Paylaş
Biz Türkler hovardalığı ve gösterişi severiz. Fiyaka yapmak uğruna olmayacak paraları çarçur eder israfın dik alasını yaparız. Özel yaşamda bu bir yere kadar hoş görülebilir. Ama futboldaki hovardalığa gelince orada dur bakalım. Sözünü ettiğimiz futbol hovardalığı, kulüplerimizin bu ülkenin milyonlarca dolarlık dövizini yeteneksiz ve çapsız yabancı hocalara kaptırmalarından başka bir şey değil.
Şöyle bir bakalım. Sezona Türkiye’de iki kupada şampiyonluk, Avrupa’da başarı hayaliyle giren ve 100. yılında tüm şampiyonluklara ambargo koyacağını ilan eden Fenerbahçe, bu hedefine stajyerlik dönemini henüz tamamlamamış Zico ile ulaşmaya kalkıyor. Zico, dünyanın en önemli futbolcularından biri olabilir ama teknik adamlığı futbolculuğu ile eş orantılı mı? Kesinlikle değil. Japonya’daki kısa deneyimi dışında Avrupa futboluyla hemen hiç tanışıklığı yok.
Böyle bir hocayla Avrupa’da başarı hayalleri kurmak ne derece doğru? İşte bunun cevabı AZ Alkmaar maçlarında verildi. 2-0 önde olan bir takımın son yarım saat içinde 2 gol yiyip elenmesi deneyimi fazla olan bir hocanın yapabileceği bir iş değil. Ama milyonlarca dolar alıp stajını Fenerbahçe’de yapan Zico, bunu başarıyor ve sarı-lacivertli taraftarın tüm hayallerini Alkmaar stadının çimlerine gömüyor. Özellikle yenilen ikinci gol tam bir hatalar zinciri. Duran topta yapılacak ilk iş, savunmada ön ve arka direk paylaşımını gerçekleştirmek. Bu, futbolda savunma prensibinin alfabesi. Ama bakıyoruz arka direkte iki Hollandalı var, Fenerbahçe savunmasından kimse yok. Kaleci de pozisyonu seyredince, gitti sana güzelim tur. Zico ise bunun hesabını vermek yerine hata yaptıklarını söyleyerek günü geçiştiriyor. El insaf!
Zico böyle de Beşiktaş’ın başındaki Tigana ondan farklı mı? O da, Trabzon’da 2-0 öne geçtikten sonra maçı bitirdiğini sanıp rakibin hamlelerine hiçbir önlem almıyor. Böylesine bir önemli deplasmanda çizgi halinde savunma yapmakta neyin nesi? Bunu antrenörlüğe yeni başlamış gençler bile yapmaz. Böyle bir kumar oynarsan, faturayı da ödersin. Ama Tigana’nın fatura ödemek gibi bir niyeti yok. Milyonlarca doları cebine indirmiş bir de mukavelesinde yüklüce tazminat maddesi var. Pişkin pişkin konuşuyor: “Verin paramı gideyim” Oh ne ala memleket. Beşiktaş zaten bu mukaveledeki tazminat maddesinden yeteri kadar çekti. İşte Del Bosque örneği ortada. Ama akıllar başta değil. Tigana’da da aynı madde fazlasıyla mevcut. Şimdi Fransız’ı göndermek isteseler bile gönderemiyorlar. Sütten ağızları yandı bir kere.
Galatasaray’da da durum pek farklı değil, Gerets’le her geçen gün cepten yiyor. Onda da hatalar tonlan. Geçen yılki mücadele eden takımın yerinde yeller esiyor. Ama umurunda mı teknik adamın. Belli ki kafası Galatasaray’la bir türlü uzatamadığı sözleşmesine takılıp kalmış. Takımına oynatacağı futbolu değil alacağı veya almayı planladığı paraların hesabını yapıyor. En önemli maçlar arasında ülkesine gidip, önümüzdeki sezonun arayışlarını ve pazarlığını yapması da bunun açık kanıtı.
Sözün kısası; 3 büyük kulübümüz, paralarını hedeflerini gerçekleştirebilecek çapta olmayan teknik adamlar için cömertçe savurmuşlar. Size ne, “Bu paralar kulüplerin. İstediği gibi harcarlar” diyemezsiniz. Bu ülke milyonlarca doları sokağa atacak kadar zengin değil. Hele hepimizin başarı beklediği futbolda böylesine savurganlık içinde olmaya kimsenin hakkı yok. Bu ülke insanını üzen, kahreden, üstüne para alarak maçları izleyen bu yabancı teknik adamları gördükten sonra “3 kuruş paraya ülke futbolunu kalkındırmak için ter döken” yerli teknik adamlarımızın ne günahı var diye düşünüyorum. Bir de bu ülke futbolunun en büyük başarılara Türk teknik adamlarla imza attığını herkese bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Ne dersiniz haksız mıyım?
Paylaş