Paylaş
Adı “Normal People”... Yani “Normal İnsanlar”...
Televizyon alanında tam bir trend avcısı olan kızım Gülümsün, “Baba bu olağanüstü bir dizi. Bana göre önümüzdeki dönemin trendleri konusunda ipuçları veriyor” dedi...
Son yıllarda onu en çok etkileyen dizi olmuş.
*
O söylemese, adı “Normal People” olan bir diziyi seyredeceğimi pek sanmıyorum.
Çünkü hayatım boyunca hep “normal olmayanı”, “fantastik olanı” aradım.
Sırf kızım istedi diye önceki gece seyretmeye başladım.
*
Birinci bölüm son derece sıradan bir okul ve genç ilişkisi...
Bizim “Love 101” bunun yanında insanı sürükleyip götüren bir dizi...
İkinci bölümün neredeyse tamamı yatakta geçiyor.
Son derece sıradan, son derece normal, hatta erotik bile denemeyecek bitmeyen bir sevişme sahnesi...
*
İkinci bölüm bitince gece yarısı Haber Türk yazarı Oray Eğin’i aradım.
Bu diziyi ikinci bölüme kadar seyretmiş ve yazmıştı. Ona göre sıradan, sıkıcı bir okul dizisiydi.
Kızın “arıza” karakteri, “Love” dizisindeki “Mickey Dobbs” karakterinin yanında çok sönük...
*
Oray şunu söyledi:
“Bu film benim arkadaş grubumu ikiye böldü. Bir bölümü benim gibi sıkıcı bir dizi olarak görüyor. İkinci grup ise Gülümsün gibi ‘Bu yüzyılın draması’ olarak kabul ediyor. Devamını izleyeceğim.”
*
Bense izlemeye devam ettim.
Üçüncü bölümden itibaren sıkılmamaya başladım.
Dördüncü bölümde “Bana bir şeyler mi oluyor” dedim.
Çünkü ilişkiler son derece sıradan, terk etmeler son derece sıradan.
Koskoca Trinity Üniversitesi’nde bir tek LGBT insanı ve ilişkisi yok.
Evet gerçekten “normal, hatta çok normal insanlar”...
Sonra yavaş yavaş fark ettim ki derinde çok özlediğimiz bir şey var.
Sıradan insan teması...
Basit, normal mimikler...
Normal tepkiler...
Normal hüzünler...
Normal düş kırıklıkları...
Normal arkadaşlıklar...
*
Hayatımda beni en büyük ikilemle karşı karşıya bırakan bu diziyi izliyorum şu an... Altıncı bölümdeyim ve kendi kendime sormaya başladım.
Acaba korona sonrasının “yeni normal”i, lise yıllarında kaybettiğim masumiyeti, o “çok eski normal”i özlemek mi olacak...
*
Bekleyin...
Bitireyim, son kararımı yazacağım.
NORMAL ÜSTÜ TEK ŞEY BU ŞARKI
Dizide ‘normal dışı’ tek şey müzikler. İşte onlar bana uyar. Özellikle de ikinci bölümdeki disko sahnesinde çalan harika şarkı ve ritim. London Grammar topluluğunun 2013 şarkısı ‘Hey Now’ (Arty Remix) kulaklık ve yüksek volümde tavsiye ederim.
ADAYA GİREMEMEK Mİ YOKSA ÇIKAMAMAK MI DAHA ACITICI
Dün Büyükada’da yaşayan bir arkadaşım aradı. Doğma büyüme oralı.
Kaymakamlık iki hafta önce bir karar almış, adaya giriş ve çıkışları yasaklamış.
Bunun için de ikamet belgesine bakıyorlarmış.
*
“Burada yaşayan birçok insanın ikameti İstanbul’da görünüyor. O nedenle buraya evlerine gelemiyorlar. Biz de çıkamıyoruz” dedi...
Düşündüm...
Böyle bir durumda adaya gidememek mi yoksa oradan çıkamamak mı daha ağır bir baskı oluşturur insanın üzerinde...
*
Aklıma bilimkurgu roman ve filmleri geldi. O filmlerde insanlar girdikleri evden veya bir adadan kaçmak isterler ama bir türlü dışarı çıkamazlar.
Eve veya adaya giremeyen insan filmi veya romanı pek bilmiyorum.
Acaba çıkamamak mı daha klostrofobik bir duygu?
‘YÜRÜYEN ADAM’DA BOY VE ADIM KRİTERİ
KORONA günlerinde evde “yürüyen adam” tartışması büyüyor...
Rıfat Ababay dün “Bizimki koparma, tek parçada yürüyüş, onlarınki ‘silkme’, iki-üç parçada. Dolayısıyla liderlik yarışının koparma dalında olması gerekir” dedi ya...
Dün sabah Cavit Çağlar aradı ve sabah rakamını belgesiyle iletti:
“Tek parçada üç saatte 23 bin adım...”
Ababay “Benimki de ona yakın” deyince Çağlar yeni bir performans kriteri daha getirdi.
“Bir: O 65 altı, ben 65 plus.
İki: Onun boyu 1.80, benimki 1.68. Dolayısıyla adım boylarımız farklı.
Bu kriterleri dikkate alırsanız, ben Rıfat’a tur bindiriyorum.”
*
Dün bu tartışma sürerken Hürriyet Başyazarı Osman Müftüoğlu’nun sessizliği dikkati çekti.
KORONA YENİKLERİ
BU ‘YOUTUBE MEVLİDİ’ INSTAGRAM’DA DA OLMALI
BU akşamüzeri saat 17.30’da İstanbul Dolmabahçe Bezmiâlem Valide Sultan Camisi’nde bir ilk gerçekleşecek.
Türk Eğitim Vakfı her yıl ramazan ayında, vakfın kurucuları ve bağışçıları için İstanbul ve vakfın şubelerinin bulunduğu şehirlerde mevlit düzenliyor.
Bu yılki mevlidin duasında bir de yeni unsur var.
Koronada hayatını kaybeden insanlar ve sağlık çalışanları için de dua edilecek.
Tabii asıl yenilik mevlidin YouTube kanalı üzerinden canlı yayınlanması olacak.
Bence mevlidi Instagram üzerinden de yayınlamak iyi olurdu.
Bu dönemin yükselen medyası o...
*
Bu arada, Türk Eğitim Vakfı ayrıca korona ile mücadelede hayatını kaybeden sağlık çalışanlarının çocukları için bir “Korona Kahramanlarına Vefa Burs Fonu” oluşturdu.
Bu kahraman insanların çocuklarına 3 yaşından itibaren bütün eğitim hayatları boyunca burs verilecek.
KORONA SANATI
‘SESSİZ OLUN’ DİYEN KADINDAN BANKSY’NİN SÜPER KAHRAMANINA
DÜNYANIN en ünlü ve en esrarengiz duvar sanatçısı Banksy yaptığı bir tabloyu İngiltere’de bir hastaneye bağışladı.
Bunu ilk işittiğimde gözümün önüne hastane duvarlarındaki eliyle ‘sus’ işareti yapan hastabakıcı kadın imajı geldi.
“Acaba bundan hareketle bir şey mi tasarlar” diye düşündüm. Çok yanılmışım.
Hastabakıcıdan harika bir “super hero” (süper kahraman) portresi çıkarmış.
Geleceği temsil eden bir çocuğun elindeki “süper hemşire”...
Banksy yine farklı...
KARANTİNA YILDIZLARI
KARANTİNADA YÜKSELEN BİR TÜRK RİCHARD BRANSON’I
Magic Life gibi turizmde yepyeni bir konsepti kurmuştu.
Yenilikçiliği ve maceraperestliği ile benim gözümde Türk turizminin Richard Branson’ıydı.
Sonra birtakım talihsizlikler oldu, bir süre kenara çekildi. Geçen yıl bir motosiklet kazası geçirdi. Günlerce yoğun bakımda kaldı...
Ve korona günlerinde evinde öyle bir Instagram medyası kurdu ki...
İşinsanları ile konuştu... En çarpıcı konuları gündeme getirdi.
Bu arada, oturup tek başına Türk turizminin açılışı için detaylı ve yenilikçi bir plan hazırladı.
Herkes, “Oteller mutfak ve hizmet personelini azaltmalı” derken, o “Hayır tam aksine iki katına çıkarılmalı” dedi.
“Patagonya tedarik kuralları” gibi hiç bilmediğimiz kavramları ortaya attı...
Cem Kınay, benim gözümde “karantina döneminin yükselen yıldızlarından biri”...
Paylaş