Paylaş
Kitabın adı ‘‘Yalan, Yalan, Yalan.’’ Yazarı Charles V. Ford. HYB yayıncılık tarafından yayımlanmış. Birinci bölümü şu cümleyle başlıyor:
‘‘Herkes yalan söyler.’’
Altında iki ünlü edebiyatçıdan iki müthiş cümle:
Önce Shakespeare'den:
‘‘Tanrım, bu dünya yalansız nasıl döner.’’
Arkasından Mark Twain, o müthiş zeká:
‘‘Hiçbirimiz sürekli doğruyu söyleyen biriyle yaşayamayız. Tanrı'ya şükürler olsun ki yaşamak zorunda da değiliz.’’
* * *
Herkes yalan söyler.
Ne kadar ürkütücü bir genelleme.
Bu ürkütücü genellemeyi neye dayanarak yapıyorsunuz?
1991 yılında ABD'de yapılan bir ankette, Amerika gibi yalanı en büyük suç ilan eden toplumda bile insanların yüzde 90'ının yalan söylediğini itiraf ettiği ortaya çıkmış.
Yalan söylemek en genel anlamda şöyle tarif ediliyor:
‘‘Başkalarını kandırmak.’’
Kitaptan ilginç bir şey daha öğreniyorum.
Her dilde ‘‘yalana’’ eşanlamlı kullanılan yüzlerce kelime bulunuyormuş.
Türkçe'de ‘‘yalancı’’ ile eşanlamlı veya akraba olarak kullanılan kelime sayısı oldukça zengin.
Üstelik içinde çok ilginç bazıları da var. İşte size bir demet yalancı ve akrabası:
Düzenbaz, hileci, yapmacık, taklitçi, ikiyüzlü, sahtekár, üçkáğıtçı, ahlaksız, dolandırıcı, hain, sadakatsiz, şarlatan, riyakár, samimiyetsiz, çıkarcı, dalavereci, nazlı ve namussuz.
* * *
Gelelim yalanların sınıflandırılmasına:
‘‘Faydalı yalanlar’’ İlişkilerimizin iyiliği için.
‘‘Histerik yalanlar’’ İlgi toplamak için.
‘‘Savunma yalanları’’ Zor durumdan kurtulmak için.
‘‘Telafi yalanları’’ Başkalarını etkilemek için.
‘‘Kötülük yalanları’’ Kişisel çıkarlar için.
‘‘Dedikodu yalanları’’ Abartarak laf yaymak için.
‘‘İmalı yalanlar’’ Yönlendirme için.
‘‘Aşka gelip söylenen yalanlar’’ Başkalarının çıkarlarını gözetmek için.
‘‘Patolojik yalanlar’’ Kendimizi ve başkalarını hırpalamak için.
* * *
Şimdi kendinize ve çevrenize bir bakın.
Bu kategorilerden hangisine giriyorsunuz? Tanıdıklarınız hangi sınıfta yer alıyor.
Sorgulamaya kendimizden başlıyorum. Çünkü Nietzsche'nin şu sözü hiç aklımdan çıkmıyor:
‘‘En çok söylenen yalan, insanın kendi kendine söylediği yalandır.’’
Nietzsche bunun gerekçesini de çok gaddar biçimde veriyor:
Çünkü, ‘‘İkna, doğrunun yalandan daha tehlikeli bir düşmanıdır.’’
Sizi bilmem ama bu söz en azından kendim için çok geçerli.
İsterseniz başka ipuçları da vereyim.
Mesela, meslekler içinde doğruyu söyleme konusunda en kötü şöhrete sahip olanlar siyasetçilermiş.
Ben söylemiyorum, kitap böyle yazıyor.
Alın şablonu, koyun tanıdık simaların üstüne.
Kim histerik, kim patolojik?
Kim aşka gelip dağıtıyor, kim masum yalancı, kim kötü, kim dedikoducu?
Şablon gösterir.
Yalansız bir dünya nasıl olurdu?
Eğer ‘‘masum’’ ve ‘‘beyaz’’ yalanlardan söz ediyorsak, böyle bir dünya çok acımasız, çok acıtıcı ve çok kuru olurdu.
Tıpkı çok gereksiz doğruların da dünyamızı kurulaştırdığı gibi.
Mark Twain bunun adını bütün cüretiyle koyuyor:
‘‘Münasebetsiz ve aykırı bir yalanın, etkisiz bir doğrudan farkı yoktur.’’
* * *
Ben kendi payıma, hayatı kolaylaştıran, daha insani, daha yaşanabilir kılan masum ve beyaz yalanlardan yanayım.
En büyük insanlık ütopyası olan ‘‘masumiyet çağının’’ anayasasının önemli maddelerinden birinin bu olduğunu düşünüyorum.
Sınır nerede mi bitiyor?
Kötülük ülkesinin sınırlarında. Aldatma, başkasına zarar verme ve kandırmanın hudutlarında.
Yalanın en eğlenceli cümlesi mi?
Mesela, dünyanın en büyük yalancılarından biri kabul edilen Ferdinand Damara'nın şu sözü:
‘‘Ben süper bir yalancıyım, asla doğruyu söylemem.’’
Paylaş