Yazımı o mezar taşında görünce

İNSAN, hüzünlü bir mezar taşının üzerinde kendi yazısını görünce tuhaf oluyor.

Öğle saatlerinde Faruk Bildirici aradı.

Mardin’de katliam yapılan köyden arıyordu.

"Mezar taşlarından birinin üzerinde sizin yazınız var" dedi.

"Ne yazısı" dedim.
/images/100/0x0/55ea48adf018fbb8f875ec6e
"’Her erkek o bedeli ödeyecek’ başlıklı bir pazar yazınız. Fotoğrafını çektik geçtik" dedi.

Fotoğrafa baktım.

Alelacele açılmış mezarın başına dikilmiş taşın üzerinde benim yazımın bulunduğu Hürriyet sayfası duruyor.

Belli ki, özel olarak o yazı seçilmemiş.

Herhalde, mezar taşı dökülürken, altına bir gazete serilmiş.

Tesadüf ya, o da Hürriyet’in bir sayfası.

O sayfada benim yazım var.

* * *

Ama bu kadarı da tesadüf olur mu?

Yazımın başlığına bakın:

"Her erkek o bedeli ödeyecek."

Bir köy düşünün ki, başka bir köyün erkekleri, bir kız uğruna o köyde katliam yapmış ve 44 kişi hayatını kaybetmiş.

Dozerler, anonim çukurlar kazar gibi mezarlar açmış.

O mezarlardan birinin başına dikilen mezar taşında o yazı.

Sanki ilahi bir güç, o köyün erkeklerine, Türkiye’nin bütün hoyrat erkeklerine ilahi bir mesaj veriyor.

"Ey siz hoyrat, ceberrut, ilkel erkekler. Bunları yaparsanız, hepiniz o bedeli ödeyeceksiniz."

Yazım eğer böyle ilahi bir mesaja hizmet etmişse ne mutlu bana.

Tesadüf mü?

Kader mi?

İlahi bir mesaj mı?

* * *

Oysa o yazıyı 17 Şubat 2008 günü, aynanın karşısında saçlarını toplayan Simon de Beauvoir’ın fotoğrafı üzerine yazmıştım.

Şöyle demiştim:

"Hangi erkek, hayatının bir gününde, bir anında bunu yaşamamıştır.

Aynanın önünde çırılçıplak saçlarını toplayan kadın.

Simone de Beauvoir.

Efsane Sartre’ın efsane kadını.

Ve hangi kadın, bir erkeğin ve bir aynanın önünde saçlarını arkadan toplamamıştır.

Önce mi, sonra mı?

Yattıktan sonra mı, yoksa kalktıktan sonra mı?

Gece yarısı mı, yoksa sabah mı?

Ne önemi var.

Hangi kadın aynanın önünde saçlarını toplarken, ona áşık bir erkeğin hayran gözlerini, gövdesinin her santimetrekaresinde hissetmemiştir?

Ve hangi erkek, kadınına o hayran bakışları esirgemiş, o gövde karşısında kaybetme korkusunu yaşamamıştır?"

Erkeğin ezeli ve ebedi korkusu.

Áşık olduğu, gövdesini tutkuyla seyrettiği kadını kaybetmek.

O korkuyu anlatan yazının bu mezar taşında ne işi olabilir?

Ne diyeceksiniz, kader işte.

Kader bazen, böyle bir yazıyı, ilahi bir mesaj gibi insanın başına çalıyor.

Anlıyorsunuz ki, her erkeğin kaderini kadın tayin ediyor.

Kadınınkini de, kaybeden veya sahip olamayan erkek.

Töreyle medeniyeti, uygar insanla cahili de işte bu tutku birleştiriyor, bu tutku ayırıyor.

* * *

Kaybetmek, sahip olamamak korkusu, herkesin yakasına yapışabiliyor.

Ama öldürmek, yok etmek, baskıyla mani olmak, zorla sahip olmak, başkasına yar etmemek...

Töre dediğimiz, yerin dibine batasıca o ne idüğü belirsiz şey, sadece cehaletin değil, erkek korkaklığının da kılıfıdır.

Medeni erkek bilir ki, kadın başlı başına bir varlıktır ve eğer sizi bırakmışsa, tekrar kazanmaya çalışırsınız.

Kazanamıyorsanız, yapacağınız tek şey vardır.

Kadere boyun eğmek. Yani kendi kuytunuza çekilerek, o bedeli, o kefareti ödemek.

Zaten yazımın başlığı da onu söylemiyor mu?

"Her erkek o bedeli ödeyecek."
Yazarın Tüm Yazıları