduğu bir dönemde aylık %10 faizle para topladı.

Binlerce banker o dönemin parasıyla 50 milyarı zor bulurken, o eksantrik kişiliği ve  yaratıcı vaatleriyle tek başına 100 milyar lirayı aştı.

Dün sabah saatlerinde Kadıköy’deki ofisinde silahını kafasına dayayıp 75 yıllık inişli çıkışlı yaşamına son verdiğinde bile Cevher Özden adıyla değil yarattığı ‘yarı şaka-yarı ciddi-epey dramatik efsaneyle’ anıldı.

Yazının Devamını Oku

Mehmet Şimşek’le ekranda 2.5 saat

31 Mayıs 2008
CNN Türk ekranında yüzüne karşı açık açık söylediğim için burada tekrar etmemde bir sakınca yok.

TÜSİAD’ın ‘yeni bir ekonomik program yapılmalı’ çağrısına Mehmet Şimşek’in ‘bunlar içi boş söylemler’ diye karşılık vermesi hiç yakışık almadı.

Özellikle de Hazine’den Sorumlu Devlet Bakanı sıfatıyla bu açıklama Mehmet Şimşek’e yakışmadı.

Çünkü bir, Şimşek kabinede bu talebi en iyi anlayabilecek konuma sahip, iki yeni bir ekonomik program ihtiyacı TÜSİAD’la birlikte iş dünyasında çok geniş bir kesim tarafından son iki yıldır her fırsatta dile getiriliyor.

Eğer Şimşek bu talebi küçümsüyorsa bence otursun dün benim de katıldığım Taha Akyol’un büyük bir ustalıkla yönettiği Eğrisi Doğrusu programını banttan yeniden izlesin.

Özellikle de Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen’in büyük bir samimiyetle kendisine yönelttiği yorumlu soruyu programda belirttiği gibi ‘empati yaparak’ bir kez daha dinlesin.

Kim Ergun Özen?

Türkiye’nin en başarılı bankalarından birinin genel müdürü.

Ne diyor?

Yazının Devamını Oku

Yaza damgasını vuracak 2 milyar dolarlık endüstri: Aklımızda siyaset kalbimizde futbol

29 Mayıs 2008
Bu yazın gündemi belli oldu; futbol ve siyaset. Oysa genelde futbol da siyaset de yazın tatile girer.

Bu yıl girmedi, çünkü Milli Takımımız Haziran’ın ilk haftası A Grubu’nda Portekiz’le başlayacak Euro 2008 elemelerine katılacak, siyaset ise en iyi ihtimalle Ağustos ayında AKP ile ilgili çıkacak kapatma davası kararına kilitlenecek.

Yaz boyunca futbol ve siyaset birlikte konuşulacak.

Heyecan dozu ikisinde de epey yüksek.

Fakat biri ekonomi üzerinde ciddi fren etkisi yaparken, diğeri her şeye rağmen ekonomiye gaz verecek.

Siyasetteki belirsizlik dünyada yaşanan ekonomik çalkantıyla üst üste geldiği için bir süredir piyasaların ayağı frende.

Fakat dünyanın en büyük ikinci futbol organizasyonu olan Avrupa Futbol Şampiyonası Avrupa ekonomisine 2 milyar dolarlık direk katkı yapacak.

Final maçını 400 milyon kişinin izleyeceği Euro 2008’in dolaylı etkisini siz hesap edin.

Türkiye’de siyasetin yarattığı belirsizlik ortamı hem ekonomiyi hem de moralleri epey bozmuş durumda. Bu yüzden Türk Milli Takımı’nın Avrupa’da oynayacağı maçları bu yıl her zamankinden daha fazla ilgiyle izleyeceğiz.

Yazının Devamını Oku

Haşim Kılıç ne demek istedi?

27 Mayıs 2008
Bir hafta boyunca herkes aynı soruyu sordu. <br><br>Kimi kızdı, kimi akıl almaz komplo teorileri üretti ve sonuçta herkes kendi pozisyonuna uygun sonuçlar çıkardı.

Peki ama Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç geçen hafta ‘Haşim Kılıç’ın umudu’ başlıklı yazımda aktardığım o meşhur cümlede ne demek istedi.

Dilerseniz Haşim Bey’in yazılmamak kaydıyla yaptığımız sohbette geleceğe dair ısrarlı sorularım karşısında üç kez tekrarladığı ve benim de önemine binaen aktardığım o cümleyi hatırlayalım.

Türkiye’nin her geçen gün daha fazla kutuplaştığı, parti kapatma üzerine akıl almaz senaryoların havada uçuştuğu bir dönemde ne dedi Kılıç:

"Eyüp Bey inanın çıkacak karar ne olursa olsun. Göreceksiniz hem demokrasimiz hem laikliğimiz hem de hukukumuz bu süreçten çok daha güçlenmiş olarak çıkacak. Ve yine inanın bu söylediğim temenni değil!"


Yazının Devamını Oku