Çalışma hayatına 1958’de Otokoç’ta başlamış.
Efsane yönetici Bernard Nahum’un kanatları altında otomotiv sektöründe garajdan yedek parça deposuna kadar şirketin her departmanında çalışmış.
Sonra Türkiye’nin en büyük holdingini yıllarca başarıyla yönetmiş fakat hala kariyerini Otokoç’taki deneyimlerine borçlu olduğunu söylüyor.
Bu yüzden olsa gerek ‘Bu sene, Otokoç’un 80, benim de 50. yıldönümümü kutluyoruz’ demiş gönderdiği nazik davetiyede.
Smokin ya da koyu renk takım giyilmesini de ayrıca rica etmiş.
Kimden bahsettiğimi anladınız herhalde.
Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç.
Rahmi Bey her ne kadar Vehbi Bey’in mirasını aynı kararlılık ve başarıyla bugüne hatta 3. jenerasyon üzerinden yarına taşımayı başarmış olsa da, rahmetli babasından çok farklı bir profile sahip. Cumhuriyetin birinci kuşağını her anlamda temsil eden Vehbi Koç kelimenin klasik anlamıyla işadamıydı. İşi her şeyiydi.
Bir, binlerce Türk gibi milli takımımızı desteklemek; iki, her ne kadar rakibimiz de olsa bu yılın favorisi olarak gördüğüm Portekiz'i özellikle de Ronaldo, Pepe ve Nani'yi stattan izlemek için.
Ülker Grubu'nun davetlisi olarak bir grup gazeteci ile Cenevre'de izlediğimiz Türkiye-Portekiz maçı öncesi minik bir bahis yaptık.
Çoğunluk beraberlik ya da Türkiye'nin galibiyetine oynadı.
Ben her zamanki gibi duygularım ve aklım arasında şizofren bir bölünme yaşadım. Aklım Portekiz, gönlüm Türkiye diyordu.
Yok yok CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın yanlışlıkla cep telefonunun ‘no’ tuşu yerine ‘yes’ tuşuna basmasından ve günlerce ‘dinleme miydi değil miydi?’ diye hararetli tartışmamızdan bahsetmiyorum.
Ben size hayatın tesadüflerinden doğan başka bir Ankara siyaseti saçmalığından bahsetmek istiyorum.
Biliyorsunuz geçenlerde TBMM Adalet Komisyonun Başkanı ve AK Parti milletvekili Ahmet İyimaya kredi kartı faizlerine sınırlama getirilmesi için yasa teklifi verdi.
Kredi kartı faizine mevduatın iki katı kadar sınır getirilmesini öngören yasa teklifi perakendeciler başta olmak üzere iş dünyasını ayağa kaldırdı.
Bankacılar başlangıçta teklifin ‘yeni bir Ankara şakası’ olduğunu zannetti.
Çünkü kredi kartı faizlerine sınırlama getiren ve işi Merkez Bankası’nın kontrolüne bırakan yasa geçeli henüz iki yıl bile olmadı.
Yani mevcut durumda Merkez Bankası zaten kredi kartı faizlerini her üç ayda bir belli bir sınırın altında tutacak şekilde düzenliyor.
Tam unutuldu derken, teatral öfkesi, gerçek üstü söylemleri, dobra ve küfürbaz üslubuyla televizyon programlarının gediklisi haline geldi.
Yeni kuşaklar için tam anlamıyla bir karikatürdü.
Ama o bir döneme neredeyse tek başına damgasını vurdu.
Çünkü 1980’li yıllarda yaşanan banker krizinin baş aktörüydü.
Cüneyt Arkın gibi ünlüleri kullandığı ilginç reklam kampanyalarıyla bankalar adına halka mevduat sertifikası sattı.
Enflasyonun %30’larda olduğu bir dönemde aylık %10 faizle para topladı.
Binlerce banker o dönemin parasıyla 50 milyarı zor bulurken, o eksantrik kişiliği ve yaratıcı vaatleriyle tek başına 100 milyar lirayı aştı.
Dün sabah saatlerinde Kadıköy’deki ofisinde silahını kafasına dayayıp 75 yıllık inişli çıkışlı yaşamına son verdiğinde bile Cevher Özden adıyla değil yarattığı ‘yarı şaka-yarı ciddi-epey dramatik efsaneyle’ anıldı.
TÜSİAD’ın ‘yeni bir ekonomik program yapılmalı’ çağrısına Mehmet Şimşek’in ‘bunlar içi boş söylemler’ diye karşılık vermesi hiç yakışık almadı.
Özellikle de Hazine’den Sorumlu Devlet Bakanı sıfatıyla bu açıklama Mehmet Şimşek’e yakışmadı.
Çünkü bir, Şimşek kabinede bu talebi en iyi anlayabilecek konuma sahip, iki yeni bir ekonomik program ihtiyacı TÜSİAD’la birlikte iş dünyasında çok geniş bir kesim tarafından son iki yıldır her fırsatta dile getiriliyor.
Eğer Şimşek bu talebi küçümsüyorsa bence otursun dün benim de katıldığım Taha Akyol’un büyük bir ustalıkla yönettiği Eğrisi Doğrusu programını banttan yeniden izlesin.
Özellikle de Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen’in büyük bir samimiyetle kendisine yönelttiği yorumlu soruyu programda belirttiği gibi ‘empati yaparak’ bir kez daha dinlesin.
Kim Ergun Özen?
Türkiye’nin en başarılı bankalarından birinin genel müdürü.
Ne diyor?
Bu yıl girmedi, çünkü Milli Takımımız Haziran’ın ilk haftası A Grubu’nda Portekiz’le başlayacak Euro 2008 elemelerine katılacak, siyaset ise en iyi ihtimalle Ağustos ayında AKP ile ilgili çıkacak kapatma davası kararına kilitlenecek.
Yaz boyunca futbol ve siyaset birlikte konuşulacak.
Heyecan dozu ikisinde de epey yüksek.
Fakat biri ekonomi üzerinde ciddi fren etkisi yaparken, diğeri her şeye rağmen ekonomiye gaz verecek.
Siyasetteki belirsizlik dünyada yaşanan ekonomik çalkantıyla üst üste geldiği için bir süredir piyasaların ayağı frende.
Fakat dünyanın en büyük ikinci futbol organizasyonu olan Avrupa Futbol Şampiyonası Avrupa ekonomisine 2 milyar dolarlık direk katkı yapacak.
Final maçını 400 milyon kişinin izleyeceği Euro 2008’in dolaylı etkisini siz hesap edin.
Türkiye’de siyasetin yarattığı belirsizlik ortamı hem ekonomiyi hem de moralleri epey bozmuş durumda. Bu yüzden Türk Milli Takımı’nın Avrupa’da oynayacağı maçları bu yıl her zamankinden daha fazla ilgiyle izleyeceğiz.
Peki ama Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç geçen hafta ‘Haşim Kılıç’ın umudu’ başlıklı yazımda aktardığım o meşhur cümlede ne demek istedi.
Dilerseniz Haşim Bey’in yazılmamak kaydıyla yaptığımız sohbette geleceğe dair ısrarlı sorularım karşısında üç kez tekrarladığı ve benim de önemine binaen aktardığım o cümleyi hatırlayalım.
Türkiye’nin her geçen gün daha fazla kutuplaştığı, parti kapatma üzerine akıl almaz senaryoların havada uçuştuğu bir dönemde ne dedi Kılıç:
"Eyüp Bey inanın çıkacak karar ne olursa olsun. Göreceksiniz hem demokrasimiz hem laikliğimiz hem de hukukumuz bu süreçten çok daha güçlenmiş olarak çıkacak. Ve yine inanın bu söylediğim temenni değil!"