Paylaş
Türk sanatçısı Ahmet Güneştekin’in aynı anda şehrin 3 ayrı müzesindeki sergilerinin açılış töreni yapılıyor.
Törenden hemen sonra, sergiyi gezerken şehrin belediye başkanı Zsolt Pava kulağıma eğilip “Biliyor musun Vasarely bu binada doğdu” diyor...
Yani 1930 yılında yaptığı “Zebra” adlı tablosu ile dünyada Op Art sanat akımını başlatan sanatçı...
AMA BİNANIN ÜSTÜNDE
DEĞİL BODRUMUNDA
İşte o Victor Vasarely, 9 Nisan 1906 günü Macaristan’ın Pecs şehrinde bu binada doğmuş...
20’nci yüzyılın başında doğmak için oldukça büyük bir bina...
“Herhalde çok zengin bir aileymiş” diyorum.
Başkan biraz muzip bir ifadeyle yüzüme bakıp cevap veriyor:
“Ama binanın üst katında değil, bodrumunda doğdu...”
O andan itibaren, dünyanın en ünlü ressamlarından birinin hayat hikâyesini dinliyorum.
ANNE HAMİLE KALINCA
BABA ORTADAN KAYBOLMUŞ
Vasarely’nin annesi o binada çalışıyormuş. Hamile kaldıktan sonra babası ortadan kaybolmuş.
Annesi, babanın kim olduğunu hayatı boyunca kimseye söylememiş.
O nedenle Op Art sanatının kurucusu Victor Vasarely’nin babasının kim olduğu bütün Macar çevreleri için “Omerta yasasının” geçerli olduğu bir konu haline gelmiş.
Yani derin bir sessizlik...
Tabii Macarların bu konudaki sessizliği biz Türkler için asla bir Omerta meselesi olamaz.
Anında komplo teorileri başladı.
KOMPLO TEORİSYENİ
bir TÜRK’E GÖRE BABA KİM
İlk teori T24 yazarı Mehmet Yılmaz’dan geldi.
“Baba kesin bu evde yaşayan zengin ailenin fertlerinden biridir...”
Doğrusunu söylemek gerekirse bu yorum gruptaki öteki 7 Türk’e de makul göründü.
Macarlar ise sessizliğini sürdürmeye devam etti.
Sohbet, akşam yemeğinde tekrar açıldı.
Tabii biraz da Macar şaraplarının etkisiyle küçük ayrıntılar gelmeye başladı.
Meğer o yıllarda bu bina, hemen yandaki büyük kilisenin parçasıymış. Kilisede görevli rahiplerin yaşadığı bir binaymış.
Tabii bu, biz Türk erkeklerinin komplo teorisine bir malzeme daha ekledi.
Bulduğumuz yeni formül şuydu:
“Baba kesin o rahiplerden biridir...”
Ne yazık ki, bu sohbetten kesin bir sonuç alamadık.
Macaristan’da komünist rejim başlayınca bütün din adamları o binayı terk etmiş. Bina rejimin eline geçince de bütün izler silinmiş.
Macaristan, en ünlü sanatçısı Victor Vasarely’nin babasının kim olduğunu hâlâ bilmiyor.
Anlayacağınız ortada sadece Mehmet Yılmaz’ın teorisi var...
Aksi ispat edilinceye kadar da bu teori geçerli olacak.
BİR SANATÇIYI BİR BAŞKA SANATÇININ MÜZESİNDE SERGİLEMEK ÇOK İYİ OLMUŞ
AHMET Güneştekin’in eserleri aynı anda şehrin 3 ayrı müzesinde sergileniyor.
Bunlardan biri sanatçının adını taşıyan ve sadece kendisiyle eşinin eserlerine ayrılmış olan Vasarely Müzesi.
Ahmet Güneştekin hayatı boyunca 20’ye yakın farklı anlayışta eser üretmiş bir sanatçı.
Bunlardan biri de Op Art çizgisinde kendine ait çok farklı çalışmalar.
Müze, Güneştekin’in 10 eserini Vasarely’nin eserlerinin sürekli sergilendiği salonlara yerleştirmiş.
Böylece aynı ekole mensup çok farklı iki sanatçının diyaloğunu çok iyi görüyorsunuz.
150 YIL SONRA AYNI MÜZEDE YENİ KÜTAHYA
GÜNEŞTEKİN’in ikinci sergisi, şehrin seramik eserlerinin sergilendiği bir başka müzedeydi.
Ahmet Güneştekin’in bu yıl yaptığı ve Hazreti Yunus temasından esinlenmiş seramik eserleri davetlilerin büyük ilgisi çekti.
Güneştekin bu eserleri Kütahya’daki fırınlarda gerçekleştirmişti.
Müzenin girişinde ise 19’uncu yüzyılda Kütahya’ya gelip oradan aldığı esinle seramik yapan Macar sanatçılarının eserleri vardı.
Bu Kütahya buluşması gerçekten etkileyiciydi. Üçüncü müzede ise sadece Güneştekin’in eserleri sergileniyordu. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Onun bugüne kadar gördüğüm en güzel tasarlanmış sergilerinden biriydi. Türkiye’den bir sanatçının UNESCO’nun gerçek bir kültür şehri olarak kabul ettiği ve korumaya aldığı böyle bir sanat şehrinde, neredeyse şehrin en önemli olayı haline gelmesi gerçekten gurur vericiydi.
BU BİLEZİĞİ TAŞIYAN BİRİ ÖNÜNÜZDE ÖLÜRSE DİKKAT
BU bileziğe iyi bakın.
Şu an dünyada 2 bin kişi bileğinde bu bilezikle dolaşıyor.
Aslında bu bilezik değil, dijital bir kayıt ve uyarı sistemi.
Çok az ihtimal ama eğer bu bilezikten taşıyan biri önünüzde ölürse şaşırmayın.
Çünkü bu insanın kalbinin durduğu an, o bilezikten bir merkeze sinyal gidecek ve anında bir MiB, yani Men in Black, yani siyah elbiseli adamlar gelip ölen kişiyi hastane yerine başka bir yere götürecek.
Veya hastaneye götürüp özel bir işlem yaptıracak.
Bunu üç hafta önce Londra’da öğrendim.
Bu günlerde Victoria and Albert müzesinde çok ilginç tematik bir sergi var.
Serginin konusu “Gelecek burada başlıyor...”
İşte o serginin bir bölümünün kapısında şu yazıyor:
“Kim sonsuza kadar yaşamak ister...”
Bu bölümde Cryonics Institute denilen bir kuruluşun çalışmaları anlatılıyor.
Bu enstitü ölen insanların bedenini dondurarak geleceğe bırakıyor.
Yani ileride bir gün insanın hayatını uzatacak teknolojiler geliştiğinde sizi tekrar hayata döndürebilecek şekilde muhafaza ediyor.
Sergide bunun nasıl yapıldığı dev bir ekranda video görüntüyle bire bir anlatılıyor.
Ön tarafta ise bu operasyonda kullanılan bütün aletler sergileniyor.
Bunlar arasında beynin ısısını ölçen termometre, CPR kiti, buz dondurucu, kalbe vurulacak iğnenin şırıngası bile var.
Bugün 2 bin kişi bu işlem için şirkete para ödemiş ve bileğine bu bileziği takmış durumda.
Yani o bilezik Gılgamış’ın aradığı ölümsüzlük iksirinin bulunacağı umuduyla yaşıyor.
KADIN ORGAZMI DENİLDİĞİ GİBİ GERÇEKTEN ‘KÜÇÜK ÖLÜM’ MÜ
FRANSIZLAR orgazm için “petite mort” deyimini kullanır. Türkçesi “küçük ölüm”dür. Fransa’nın ünlü popüler bilim dergisi “Science et Vie”nin son sayısındaki bir makaleye göre özellikle kadın orgazmı beyinde müthiş bir nörolojik havai fişek etkisi yapıyormuş. Kadın beyni orgazm sırasında epilepsi krizlerinde görülen bir dönor tsunamilerine yol açıyormuş.
Beyindeki bu tür nörolojik etki, bir de ölüm sırasında meydana geliyormuş. O nedenle Fransızların orgazm için kullandığı “petite mort” yani küçük ölüm kavramının, aslında bilimsel bir izahı da var deniyor. Tabii bahsettiğimiz gerçek ve iyi bir orgazm...
ELLİLİ BİR ERKEK BÖYLE BİR CÜMLEYİ NERESİNDEN OKUR
DÜN yaş grubu arkadaş çevremdeki en büyük konu Mustafa Sandal-Serel Yereli olayıydı.
Mustafa, Emina’dan ayrıldıktan sonra ilginç şeyler yapmaya başladı. Önce Ceren Hindistan’la tuhaf bir flörtleşme...
Sonra da kendinden epey küçük Serel Yereli ile tuhaf bir mesajlaşma...
Önce Mustafa Sandal’ın şu mesajını okuduk.
“Londra’dan sevgilerle. Serel Yereli ile birlikte keyifli bir akşam yemeği sonrası. Çok güzel yerlere gidecek maşallah bu güzel yürek çok.”
Serel Yereli’nin cevabı ise şu oldu...
“Büyüğüm kendisi, ne deseydim, olmaz diyemedim. Ben burada çok ciddi kariyer kurmaya çalışıyorum.”
Ellilerine yaklaşan bir erkek bu cümleyi nasıl değerlendirmeli?
KARAMSAR YAKLAŞIM: İşte bu cümle insanı yıkar, altından kalkamaz...
İYİMSER VE BİRAZ DA YÜSSÜZ YAKLAŞIM: Ooo demek yaş büyük olursa itiraz küçük olurmuş... Yürüyelim arkadaşlar..
DOĞAL ZEKÂSI İLE YAPAY ZEKÂYI KAPATTIRAN ADAM
BU yıl başında İngiliz İçişleri Bakanlığı, bir polise çok özel bir ödül verdi. Ödülü alan polis memurunun adı Andy Pope...
Bu memurun çok önemli bir özelliği var. Gördüğü bir simayı asla unutmuyor...
Daha da önemlisi, o portreyi daha sonra hangi açıdan görürse görsün anında teşhis ediyor.
Yani yüzünün bir bölümü kapalı olsa da, yüzünü değiştirse bile rahatlıkla tanıyabiliyor.
Bu yeteneği sayesinde 2002 ile 2017 yılları arasında MOBESE kameralarındaki görüntülerinden, aranan 1000 suçluyu teşhis etmiş ve yakalatmış.
Bu polis şimdi Londra’da kalabalıklar arasında dolaşıp aranan suçlu teşhisi yapıyormuş.
Aynı bölümdeki arkadaşları, 20 yılda onun yaptığının onda biri kadar bile teşhis yapamıyormuş.
Andy Pope ise 2 yıl önce şöyle birkaç saniye gördüğü bir yüzü bile hatırlıyor.
Bu sayede sadece katilleri değil, küçük hırsızları bile teşhis edip yakalatıyor.
Tek sıkıntısı ise karısı telefonla arayıp ‘Neredesin” diye sorunca, “İşteyim” dediği zaman inandıramıyormuş.
‘PROFİLER’LERDEN SONRA ‘SÜPER TEŞHİSÇİ’ DÖNEMİ
DİYECEKSİNİZ ki, artık yapay zekâ ile her şey teşhis edilmiyor mu...
Hayır edilmiyormuş.
Mesela bu yıl Londra’daki Notting Hill karnavalında yapılan MOBESE taramalarında yapay zekâ kadınlarla erkekleri bile birbirine karıştırmış.
Buna karşılık Londra Metropolitan polisi, Salisbury’de iki Rus vatandaşının zehirlenmesi olayını MOBESE kayıtlarını inceleyen iki polis memuru sayesinde bulmuş.
Bu kişilere “süper teşhisçi” (super recogniser) deniyor. Guardian gazetesinin haberine göre Londra şehir polisi insan teşhisi için kullandığı yapay zekâ software’ını kullanmayı keseceğini açıklamış.
Yani 1980’li yılların modası olan Profiler (suçlu profili çıkaran) uygulamasından sonra suçla mücadelede yeni bir dönem açılıyor.
Paylaş