Paylaş
Bu yıldız dünyadan 457 ışık yılı ötede ve kod adı şimdilik “WASP-52”.
*
Kod adı ilginç...
Bir zamanlar Amerika’yı yöneten elite verilen isimdi.
“White-Anglosakson-Protestan” kelimelerinin baş harflerinden oluşuyor.
Yani “Beyaz Amerikalı ve Protestan”...
Kainatı bir an önce bu isimden kurtarmalıyız.
Buraya ne isim vereceğiz...Ben naçizane fikirlerimi yazayım...
*BİR: İsim verirken, kafamızda burasının “Türkiye’nin Küçük Prens gezegeni” olacağını düşünerek bir isim verelim.
*
İKİ: Dolayısıyla dünyada Küçük Prens’in harika fikirleri gibi bir duygu yaratsın.
*
ÜÇ: Allah aşkına hemen akılımıza gelen en klasik ismi bulmayalım. Yani adını Atatürk koymayalım.
Çünkü o isme göre çok küçük bir yıldız burası...
*
DÖRT: Tabii Recep Tayyip Erdoğan da koymayalım.
*
BEŞ: Hemen “Hezarfen Çelebi” de demeyelim... “Vecihi Hürkuş” veya “Sabiha Gökçen” de olmasın...
*
ALTI: Bütün dillerde kolayca telaffuz edilebilecek bir isim olsun.
*
YEDİ: Mesela “Papatya” gibi bir isim olsun... Hep ilkbaharı hatırlatsın... Veya “kedi” olsun, ne bileyim “sincap” olsun, herkes o yıldızı çok sevsin.
GENÇLER SİZ BULUN O İSMİ VE SİZ HAYAL KURUN
DİYECEĞİM hadi genç arkadaşlar çalıştırın kafanızı...
Siz bulun o yıldızın adını...
Çünkü sizler bizden çok daha fazla bakacak ve hayalinizde göreceksiniz Türkiye’nin Küçük Prens yıldızını...
BİR BARDA 2 MİLLİ MARŞI DİNLERKEN
Önceki akşam Las Vegas’ın Planet Hollywood Oteli’nin altındaki bir barda Toronto-Golden States Warriors arasındaki finalin beşinci maçını seyrediyorum. Tipik bir Amerikan barı.
Oturduğun barın karşı tarafında ondan fazla dev ekran var...Ama hepsi bu maça ayarlanmış...
*
Golden States Warriors bir Amerikan takımı...
Toronto Raptors ise bir Kanada takımı...
Tarihinde ilk kez NBA finalini oynuyor.
İlk 4 maç 3-1 Toronto lehine bitmiş...
O gece o maçı alırsa bir Kanada takımı aslında bir Amerikan ligi olan NBA’in tarihinde ilk kez şampiyon olacak. Yani olay neredeyse bir milli maç ve dünya şampiyonluğu haline gelmiş.
İşte böyle bir ambiyans...
Ve maç öncesinde iki ülkenin milli marşları çalınıyor...
*
Önce Amerika Birleşik Devletleri milli marşı olan “The Star Spangled Banner” çalınıyor.
Marşı Grammy ödüllü R&B şarkıcısı Monica söylüyor.
Salonda Amerikan bayrağı taşıyan bir Amerikan deniz askeri takımı selam duruyor.
*
Karşıda 20 bin ateşli taraftar...
Bütün marş boyunca çıt yok...Herkes saygılı biçimde dinliyor.
*
Sonra Kanadalı bariton Doug Tranquada çıkıyor ve Kanada milli marşı “O Canada”yı söylemeye başlıyor. 20 bin kişi bir ağızdan söylüyor.
Mesela ünlü şarkıcı Drake...
Amigoluk derecesinde Toronto Raptors taraftarı...
O da söylüyor... Hem de inanılmaz bir coşkuyla...
Evet salon yıkılıyor...
*
Amerikan takımına ve Amerika’ya tek kelime hakaret yok.
Üstelik maçı tek sayı farkla Amerikan takımı kazanıyor.
Yine bir hakaret yok...
*
Diyeceğim...
Keşke, Konya’daki taraftar da Fransa milli marşı söylenirken o hareketleri yapmasaydı.
Konya’daki, İzmir’deki, İstanbul’daki, Diyarbakır’daki taraftarların da Toronto’daki bu maçın milli marşlar çalınırkenki görüntülerini izlemesini çok isterim.
*
Başka bir ülkenin milli marşına hakaret iyi bir davranış değil... Kimseye şeref getirmez.
Bize şeref getiren Konya’da o gece millilerimizin dünya şampiyonu Fransa karşısında ortaya koyduğu futboldu.
DÖRT YILDIR DESTEKLEDİĞİM TAKIMDAN NEDEN VAZGEÇTİM
NBA maçlarında dört yıldan bu yana Golden State Warriors’u tutuyordum.
Bu takım artık işletme fakültelerinde bile okutulacak bir yönetim biçimi oluşturdu.
*
Twitter’in kurucusu Jack Dorsey, yeniden göreve davet edildiğinde “Şirketi Golden State Warriors anlayışıyla yöneteceğim” demişti.
Ayrıca Stephen Curry’nin sosyal olaylarda cesur ve kişilikli vaziyet alışını da çok seviyordum.
Kendisine sponsorluk yapan Under Armour’un CEO’su Trump’ı destekleyen bir açıklama yaptığında, alacağı parayı hiç düşünmeden onu yerden yere vurmuştu.
*
Ancak bu yılki NBA’de gönlüm Toronto Raptors’tan yana...
Neden gönlümün o tarafa gittiğini de bir sonraki yazıda anlatayım.
BİR SİH SARIĞI, BİR SİYAH ŞARKICI, BİR BASKET TAKIMI VE BİR MİLLET DOĞUYOR
Pazartesi gecesi Toronto’da oynanan maç sırasında tribünlerdeki coşkuya baktım.
NBA maçlarında hiç görmediğimiz bir tablo vardı.
*
Mesela dev bir Kanada bayrağı tribünlerde elden ele dolaşıyordu. Bunu ancak Akdeniz ülkelerindeki bir futbol maçında görebilirdiniz.
*
Dışarıda, artık bütün dünyanın bildiği Jurassic Park adı verilen alanda toplanan kalabalık, bütün gün yağan yağmurun altında maçı bekliyordu. Bunu da ancak Akdeniz ülkelerinde bir futbol maçında görebilirdiniz.
*
Ve bu milleti ayağa kaldıran iki süper taraftar var.
Biri, Hindistan’dan bu ülkeye göç etmiş Nav Bhatia... Hyundai arabalarının Kanada’daki bir bayisi...
Geçen yıl Toronto Film Festivali’nin de kahramanlarından biriydi. Çünkü festivalde gösterilen Toronto Raptors belgeselinde ona da geniş yer verilmişti.
Bugün başındaki Sih sarığı ile Kanada’nın sembollerinden biri haline geldi.
İkinci “Super Fan” ise şu an dünyada şarkıları en çok indirilen şarkıcı olan Drake...
O da Tennessee’li siyah bir davulcu babayla, Kanadalı Yahudi bir annenin çocuğu...
Babası ile ayrıldığında annesinin yanında Kanada’da kalmış.
*
Yani arkadaşlar yeni Kanada ruhunu bir basketbol takımı ile iki göçmen oluşturuyor.
Ve bilin ki orada, kendilerine “Biz Kuzeyliler” diye isim takan ama aslında bal gibi Akdeniz ruhuna sahip yeni bir millet doğuyor...
*
Bugünün sporu işte böyle bir şey artık... Bu yeni küresel sporun raconunda başka ülkelerin milli marşlarını yuhalamak yok.
Ve bazen bir göçmenin sarığı
o milletin sembollerinden biri haline de gelebilir.
Paylaş