Paylaş
Kendini ağzı açık dinleyen müritlerine şöyle diyor:
“Bu ehli hatve, hava yürüyen evliyaullah, bir adımda 90 kilometre yol alırlar.”
*
Ben bir şey anlamadım ama dilini bilenler şöyle dediğini söylüyor:
“Öyle evliyalar vardır ki havada yürürken bir adımda 90 kilometre giderler...”
*
Belli ki, her şeyh gibi, müritleri onu uçuruyor, her mürit gibi, o da kendi evliyasını uçuruyor...
*
Bense sadece uçakla uçabilen sıradan bir ölümlüyüm.
İki soru sorup toz olacağım...
*
- BİR: Hocam bu evliya acaba hangi yakıtı kullanıyor...
*
- İKİ: Bir adımda 90 kilometre giden “A” evliyası, kafa bulma havuzunu bir vanadan doldurmaya başlıyor...
Bir adımda 70 kilometre giden “B” evliyası ise havuzu öteki vanadan boşaltıyor.
Kafa bulma havuzu kaç
saatte dolar.
*
Bugünlerde kafam iyi...
Hocanın kullandığı
yakıttan alıp sonra bu havuza atlayacağım da...
Ondan soruyorum...
Yani niyetim nifak falan değil...
YETİŞ ŞERAFETTİN KEDİCİK TEK BAŞINA
ADNAN Hoca’nın “kedicik âleminden” kaçıp mücadeleye başlayan kediciğin hali perişan... Evde kalan kediciklerle, martı bitirip nisan kedisi haline
gelen kediler öyle bir saldırıya geçtiler ki...
Sonunda evden ayrılan kedicik mahkemeye gidip Adnan Hoca dahil hepsi için yanına yaklaşmama, iletişim araçları ile taciz etmeme, hakkında konuşmama kararı aldırmış.
Saydım... Evden kaçan kediciğin karşısında evde kalan 4 kedicik ve
8 nisan kedisi var...
Yani mahkeme kararı yetmez... O yüzden mahallenin kabadayısı Kötü Kedi Şerafettin’e sesleniyorum...
Yetiş ulan Şerafettin...
Kurtar kızı...
Şerefsiz kurtarır kızı da... Kurtardıktan sonra o ne yapar garanti veremem yani...
SİYASET YAZMAYAN YAZARDAN SİYASET YAZANA ALTIN ÖĞÜT
- Asla “asla” deme, bu ülkede hiçbir şey asla değildir.
*
- Tek bir “asla” kontenjanın varsa onu asla şu cümle için kullanma: “Erken seçim yok”.
*
- “Erken seçim yok” cümlesini ille de yazacaksan, bir siyasetçinin ağzından, tırnak içinde yaz.
Çünkü erken seçim kararı alındığında, siyasetçiye “Niye yalan söyledin” diye sormazlar, sana “Niye yazdın” diye sorarlar.
BAKIN KAHVEHANEDE BOĞAZI KESİLMİŞ O ADAM KİMDİ
KAMUOYU onun adını ilk defa rahmetli Uğur Mumcu’nun köşesinde okudu... Dışişleri’ne alınacak zırhlı araç ihalesini yapan Dışişleri görevlisiydi...
O alımlar sırasında bazı rüşvetlerin döndüğü iddia ediliyordu.
Bu onun gideceği yerin ilk işaretiydi, ama kolay atlattı...
*
Biz gazeteciler onu önce Özal’ın danışmanı olarak duymuştuk...
Özal’ın çevresine giren her diplomat parlaktı...
Cem Duna, Özdem Sanberk, Nabi Şensoy, Engin Güner, Gündüz Aktan...
Ama o 1980’lerin bu çevresine, mesleki başarı kapısından değil, başarılı ilişki kapısından girmişti.
*
Dışişleri’nin protokol dairesinde çalışıyordu. Özal’ın Türk devletine getirdiği dış seyahat programlarında, protokolleri ve harcamaları düzenleyerek başladı.
Semra Hanım ve Turgut Bey’in en yakın çevresine girdi.
Bu yakınlık ona siyasetin ikbal yollarını açtı.
Önce milletvekilliği, sonra Milli Savunma Bakanlığı geldi.
Sonra Özal’la birlikte siyaset de bitti ve “Ufak tefek cinayetler” gibi üçkâğıtçılıklarını, dolandırıcılıklarını duymaya başladık...
Dışişleri’nde sümen altı olan bazı şeyler, devletin dışına da taşınca onu altına atacak sümen kalmadı...
Emlak dolandırıcılıklarının boyu büyüdü...
Para takmalar, kaçmalar, saklanmalar birbirini takip etti.
*
Zaman zaman zekâsı onu kurtardı. Zaman zaman şans ondan yanaydı. Dolandırıcılıktan aranırken, milletvekili misafirhanesinde kalacak kadar Sülün Osman kurnazıydı.
Milletvekili kimliğinde iki isim yazarken, aranma listesine üç isimli olarak geçince, yakalandığında serbest bırakılacak kadar da şanslıydı.
*
Böyle bir hayat hikâyesi olur da içine hiç aşk, eski magazin diliyle “yasak ilişki” girmemiş olur mu...
Vardı tabii... Hem de bakanlığın çiçekçisi...
O da bu hikâyenin şanındandı... Geldi geçti...
Ama o arada eşi onu terk etti... Bir ara otel odalarında tek başına yaşamaya başladı.
*
Sonra onu unuttuk...
Nerededir diye merak da etmedik...
Öldüğünü sananlarımız bile vardı.
Önceki gece bir kahvehanede aniden karşımıza çıktı...
Bir borç meselesinden birisiyle takışmış, bıçaklar çekilmiş...
Sıradan vatandaşı dolandırdığında çalışan şansı, bu defa çalışmamış, bir kabadayıya çatınca da boynu kesilmiş, oracıkta bırakılmıştı.
*
Dün bu yazıyı yazdığım saatlerde, cenazesini alacak bir aile ferdi, bir yakını bile çıkmamıştı...
Öylesine utanç verici bir hayattı ki, kimsesi kalmamıştı...
*
Bayanlar baylar...
Bir zamanlar Hariciye’nin anlı şanlı sefiri...
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin anlı şanlı milletvekili... Türk hükümetinin anlı şanlı bakanı Ercan Vuralhan’ın hikâyesidir bu...
*
İnsanoğlunun neden “Ne oldum değil, ne olacağım” diye bakması gerektiğini anlatan ibret dolu bir hikâyedir...
*
Çünkü o “Ne olacağım” sorusu var ya...
İşte o soru insanı, bir gün bir kahvehane köşesinde, boğazı kesilmiş sahipsiz bir cenazeye dönüştürebilir.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş