Paylaş
31 Mart seçimi, Türkiye’nin başkanlık sistemine geçişinden sonra yaptığı ilk seçimdi...
Yani yeni sistemin nasıl çalışacağına dair bütün millete ve dünyaya ilk izlenimi verecek siyasi işaret...
*
Böyle olunca da aklıma şu soru takıldı. İstanbul sonuçlarını bu kadar zorlamak, AK Parti’nin kendi bazı üyelerinin bile tepkisini çekecek mecralara taşımak, yeni sistemin oturma süreci için yararlı bir strateji midir?
*
Bir de şunu hatırladım.
2017 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş referandumunda da İstanbul “Hayır” demişti. Evet oyları yüzde 48.65’de kalmıştı.
Ankara da “Hayır” demişti... 31 Mart günü CHP’nin kazandığı şehirlerin neredeyse tamamı “Hayır” demişti.
Yani AK Parti’nin bu şehirlerde bir sorunu var.
İstanbul’u bu kadar zorlamak yerine, bu sorunun ciddi nedenleri üzerinde durmak gerekmez mi?
*
Ama vatandaş olarak benim bugünkü meselem bu değil. Seçim bittiğine ve önümüzde seçimsiz bir 4.5 yıl bulunduğuna göre benim asıl sorum şu: Bu siyasi ve ekonomik sıkıntıdan Türkiye’yi kim çıkarabilir?
*
Cevabı ben vermeyeceğim...
Dünyanın en etkili medya kuruluşlarından biri olan Economist’e bırakacağım.
‘KİM KURTARIR’ SORUSUNUN CEVABINI DERGİ ŞÖYLE VERMİŞ
ECONOMIST dergisi 31 Mart seçiminden sonra yayınladığı ilk yazıda, bu sorunun cevabını vermeden önce bazı saptamalarda bulunuyor.
*
- Erdoğan kampanya sırasında “muhalefetin teröristlerden talimat aldığını, HDP’li politikacılara Türkiye’de yer olmadığını” savundu.
*
- Türkler yüzde 85 gibi Avrupa’da çok az görülen bir çoğunlukla sandığa giderek, ülkenin alın yazısının belirlenmesinde hâlâ sandığa güvendiklerini gösterdiler.
*
- Erdoğan’ın partisi, seçimden birinci parti çıkmakla birlikte büyük şehirlerde ciddi bir darbe aldı.
*
-Ülkesi kutuplaşmış bir durumdadır. Ama Erdoğan, işlerin daha kötüye gitmesine mani olmak isteyebilir.
*
Ben bu son cümleyi şöyle tercüme ediyorum:
Erdoğan, Türkiye’de işlerin daha kötüye gitmesini önleyebilir.
*
Cumhurbaşkanı’nın önünde seçimsiz bir 4.5 yıl var.
MHP Genel Başkanı, aldığını söylediği yüzde 18 oyla sağlam bir koalisyon ortağı olarak yanında.
Bu süre içinde ülkeyi daha iyi bir yere götürebilir.
*
O nedenle yazımı şu cümleyle bitireceğim.
Önümüzdeki bu sakin 4.5 yılı, İstanbul seçiminin yaratacağı huzursuzluk ve sorularla harcamanın kime yararı olur ki...
İSTANBUL’UN SİYASETTE YÜKSELEN İKİNCİ İSMİ
CANAN Kaftancıoğlu...
CHP İstanbul İl Başkanı seçildiğinde yazılanları, hakkında söylenenleri bir hatırlayın...
“Bunlar CHP’nin içindeki entel liboş tiplerdir” demişlerdi.
Seçilmeden önce attığı bir tweet yüzünden yerden yere vurmuşlardı.
Burun kıvırmışlardı.
Hem de bunu güya CHP yanlısı denilenler yapmıştı.
*
Buyurun şimdi bakın sonuca...
- İmamoğlu’nu belediye başkan adayı yaptırmak istemeyenlere karşı genel başkanın yanında durdu...
Direndi...
İstifa ederim bile dedi...
- Seçim öncesi ev ev, kapı kapı dolaştı.
- Seçim sırasında sandık başında yepyeni bir CHP ruhu yarattı.
- Seçim sonrasında örgütü dipdiri tuttu.
- Sayım sırasında oy torbalarını bir dakika sahipsiz bırakmadı.
- Ama en önemlisi bütün provokasyonlara karşı seçmeni her gün uyardı.
*
Ve başardı...
Dikkat edin... Yeni Türkiye’nin yeni siyasetçi profilidir bu...
Ve yeni bir siyasetin işaretini vermektedirler.
‘BELLE’ ŞARKISINDA ŞEYTANA YALVARAN ERKEK VE YANGIN
İTİRAF etmem gerekirse Notre Dame Katedrali pek sevdiğim bir dini mekân değildir.
Hatta korkutucu, ürkütücü gelir bana...
Şeytan korkusunun melek sevgisini ezdiği bir duygu verir.
*
Ama Notre Dame Müzikali’ni çok severim...
Müzikalin girişi sahnesinde, Notre Dame’ı sığınak olarak seçmiş dilenciler ve göçmenler beni hep çok etkilemiştir.
Victor Hugo’nun romanındaki o göçmenlerin Fransızca adı “Sans Papiers”dir...
Yani vatandaşlık belgesi olmayan insanlar...
*
Müzikalin en popüler şarkısı “Belle”de şöyle bir bölüm var:
“Ahh güzel,
Şeytan mı vücut bulmuştur senin bedeninde
Hani şu gözlerimi ebedi Tanrı’dan sana çeviren...”
Çingene güzeli Esmeralda’ya âşık erkek ise şeytana şöyle yakarır:
“Ey şeytan bırak beni, bir kere olsun bırak da,
Ellerimi Esmeralda’nın saçlarına dolayayım...”
*
Notre Dame, Paris’te bir süre de olsa, oralarda “Sans Papiers” olarak yaşamış George Moustaki’den “Meteque” (Kefere) şarkısını dinlemiş her çocuğun kalbinde bir şeyler bırakmıştır.
Diyeceğim o alevler, 700 yıldır bitmeyen göçmen sorununun vicdanımızda bıraktığı izleri de yakmıştır...
*
Ve bilelim ki vicdansızca başlayan şu nankör 21’inci yüzyıl, Esmeralda’dan 700 yıl sonra yeniden açılmış yanık yaralarına merhem süremezse eğer, içimizdeki yangın yüzyılın geriye kalan yıllarını küle çevirecek...
Paylaş