Yeniden diriliş mi eski vefasızlık mı?

GÜNLERDİR, Türk siyasi hayatının gördüğü en büyük propaganda kampanyasını yaşıyoruz.

Haberin Devamı

“Yeniden diriliş...”

 

***

 

“Ölmüş müydük ki, yeniden diriliyoruz” sorusunu bile soramıyoruz...

 

İstanbul’un fethini kutluyoruz...

 

Sonu ne sıfırla biten ne de 5’le biten özel bir yıl falan değil ama olsun...

 

Kutlayalım...

 

***

 

Ancaak... Yutmadığımızın, asıl amacı çok iyi bildiğimizin de bilinmesini isteriz.

 

“Yeniden dirilen şeyin ne olduğu” açıkça söylenemese de bunun sonu başkanlıkla bitecek bir Osmanlılık olduğu ayan ve beyan...

 

Haberin Devamı

İşte tam o noktada, bizim de edilecek birkaç kelamımız var.

 

***

 

Şunu diyeceğiz.

 

İyi de kardeşim...

 

İlk Osmanlıların aldığı bu güzel şehri, son Osmanlı’nın kendi eliyle İngiliz’e teslim ettiğini nasıl unutacağız...

 

***

 

Hadi onu unuttuk, Son Osmanlı’nın eliyle teslim ettiği bu şehri, Atatürk’ün ve Kurtuluş Savaşımızın yeniden Türkiye’ye hediye ettiğini nasıl hatırlamayacağız...

 

Biz Türkler Fatih Sultan Mehmet’i kalbimizde çok özel bir yere koymuşuzdur.

 

İstanbul’un fethinin, bizim de kalbimizde çok özel bir yeri vardır.

 

Bu ülkeye medeniyet ve zafer kazandırmış sultanlarımıza hiçbir yerde toz kondurmayız.

 

Tabii şu gerçeğin de kalbimizde çok özel bir yeri vardır.

 

Haberin Devamı

Bugün bu ülkenin 80 bin camisinde hâlâ 5 vakit ezan okunuyorsa...

 

Bu ülkenin kendine ait bir yurdu, özgür bir vatanı, milli bir bayrağı varsa...

 

Ve siz bugün o şehirde bu devasa gösteriyi yapabiliyorsanız...

 

***

 

Bunu herkesten çok, Atatürk’e, onun silah arkadaşlarına, Kuva-yı Milliye ruhuna ve Anadolu’da, Çanakkale’de bu uğurda canını vermiş halk çocuklarına, okullarını yarıda bırakarak cephelere koşmuş, canını vermiş bir avuç münevverimize borçlu olduğumuzu bu şovdan çok daha iyi biliyoruz.

 

Bu bağımsızlık ve özgürlük bayrağını miras bırakan menkıbeyi, bu mirası, bu kahramanlıkları bize, tarihin gördüğü en ağır propaganda kampanyaları bile unutturamaz.

 

***

 

Haberin Devamı

Türk halkı, tarihinin son ve en büyük dirilişini Kurtuluş Savaşı’nda yapmıştır.

 

Allah göstermesin her şeyin berbat gittiği, sınırlarımızın kevgire döndüğü, şehirlerimize bombaların yağdığı şu dönemde, Osmanlı’nın sonu gibi yeni bir çöküş yaşarsak eğer...

 

O gün yeniden dirilişi işte o Kurtuluş Savaşı ruhu yapacaktır yine...

 

Yani sizin de, hepimizin de içi rahat olsun.

 

O nedenle gelecek yıl bu millete en az bunun kadar görkemli bir 19 Mayıs kutlaması borçlusunuz.

 

BENİM GÖZÜMDEKİ YENİDEN DİRİLİŞ

 

EVET ben de bir “yeniden diriliş” özlüyorum.

 

- Ülkemde özgür bir medyanın olduğu...

 

- İnsanların korkusuzca yaşayabildiği, kendilerini özgürce ifade edebildiği...

 

Haberin Devamı

- Tarafsız ve bağımsız bir adaletin bulunduğu...

 

- Çözüm sürecinin işlediği...

 

- Lidere sadakatin ve biatın değil, liyakatin ödüllendirildiği...

 

- Muhalif insanların da kendini güvencede hissettiği bir Türkiye...

 

Benim gözümde tek yeniden diriliş budur.

 

YANILIYORSUN VERDA, TUNUS TÜRKİYE MODELİNE DÖNMÜYOR

 

HÜRRİYET yazarı Verda Özer dün Tunus ve Mısır Müslüman Kardeşler hareketindeki değişimi anlatıyor.

 

Yazının başlığı şu:

 

“Müslüman Kardeşler AK Parti yolunda...”

 

Doğrusu şöyle olmalıydı: “Müslüman Kardeşler 2007 öncesi AK Parti yolunda...”

 

Neden mi...

 

Gannuşi’nin şu cümlesine bak:

 

“Tunus demokratik bir ülke olacak” diyor.

 

Bugün git, Gannuşi’ye “Türkiye’de durum ne” diye sor...

 

Haberin Devamı

Tunus sokağına in ve insanlara sor.

 

Bakalım ne cevap alacaksın...

 

BİR POPÜLER BİLİMCİ BİR BİLİM ADAMINI YAZINCA

 

GAZETECİ Orhan Bursalı’nın yazdığı “Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü” kitabını mutlaka okuyun diyorum.

 

Çok emin konuşuyorum çünkü okumak için çok neden var.

 

- Orhan Bursalı, yıllardır Cumhuriyet Bilim Eki’ni çıkardı. Şimdi bağımsız dergi olarak çıkarıyor.

 

- Bilimsel olayları müthiş bir şekilde popülerleştiriyor ve anlaşılır hale getiriyor.

 

- DNA’yı, RNA’yı, ‘fotoliyaz’ı, büyük hücreyi ve daha birçok şeyi onun bu kitabı sayesinde anladım.

 

- Aziz Sancar’ın hayatına ait çok ilginç şeyleri okudum.

 

Orhan Bursalı: “Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü”, Kırmızıkedi Yay. 2016

 

AZİZ SANCAR’IN BİR KASA BİRAYI DEVİRDİĞİ GÜN

 

AZİZ Sancar Teksas Üniversitesi’nde doktorasını çok parlak şekilde tamamlamıştır.

 

Ondan evvel, kendisini dünyaya tanıtan buluşlarından birini yapmıştır. Yani hayatının en parlak dönemi başlamaktadır.

 

Ancak onu bekleyen küçük bir sıkıntı vardır. Amerikan üniversitelerinde doktoralarını tamamlayanlar, başka bir üniversitede iş bulmak zorundadır.

 

Önce Stanford Üniversitesi’nin iki ayrı bölümüne başvurur.

 

Bir de Amerika’nın çok ünlü araştırma merkezlerinden birine.

 

Hepsinden evet cevabı geleceğine kendi kadar emindir.

 

Ancak üçünden de ret cevabı gelir.

 

Hayatının en kötü günüdür.

 

Mahalledeki süpermarkete gider. Altılı bir bira seti alır.

 

Evinde yatağa girer. Western filmleri seyretmeye başlar.

 

Sızar kalır.

 

Sonrası, 18 saatlik deliksiz ağır bir depresyon uykusudur.

 

Hayat ondan sonra Yale Üniversitesi›nden gelen bir haberle başlayacaktır.

 

Oraya kabul edilmiştir...

 

HAYATI KARARTAN VE KURTARAN RENK

 

AZİZ Sancar, hayatını ultraviyole ışınlarının hasar verdiği DNA’ları onarmaya harcadı.

 

Bunu “fotoliyaz enzimi” ile sağlıyor.

 

Onarım işleminde en büyük adım, “mavi ışığın” keşfedilmesi.

 

“Fotoliyaz enzimi, mavi ışığı kullanarak aktif hale geliyor.

 

Bu ışığı kimyasal enerjiye dönüştürüyor ve hasarlı karbon atom bağlarını normal bağa çevirerek onarıyor.”

 

Görme duyusu kaybolurken insanın kaybettiği ilk renk maviymiş.

 

O rengin, insanın hayatını kurtaracak ilk renk olması ilginç değil mi...

 

BU TÜRK ÇOCUĞU MODANIN ANNİE LEİBOVİTZ’İ OLUYOR

 

HEP söylüyorum.

 

Hürriyet’in stil gazetesi “Follow”un herhalde en sıkı takipçisi benim.

 

Yeniden diriliş mi eski vefasızlık mı

 

Bugüne kadarki en başarılı sayısı dün yayınlandı.

 

Kapağında Türk fotoğrafçı Mert Alaş ile birlikte çalıştığı Marcus Piggott’un çektiği top modellerin fotoğrafları vardı.

 

Hepsi olağanüstü...

 

Siyah-beyazlarda çok başarılı.

 

Bu çocuğun fotoğrafları, Vanity Fair’in artık efsane haline gelen fotoğraçısı Annie Leibovitz’inkileri hatırlatıyor bana. En az onunkiler kadar etkiliyor beni.

 

Bu arada Fethi Karaduman’ın çekitği fotoğrafları da çok sevdim.

 

Özellikle Anastasia’nınkini...

 

SEDAT ERGİN KENDİ GAZETESİNDE SIRTINDAN BIÇAKLANDI

 

BİLMEM biliyor musunuz, gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, giyim konusunda çok klasik ve tutucudur.

 

Aydın Doğan bile ‘slim fit’e geçtiği halde, Sedat, diplomat karakterinin gerekli kıldığı muhafazakâr çizgiyi büyük bir sadakatle korur.

 

Rahmi Koç, Kemal Derviş ve Murat Yetkin gibi onun tercihi de Amerika’nın en klasik çizgisine sahip markası Brooks Brothers’tır.

 

Klasik Zegna’dan sonra Brooks Brothers da artık modern bir tasarımcı ile çalışmaya karar verdi.

 

İlk ürünü de Hürriyet’in dünkü “Follow” ekinde yer aldı.

 

Yeniden diriliş mi eski vefasızlık mı

 

Rengârenk, harika bir erkek kısa pantolonu...

 

Şimdi merak ediyorum, Sedat bu değişimini nasıl karşılayacak?

 

Kendi evinde sırtından bıçaklanma olarak mı...

 

Yoksa resmi yaz davetlerinde ceketin altına giyebileceği harika bir transformasyon olarak mı.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları