Paylaş
Çok doğru bir seçim...
Ben bu yıl Nobel ödülünün de onlara verilmesini bekliyorum...
*
Bu haberi okurken aklıma geçen ay televizyonda seyrettiğimiz bir ortak basın toplantısının görüntüleri geldi.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Prof. Uğur Şahin birlikte Türk halkının önüne çıktılar.
Biri Türkiye’den, öteki Almanya’dan katıldı...
Sağlık Bakanı o gece Türk halkına BioNTech ile yapılan anlaşmayı açıkladı.
50 milyon doz aşı gelecekti...
O geceyi birçok arkadaşımla konuştum...
Hepsine şunu sordum:
“Bu açıklamaya güvendiniz mi?”
Güvenmişlerdi... Ama şöyle güvenmişlerdi.
*
Sağlık Bakanı daha önce Çin aşısı ile ilgili çeşitli tarihler ve rakamlar vermişti...
Bunlar ne yazık ki gerçekleşmedi...
Türk aşısı ile ilgili tahminler de tutmadı.
Neticede Türkiye aşı konusunda epey geri kaldı ve bu yıl turizm mevsimi de bir ölçüde kaçırıldı.
*
O gece ise orada bir insan vardı, o insana inandık...
Prof. Uğur Şahin’e...
Bize söz verdi...
Ve inanmakta haklı da çıktık...
Çünkü sözünü tuttu.
Hatta verdiği sözü zamanından bile önce yerine getirdi ve neticede aşılamada geri kalan Türkiye şimdi birçok ülkeden çok daha ileri gitti...
*
O geceki basın toplantısından bir süre sonra Brüksel’de NATO zirvesi yapıldı...
O zirvede iki şey oldu...
NATO, artık sıradan bir savunma örgütü olmaktan çıkıp demokrasi, ifade ve medya özgürlükleri, adalet ve insan hakları konusunda belli
ilkeleri benimseyen yeni bir
yola girdi.
Yani yeni bir Batı ittifakı anayasası yarattı...
Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Türkiye’nin sınırlarının NATO sınırları olduğunu” açıkladı.
Onun hemen ardından da Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecinin tamamlanmasını istedi.
Ben bunu “Avrasyacılığın sonu” olarak tanımladım.
*
Aşı gecesine dönelim...
Geçtiğimiz yıl art arda yaşadığımız iki süreç var.
Birincisinde Çin’e güvendik... Aşı bekledik...
Bazı siyasi nedenlerle aşının geciktirildiği söylendi...
Sonra BioNTech’e döndük...
Söz verildi ve zamanından bile önce o söz tutuldu...
*
Biri Çin...
Otokratik bir ülke...
Öteki iki Türk asıllı Alman vatandaşı, bir Alman şirketi ve onların buluşunu üreten bir Amerikan şirketi...
Yani Batı demokrasisinin bilimsel ve ticari kuruluşları...
Buyurun tercih sizin...
Türkiye’nin istikameti neresi olmalıdır?
Antidemokratik, totaliter Avrasyacılık mı?
Yoksa demokrasiyi hâlâ yaşatmaya çalışan Batı mı?
*
Ne diyorum...
Bazen verilmiş bir söz sadece bir söz değildir...
60 PLUS HARLEYCİ POZU RAHMETLİ SELAHATTİN DUMAN’I HATIRLATTI
ESKİ İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan epeydir ortada görünmüyordu.
Dün Hürriyet’te Fatma Aksu’nun mülakatında ortaya çıktı.
Hem de nasıl bir ortaya çıkış.
Tabii ki mülakattan çok fotoğrafa takıldım.
*
Başkan bir motosiklete öyle bir dayanmış ki...
Üzerinde deri mont...
Elde kask...
Kol direksiyonun kolunda...
Tabii ki altta blucin...
Racon tam o racon yani....
“60 plus Harleyci” raconu...
Tabii 60 plus Harleyci deyince aklıma, geçenlerde kaybettiğimiz Selahattin Duman’ın efsane “Harley Davidson” yazısını hatırladım...
60 yaşını geçip Harleyci olanları anlatıyordu...
Yazıyı arada bir bulup yeniden okudum...
Türk mizahının eşsiz eserlerinden biridir.
Köşemde de iki defa yayınlamıştım bazı bölümlerini...
*
Dalan 79 yaşında...
Acaba o da “60 plus Harleyci mi oldu” diye düşündüm...
Ama aksesuarda eksiklikler var...
Mesela sakal bırakması gerekiyor...
Deri ceketin kollarını kesip, Japone kol yapacaksın.
Mümkünse bir küpe...
Vee... En önemlisi...
Bandana takacaksın arkadaş...
Bandanasız 60 plus Harleyci olmaz...
Çakma Harleyci derler adama...
*
İlk sayfadaki fotoğraftan anlaşılmıyordu. Sonra içerideki fotoğraflara baktım...
Neyse ki Harley değil BMW’ymiş...
Çok dalga geçecektim ama motosikletin markasından yırttı...
O zaman dedim ki...
Yanına koy bir sepet...
Sepetli motosiklet yani...
Tam İkinci Dünya Savaşı Alman ordusu...
Bence bu daha güzel uydu...
Böylece Bedrettin Dalan, aşağıda anlatacağım 60 plus Harleyci tanımına girmekten kurtuldu.
Makul bir motosiklet tutkunu o...
SELAHATTİN DUMAN’DAN
60 PLUS HARLEYCİYİ NERESİNDEN TANIRSINIZ
BİR Harleyci ile manitasının arasındaki yaş farkı ne kadar fazlaysa, itibarı da o kadar yüksek olur... Diyelim ki Harley’ci 61 yaşında ve zengin... İşlerini çocuklarına devretti... Hac farizasını yerine getirdikten sonra malûm ziyaretçiyi beklemeye başladı... Beklerken, bakınırken içi daraldı...
‘Kalk kendine bir motor al, özünü dağlara bayırlara vur’ dedi... Bu geçici cinnet halinin modern psikiyatride bir karşılığı var ama ben bilmiyorum... Onun için ‘Kayış koptu, kafa boş dönmeye başladı’ diyelim...
İşte yaşı kemale ermiş bir erkeğin; akranları en azından umre ziyareti plânlarken kendine motosiklet almasının hem de içinde saklı kalmış maceracılığı dışa vurabilmek için Harley Davidson seçmesinin sebebi budur... Bir de başına bandana niyetine karısının eşarplarından birini dolayıp, kendine şekil yapması vardır ki, genellikle hastalığın son safhaya geldiğini gösterir...
Bandana takan bir Harleyciye artık ilişilmez... Kendi haline bırakılır... Yoldan geçerken trafikçiler bile esas duruş gösterip selâma dururlar... O artık toplumun değil Allah’ın adamıdır...
Harleycilikte esas olan arkaya kimin oturtulacağıdır. Kayınvalide olmaz... Motorun amortisörü erken yıpranır... Karısı hiç olmaz... Geriye kala kala manita bulmak sorunsalı kalır...
İSTANBUL CAZ FESTİVALİ’NDE KENAN DOĞULU DA NEREDEN ÇIKTI
İSTANBUL Caz Festivali’nin programı açıklandı.
İki ilginç Türk isim var...
Biri Kenan Doğulu, öteki
Mabel Matiz....
Şimdi muhafazakâr bir cazsever “Nereden çıktı bu isimler” deyip tepki gösterebilir...
Hiç katılmıyorum.
Kenan Doğulu daha 15 yıl önce, arada bir Jazz Session’ları yapan bir sanatçı.
O gecelerde çaldıkları parçalardan biri “Tutamıyorum Zamanı” idi...
Onun 13 dakikalık bir caz versiyonunu plak da yaptılar ve benim hâlâ caz listelerimin baş sırasındadır.
15 yıldır dinlemeye doyamıyorum.
O şarkının caza uyarlaması harikaydı...
O nedenle Kenan Doğulu’yu festival çerçevesinde çalmaya davet etmek fikri kimden geldiyse kutlarım.
‘MOZART 414’ EPİLEPSİ HASTALARINA HUZUR VERİYORMUŞ, BANA İSE 16
İNGİLİZ Kraliyet Doktorlar Akademisi profesörü John Jenkins üç gün önce açıkladı.
Mozart’ın 414 numaralı sonatı epilepsi hastalarının tedavisinde etkili oluyormuş.
Hastanın beyni bu parça ile huzur buluyor rahatlıyormuş.
Ben de kendi üzerimde yaptığım bir deneyin sonucunu açıklayayım.
Bende de Mozart’ın 16 numaralı sonatı aynı etkiyi yapıyor.
Özellikle Lang Lang’ın yorumunu dinlediğim zaman güne huzurla başlıyorum.
Bana bir de çok neşe veren bir pop şarkı var.
Three Degrees grubunun “When Will I See You Again” adlı şarkısı...
1973’te Paris’te öğrencilik yıllarımdan beri dinliyorum.
Ve ne zaman dinlesem inanın bana büyük bir neşe ve yaşama tutkusu veriyor.
Diyeceğim...
Müzik iyi bir şeydir...
Gerektiği zaman hüzün...
Gerektiği zaman huzur ve neşe verir...
Yani her haliyle, her saat gece yarısından önce, sonra insana iyi gelir...
Hem de çok iyi...
ROGER FEDERER’İN KIRMIZI SNEAKER’INA KAÇ PARA VERİRSİNİZ
DÜNYANIN en ünlü tenisçilerinden Roger Federer’in kariyerini başından beri çeşitli turnuvalarda giydiği ayakkabılar, şortlar, tişörtler ve raketleri Christie’s tarafından dünden itibaren müzayedeye çıkarıldı.
2000 yılında Sidney olimpiyatlarından başlayıp 2021 yılına kadar Nadal, Djokoviç, Murray, Agassi, Roddick gibi efsane tenisçilere karşı oynadığı maçlarda giydiği eşyalar bunlar.
En yüksek fiyattan müzayedeye konulan eşyalardan biri 2013-2014 Davis Kupası’nda giydiği kırmızı sneaker’lar.
2.000-5.000 İngiliz Poundu arasında fiyat bulması bekleniyor.
Ama en pahalı satışa çıkarılan eşya 2012 Londra Olimpiyatları’nda kullandığı raketler.
7.000-10.000 pound arasında başlaması bekleniyor.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Paylaş