Paylaş
2005 yılında, kimsenin dikkat etmediği bir uçak, Moskova’ya ilginç bir yük getirdi.
Tabuta benzeyen bu sandık içinde, bir insanın kemikleri vardı.
Kemikler, en azından benim bugüne kadar hiç işitmediğim bir insana aitti.
Adı Ivan Ilyine’di...
MANASTIR BAHÇESİNE GÖMÜLEN ADAMIN SIRRI
Ilyine, 1883’le 1954 yılları arasında yaşamış bir Rus felsefecisiydi.
Sovyet döneminde Rusya dışına kaçmış ve orada ölmüştü.
Sovyet Devrimi’ne karşı mücadele eden Beyaz Rus ordusunda subaylık yapmış, 1920’de ise yurtdışına kaçmak zorunda kalmıştı.
2005 yılında geri getirilen kemikleri, üç gün sonra büyük bir törenle Moskova’daki bir manastırın bahçesine gömüldü.
İşte bu cenaze töreninin arkasında, gözümüzün önünde doğmakta olan yeni Rus imparatorluğunun felsefesi de yatıyor.
Bugün size komşumuz Putin’in felsefesini anlatacağım.
Bir de şu sorunun cevabını arayacağım...
Erdoğan bir Putin olabilir mi...
KEMİKLERİ GETİRTEN KİŞİ İYİ TANIDIĞIMIZ BİR İNSAN
Ilyine’in kemiklerinin Rusya’ya getirilmesini sağlayan kişi, sinema meraklılarının çok yakından tanıdığı bir yönetmendi.
“Siyah Gözler” filminin yönetmeni Nikita Mikhalkov...
Mikhalkov, 1990’lardan itibaren büyük bir “Çarlık Rusyası” propagandisti haline gelmiş ve Putin’in arkadaşı olmayı başarmıştı.
Ondan sağladığı fonla da Ilyine’in kemiklerini Rusya’ya getirtmişti.
Mikhalkov’u Putin’e bağlayan çok önemli bir bağ daha vardı.
Nikita Mikhalkov’un babası şair Sergey Mikhalkov Sovyet tarihinde çok önemli yeri olan bir insandı.
Çünkü 1944 yılında Stalin’in isteği ile Sovyet marşının sözlerini o yazmıştı. Yani Sovyet ihtilalinin Mehmet Âkif’iydi.
RUSYA, STALİN’İN SOVYET MARŞINA DÖNÜYOR
2000 yılında ilginç bir şey olmuştu.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Rusya, Sovyetler Birliği marşından vazgeçmiş ve yeni bir marşı benimsemişti.
Ancak 2000 yılında Çeçen terörünün başladığı, Grozni’nin bombalandığı günlerde ülkenin tekrar eski büyüklüğüne dönme fikri içinde Sovyet marşını yeniden benimseme fikri ortaya atıldı.
Aslında fikri ortaya attıran kişi Putin’in kendisiydi.
Ancak ne çevresinde, ne de partisinin politbürosunda, bu fikri ondan başka destekleyen kimse yoktu.
Yine de sonuç değişmedi ve Putin’in istediği oldu, Rusya yeniden Sovyet marşına döndü.
Tabii sözleri değiştirilerek...
Bu görev, eski sözleri yazan şair Sergey Mikhalkov’a verildi...
Evet, Sovyet döneminin marşını enternasyonal duygularla yazan şair, Putin döneminin marşını da milli duygularla yazdı.
Tarih yazmak iddiasında olan liderler, işe yeni bir milli marşı yazdırarak başlarlar.
Ancak o liderlerin bazıları, mesela Atatürk gibi, bunu hak eder, bazıları ise megalomanisinin, megaloideasının yazdığı komedi içinde kaybolur gider.
Putin’inkini ileride tarih yazacak.
PARTİ YÖNETİCİLERİNE İLGİNÇ BİR YILBAŞI HEDİYESİ PAKETİ
Bu yılın başında, Rusya devletinin üst düzey yöneticileri, müdürleri ve iktidar partisinin politbürosuyla üst kademe yöneticileri Putin’den bir hediye paketi aldılar.
Paketin içinden 3 kitap çıktı.
Kolaylıkla tahmin edebileceğiniz gibi, biri Ivan Ilyine’in “Misyonlarımız” adlı kitabıydı.
1993’te Rusya’da yeniden yayınlanmıştı.
Öteki ikisi ise Nikolas Bardiyev’in “Eşitsizlik” ve Vladimir Soloviev’in “İyiliğin Haklılaştırılması” adlı kitaplarıydı.
Bu 3 kitap, yanı başımızda doğmakta olan yeni “Rus imparatorluğunun” felsefi temellerini oluşturuyor. Putin’e gore, “yirminci yüzyılın en büyük jeopolitik felaketlerinden biri Sovyetler Birliği’nin dağılmasıydı”.
Putin bu felaketin zararlarını ortadan kaldırabilir mi?
İlk tecrübesi bugün Ukrayna’da yaşanıyor...
Boynunu uzatan koyun olmayı reddeden filozof
PUTİN felsefesinin yeni gurusu Ivan Ilyine, işe Rus ruhunun büyük esin kaynağı Tolstoy’a saldırarak başlıyor.
Onun “şiddete” karşı çıkan yazılarına şiddetle karşı olduğunu söylüyor.
Yani ona göre Rusya, “Boynunu kasaba uzatan bir koyun olamaz...”
Şiddetsizlik dışında şiddetle reddettiği bir şey daha var.
“Sağ, sol hatta merkezi bir totalitarizmle, Avrupa tarzı bir demokrasi anlayışından birini tercih etmek zorunda değiliz” diyor.
Yani bir yandan “Ben diktatör değilim” diyor ama öte yandan “Avrupa’nın kontrol ve denge mekanizmalarına sahip demokrasisini” şekilci bulup onu da yerden yere vuruyor.
Bunların hiçbiri bize yabancı değil...
Lider dediğin adam vurmalı, savaşmalı hizmet etmeli
RUSYA’nın yeni “ruhani rehberi” Ilyine’in, Putin ve Nikita Mikhalkov’a esin veren asıl sözleri şunlar:
“Lider, kariyer yapmak yerine hizmet etmeyi, göstermelik davranmak yerine savaşmayı, boş sözler etmek yerine düşmana durmadan vurmayı, yabancılara satılmak yerine kendi yönetmeyi bilmelidir...”
Kant, Locke ve Hobbes okudu hayali gizli polisti
PUTİN 1952’de Leningrad’da (St. Petersburg) doğdu. Şehir 2.5 yıl süren bir Alman kuşatmasının travmasını yaşıyordu.
Sıradan bir öğrenciydi ve kavgacı, maraza çıkaran bir karakteri vardı.
En büyük hayali gizli poliste çalışmaktı. 16 yaşında iş başvurusu için KGB’ye gitti ama kendisine, “Önce okulunu bitir öyle gel” dendi.
Doğduğu şehir, bizim “Deli”, Rusların ise “Büyük Petro” dediği Batı hayranı vizyoner Çar’ın inşa ettirdiği ve “Rusya’nın Batıya açılan kapısı” diye bilinen şehirdi.
İşte bu şehirde hukuk fakültesine girdi. Hobbes, Locke ve Kant okudu.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra doğduğu şehre dönüp, liberal düşüncelere sahip belediye başkanı Anatoli Sobçak’ın yardımcısı oldu.
Liberaliz ama her şeyi bana soracaksınız
PUTİN’in yönetim vizyonu nedir derseniz...
Batılı fikirlere sahip gibi, ama aynı zamanda Batı’yı en ağır sözlerle eleştiren bir retorik.
Ekonomide liberal olduğu söylenip, ama aynı zamanda her şeyi Moskova’nın onayına ve tercihine bırakan bir yaklaşım.
Tabii ki “Yeniden Büyük Rusya” ideali...
Erdoğan bir gün Türk ordusunun şerefi ve gücünden söz edebilir mi
ERDOĞAN, bir gün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kuruluş gününde, genç subayların önüne çıkıp şunları söyleyebilir mi:
“Türk ordusu, bütün Türk halkının birliğini, Türk devletinin iradesini, gücünü ve şerefini temsil eder.”
İçinde çok kolayca telaffuz edemeyeceği 3 temel kavram var:
“Türk halkı”, “Türk devletinin iradesi” ve “Türk devletinin şerefi...”
Cumhurbaşkanlığı kampanyasına, “devletin” karşısına “milleti” koyarak başlayan bir siyasetçinin, yıllarca darbeci diye gördüğü orduya bu payeleri yüklemesi kolay değil.
Ya da en azından, “Benim polisim” dediği gibi orduya da “Benim ordum” diyebileceği günlere saklayacaktır bu sözleri.
Putin ise 2006’da yaptığı bir konuşmada bunları aynen söyledi.
Çünkü, “emperyal vizyonu” olanların, bu vizyona uygun ordularının olması gerekir.
Türkiye ise ordusunun sahip olduğu prestiji ve moral gücünü, özel yetkili savcıları ve hâkimleri aracılığıyla yerle bir etti.
Buna yerle bir edilen “Türk milleti” kavramını da eklerseniz, şu sonuca varabilirsiniz.
Erdoğan bu sözleri söyleyebilse bile, hiçbir manası olmayacaktır.
NOT: Yazıdaki bilgileri, “Philosophie” dergisinin haziran ayı sayısındaki “Dans la tete de Poutine: Les sources ideologique de l’offensive russe” adlı harikulade dosyadan derledim.
Paylaş