Paylaş
Bana göre İstanbul’un en klasik mekânıydı.
Orada zaman dururdu sanki...
Ve bu, amok koşusu yapan dimağıma müsekkin gibi gelirdi.
İçimdeki iflah olmaz modernitenin teneffüse çıktığı yerdi orası.
*
Daha gençtik, orada daha yaşlı insanları tanıdık...
Bazıları çift, bazıları tek başına gelen insanlardı... Ellerinde Hürriyet gazetesini gördükçe sevinir, oraya bağlılığım artardı.
*
Sonra bir gün gelirdi, arka masa boş kalırdı, müdavimi gelmez olurdu...
İki hafta sonra “Maalesef kaybettik” derlerdi...
Çok takdir ederdim onları... Sessizce ayrılmayı bilen insanlardı.
Bir nehir roman gibiydi o bina ve insanları...
*
Az insan bilir... O restoran Türkiye’nin en sessiz medya tarihinin yazıldığı yerdir...
Aydın Doğan, Hürriyet’i almak için ilk görüşmeyi orada yaptı... Sabah’la kavga ettiğimiz günlerde Zafer Mutlu’yla orada buluşur, “Bir çizgiyi geçmeyelim” diye birbirimize söz verir, üç gün sonra yine kavgaya devam ederdik...
Gazetelerdeki görevlerinden ayrılan yöneticilere veda yemeği orada verilirdi.
Yöneticilerin patronlardan, patronların yöneticilerinden şikâyetleri, ikinci kadehten sonra orada dillenirdi. Reklam dünyasının iş bağladığı yerdi orası...
1950’lerde, 60’larda, gazete sahiplerinin, üst yöneticilerinin, ağır top yazarlarının gittiği Park Oteli barının replikasıydı...
Fısıltıların, fısıltı olarak kaldığı, kimsenin kimseye hafif gülümsemelerle “Dün gece Ambassadeurs’da görülmüşsünüz” kinayeleri dokundurmadığı yerdi...
Medya tarihinin belki de tek “No Man’s Land”ıydı...
*
Her şey orada konuşulurdu...
Her şey oracıkta kalırdı.
*
Bebek Oteli’nin işletmesi şimdi Stay Otelleri’nin sahibi Muzaffer Yıldırım’a geçti...
Otel yenilendi... Zamanın üzerinde bıraktığı ağır toz alındı.
Çok zarif bir el dokundu her köşesine...
Alt terasına çok gitmişliğim vardı ama üstüne de bir teras açılmış.
Meğer yıllardır gittiğim bu mekânın taçtaki mücevherini hiç görmemişim.
*
Güzel bir müzik çalıyordu.
Odaları gezdim...
Çok iyi bir tasarımdan geçmiş...
Orient Ekspres nostaljisi ile yarının teknolojisini birleştiren davetkâr süitlere dönüşmüş...
Herhalde, Boğaz’ın hiçbir yerinde insan kendini, yattığı yerden denize bu kadar yakın hissedemez.
İç ışık harika...
Bugüne kadar hiçbir otelde görmediğim kadar güzel yatak örtüleri...
Hani bazı dergiler zaman zaman “En iyi Sevgililer Günü mekânları” seçerler ya...
İşte tam öylelik bir yer...
O odalara bakarken şunu da düşündüm. Bu odalarda ne aşklar yaşandı... Alt kattaki restoranda medyanın gizli tarihi yazılırken, üst katları ise bu şehrin mahremiyet arşivini tutuyordu.
*
Bu arada şunu öğrendim.
Ambassadeurs Restoran kapanmış...
Yerine, Hilton’un altındaki Dragon Çin restoranı geliyormuş...
*
Müşterileri ayrıldı... Medya patronları çekildi... Medya yöneticileri değişti... Babıâli tarih oldu...
Demek ki sıra ona gelmiş...
Şimdi, Türk medya tarihinin bu sessiz mekânı da, bizden sakladığı kim bilir kaç sırrıyla sessizliğe gömülüyor.
*
Ama Dragon’un oraya gelişine çok sevindim.
Gerçekten kalitesini yıllardır koruyan bir Çin mutfağıdır...
*
Bir gün bu otelin ve altındaki restoranın hikâyesini yazmayı çok isterdim... Heyhat... Bana onun sırlarını anlatacak insanlar bile oraya buraya savruldu...
Darmadağın oldu...
Önümde kalan yıllarsa bana nostaljiyi değil, ancak güzel bir moderniteyi vaat ediyor...
*
O yüzden her sabah “Artık yeni bir şeyler söyleme vaktidir” diye uyanıyorum...
Pazar günü Bebek Oteli de bana yeni bir şeyler söyledi.
OTEL ODALARINDA İŞ MÜLAKATI YASAK
“Karşınızda bir oda dolusu erkek. Otel odasındasınız ve koltuklar erkekler tarafından işgal edildiği için, size yatağın üzerine oturmak kalıyor...”
Bu sözleri bir kadın akademisyen söylüyor.
Bugüne kadar birçok iş görüşmesini böyle otel odalarında yapmış.
Konu Amerikan Ekonomi Derneği Kongresi ile ilgili.
Derneğin her yıl düzenlediği kongre aynı zamanda bir istihdam fuarı işlevi görüyormuş.
Şirketlerin iş arayan adaylarıyla otel odalarında mülakat yapıyormuş.
Dernek geçen haftaki kongresinde bu tür görüşmeleri yasakladığını açıkladı.
Kadın çalışanların onurunu dikkate alacak bir mülakat anlayışına geçileceğini duyurdu.
CANAN 9 YILSA HASAN’A MÜEBBET
Hint asıllı Amerikalı Müslüman komedyen Hasan Minhaj, Kanada Başbakanı Trudeau ile görüştü ve çok eğlenceli bir program yaptı.
Bir ara Trudeau’yu ABD Başkanı Trump’la karşılaştırırken şöyle bir ifade kullandı:
“Bu arada bizde de güneş tutulmasına yakalanmış aptal bir seks avcısı var...”
Demek ki Amerika’daki eleştiri özgürlüğü genişten de öteymiş...
LİVANELİ'YE ANLATMAK İSTEDİĞİM İŞTE BUYDU
ÖNCEKİ gece müzik platformlarına iki şarkı kondu.
Biri Ezhel’in “Olay” adlı şarkısı...
*
Ötekinin adı ise “Susamam”...
Bir tür kolektif hip hop...
Şanışer söylüyor ama Türkiye’nin önde gelen birçok hip hop’çısı da kendi tarzlarıyla destek veriyor.
Fuat, Ados, Hayki, Server, Uraz, Beta, Tahribad-ı İsyan, Sokrat St, Ozbi, Deniz Tekin, Sehabe, Yeis Sensura, Aspova, Defkhan, Aga B, Mirac, Mert Şenel, Kamufle...
*
Önceki geceden beri binlerce insan bu şarkıları birbirine iletiyor.
İkisinde de müthiş bir isyan, itiraz var...
Bir buçuk yıldır yazıyorum...
Türkiye’de kenarın, varoşun itirazı hip hop tarzında yükseliyor.
Müthiş bir enerji birikimi var orada... Ve bir gün patlayacak diyordum, patladı...
*
Zülfü Livaneli, son kitabında sokak itirazının Ferdi Tayfur’la sınırlandığını anlatıyordu. Bense, bugüne taşınan çok daha güçlü, çok daha damardan bir itiraz kültürünün geliştiğini anlatmak istiyordum.
*
Anlatmak istediğim işte buydu...
Sokak artık sesini buradan veriyor.
Paylaş