SPOR yazarlarına bir itirazım var. Çünkü belki mesleki deformasyondan, belki de spor olayına bakışlarındaki yanlışlıktan olsa gerek, insanlara bir zaferin keyfini bile çok görüyorlar.
Önceki akşam Beşiktaş-Slavia Prag maçını seyrettikten sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim.
MAÇ SONU PSİKOLOJİSİ
Ben Fenerbahçeliyim, ama itiraf edeyim, önceki akşam büyük bir keyif yaşadım.
Çünkü sezonun başından beri Beşiktaş'ı biraz gıptayla, çokça da keyifle izliyorum.
Önceki akşam maçı seyreden bütün Türkler gibi ben de heyecanlandım. Ama maç bittiği anda heyecanın yerini tamamıyla keyif ve zafer duygusu aldı.
Ama o ne, maçtan sonra yorum yapan spor yazarlarını izliyorum.
Beşiktaş sanki maçı kazanmamış da, hezimete uğramış gibi konuşuyorlar.
İstisnasız kimle konuştularsa, ‘‘Öldük öldük dirildik’’, ‘‘Beşiktaş zor kurtardı’’ muhabbeti yaptı.
Yahu bu takım biraz önce Çek Cumhuriyeti'nin en iyi takımını, hem de 4 gol atarak elemedi mi?
Hangi Çek Cumhuriyeti.
Daha önceki hafta, eski dünya şampiyonu Fransa'yı hem de kendi sahasında yenen ülkenin en iyi takımı.
Beşiktaş'ın zaferi öyle küçümsenecek bir şey değil.
O nedenle herkesin maç sonundaki keyfi yaşaması en doğal hakkı.
Ama ne mümkün.
Spor yazarlarımızın, yorumcularımızın hemen hepsi ya sadizmden, ya mazoşizmden, bu keyfi boğazımıza tıktı.
Ekrana çıkan, son 20 dakikayı anlattı.
Oysa bir spor yazarının, hele hele böyle maçlarda, maç sonu psikolojisini iyi düşünmesi gerekir.
Kendisi iyi bir ‘‘spor yorumculuğu’’ yapıp, tarafsız gözlemini anlatmaya çalışabilir.
EKRAN BAŞINDAKİLER
Ama bunu yaparken ekran başındaki milyonlarca insanın psikolojisini düşünmesi de gerekmez mi?
Yani o insanlara, o anın keyfini çıkaracak birkaç söz söylemesi çok mu yanlış olur?
Önceki akşam maçı ve yorumları seyrettikten sonra kendi kendime düşündüm.
Futbol yorumcuları neden böyle yapıyorlar?
Ben iyi bir NBA seyircisiyim.
Hemen her gece NBA maçlarını izliyorum.
Onları izlediğim için de spor gerçeğini çok iyi biliyorum.
Müsabaka sporları, sonunda birer sonuç olayıdır.
NBA maçlarında iki nedenden dolayı Sacramento'yu destekliyorum.
Birincisi, Hidayet orada oynadığı için.
İkincisi ise Sacramonto'yu, ‘‘star’’ olgusuyla ‘‘ekip ruhunu’’ en iyi birleştiren takım olarak gördüğüm için.
Basketbolda her sonuç normaldir.
Bazen bir takım, 30-40 sayı geriden gelip maçı alabiliyor.
Hatta hemen her akşam, buna benzer bir sonuç var.
O nedenle, kazanan takım, ‘‘yahu ben öldüm öldüm dirildim’’ tribine girmiyor.
Netice olarak, Beşiktaş önceki akşam müthiş bir zafer kazanmıştır. Bu zaferi, ‘‘Öldük öldük dirildik’’ psikolojisi ile değil, tam aksine ‘‘Bileğimizin hakkı ile kazandık’’ psikolojisiyle kutlamak gerekir.
ONLARDA OLMAYAN
Spor yorumcularının da bu tarafsız ‘‘Birleşmiş Milletler gözlemcisi’’ psikolojisinden kurtulup, insanlara bu keyfi yaşatacak bir NBA zihniyetine gelmesi yararlı olur.
Çünkü günümüzde spor artık sadece sahada oynanan oyun değil, onun etrafındaki kolektif psikoloji ve kolektif ekonomi ile birlikte yürüyen bir faaliyettir.
Buna karşılık benim de NBA maçlarında alışamadığım ve çok eleştirdiğim bir eksiklik var.
En çekişmeli geçen maçtan, hatta en çetin final maçından sonra bile insana şöyle doya doya bir ‘‘maç sonu’’ keyfi yaşatmıyorlar.
ZEHİR ETMEYİN
Maçı kazanan sporcular neredeyse kaybedenlerden önce soyunma odasına koşuyor ve ‘‘kolektif tatmin’’ duygusu yarım kalıyor.
O nedenle bu ülkelerde belki böyle ‘‘serinkanlı’’, ‘‘cool’’, hatta ‘‘sadistçe’’ yorumlar yadırganmayabilir.
Ama bizde, hepimizde bir maç sonu beklentisi var.
Özellikle kazanan taraf, maç sonrasını, belki de maç esnasından daha çok seviyor ve keyif alıyor.
Hıncal Uluç'lu, Erman Toroğlu'lu, Şansal Büyüka'lı programların bunca popüler olmasının nedeni de bu.
Diyeceğim, o güzel anı insanlara zehir etmemek gerekir.
Derin devlet mi, sır devlet mi
BUGÜN artık karar günü.
Bir ülkeyi ne zararını karşılamak için yaptığı pazarlıklar, ne de muhtemel siyasi oluşumlar için yaptığı ısrarlı girşimler yıpratır.
Bir ülkeyi böyle tarihi bir günde gösterdiği kararsızlık yıpratır.
Kimse kusura bakmasın ama Türkiye'de ‘derin devlet’ denilen şeyin asında o kadar derin olmadığı, hatta sır olduğu ortaya çıktı.
Büyük liderler, böyle tarihi anlarda ortaya çıkar. Bugün kendisine büyük devlet diyen hiçbir devlet böyle tarihi bir oluşumun dışında kalamaz.
Bakın bugüne kadar karşı gibi görünen Fransa ve Rusya da yumuşamaya başladı.
Derin devlet bu işe bulaşmak istemiyor mu, öyleyse bulaşmasın.
Böylece siyasi iktidara, bugün alacağı tarihi sorumluluğun başarısını kimseyle paylaşmama imkanı da çıktı.
İktidar milletvekillerinin yapacağı tek şey bu tarihi kararı almak ve arkasında dimdik durmak.
Türkiye büyük devletse ve AKP gerçek anlamda tarihi bir parti olmak istiyorsa işte önünde fırsat.