Paylaş
Bu yazıyı, isteyen bir mizah yazısı olarak okuyabilir. İsteyen de, ‘‘Ciddi bir uyarı’’ olarak...
Ben kararsızım.
Karar sizin.
Birçok Türk gibi ben de bir haftadır bu panda işine taktım.
‘‘Ne olacak bu pandanın hali’’ meselesi yani.
Çünkü Çinliler'in, İçişleri Bakanı'na, ‘‘Size bir panda hediye etmek istiyoruz’’ demesi, beni çılgınca bir endişeye sevk etti.
‘‘Ya bu panda Türkiye'de ölürse...’’
Vallahi felaket olur.
Bakın neden.
* * *
Bundan 6-7 yıl kadar önce, Serdar Turgut beni Washington'daki Smithsonion Hayvanat Bahçesi'ne götürdü.
Daha kapıdan girerken inanılmaz bir panda diktatörlüğüne adım attığımı fark ettim.
Çünkü bu hayvanat bahçesinin en önemli simasi bir pandaydı.
Hayvanat bahçesinin kapısından adımımızı attığımızda kendimizi Panda Street'te bulduk.
‘‘Panda Caddesi’’ bir meydana açılıyordu.
Oranın adı da yanılmıyorsam ‘‘Panda Circle’’ veya ‘‘Panda Square’’ idi.
Bahçenin her tarafında büyük panolar vardı.
Biz yürürken aniden bu panoların üzerindeki ışıklar yanıp sönmeye başladı ve üzerinde ‘‘Panda is out’’ yazısı göründü.
Bu demekti ki hayvanat bahçesinin pandası, kapalı mekánından dışarı çıkmıştı.
Hayvanat bahçesini gezen kalabalık, bir anda hareketlendi ve herkes pandanın bulunduğu yere doğru koşmaya başladı.
Gerçekten de panda dışarı çıkmıştı.
İleride tembel bir hayvan arkasını bize dönmüş, gayet mutsuz bir biçimde önündeki elmaları yemeye çalışıyordu.
* * *
Ama kimse pandanın mutsuzluğuyla ilgili değildi.
Herkes elindeki kameralarla, fotoğraf makineleriyle görüntü almaya çalışıyordu.
Tembel ve mutsuz panda bir süre dışarıda kaldıktan sonra sıkılıp yine içeri girdi.
Ve kalabalık dağıldı.
O gün bana en çok dokunan, kapalı bir mekánda bakılan goriller olmuştu.
Hayatımda gördüğüm en sempatik goril familyası oradaydı.
Başlarında, kafesinin üzerinde ‘‘Ousman’’ yazılı irikıyım bir goril bulunuyordu.
* * *
Bütün familya, ziyaretçilerin dikkatini çekmek, onları eğlendirmek için seferber olmuştu.
Bazıları taklalar atıyor, sırtüstü yatıyor, ötekiler halatlar üzerinde acayip trapezler yapıyorlardı.
Yaptığı işin hakkını veren sanatçı bir aile gibiydiler.
Müşteri tatmini, sanki her şeyden önce geliyordu.
O gorilleri çok sevmiştim.
* * *
Ama bu keyfi yaşarken, o hain ışıklar yine yanmaya başladı.
Demek ki panda dışarı çıkmıştı.
Ve herkes Ousman ile ailesini yüzüstü bırakıp, çılgın gibi pandaya koşmaya başladı.
Ben geride kalmıştım.
O gün sanki onların yüzündeki o mahzun ifadeyi görmüştüm.
Kızgın değillerdi. Ama o pandaperest insanların koşuşturmalarını biraz hüzünlü, biraz düşkırıklığıyla izliyorlardı.
Goriller, hayvanat bahçesindeki o panda tahakkümünü, o panda ayrımcılığını fark etmişlerdi.
Nedret ekonomisi, derin kanununu orada da işletmiş ve pandayı tek başına imtiyazlı bir kast haline getirmişti.
Ama itiraf edeyim, ilk defa canlı olarak gördüğüm pandayı çok sempatik bulmuş, çok sevmiştim.
Kabahat onda değil, tabiatın nedret kanunundaydı. Ender bulunan güzellik daha kıymetli oluyordu.
* * *
Benim sorunuma gelince...
Ya bize gelen panda burada bir şekilde ölürse ne olur?
Bütün dünyanın gözü bir anda buraya dikilir.
Abdullah Öcalan'ın idamını açıklamak bile bunun yanında basit kalabilir.
O yüzden, bu haber geldiği günden beri düşünüyorum.
Acaba biz başımıza bir bela mı alıyoruz?
Ya o sempatik panda burada ölürse ne olur?
Dünyanın gözünde, panda katili vahşi bir kabileye döner miyiz?
Evet, derdim bu...
Paylaş