Temas noktaları

NİLÜFER Göle, Fransa’da yayınlanan ‘Interpretations: Islam et l’Europe’ (Avrupa ve İslam: Yorumlar) adlı yeni kitabının girişinde şunu yazıyor:

‘İslam, modern dünyanın çağdaşı haline geldi.’

Yani, birlikte yaşadığı bir fenomen.

‘Buna aynı zamanda modern dünyanın bilincini tartışmaya açan bir süreç eşlik ediyor.’

* * *

Göle
bir de yeni kavram getiriyor:

‘Temas bölgeleri.’

Yani İslam ile Batı’nın temas bölgeleri.

Neresi bunlar?

Hiç kuşkusuz, başlangıcı 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler.

Sonra Irak Savaşı.

Sonra Fransa’daki araba yakma olayları.

O yazmamış ama ben Fener Patrikhanesi’ni de ekleyebilirim.

Dikkat edin, temas bölgelerinin hepsi birer çatışma alanı.

Yani birlikte ve mutlu yaşamaya güzel bir örnek yok.

Peki en kolayı hangisi?

Bana göre Fener Patrikhanesi.

Geçenlerde Referans Gazetesi’nde PASOK Başkanı Papandreu’nun bir demeci yayınlandı.

‘Ortodoksların Mekke’sini bağrınıza alın’ dedi.

Ne kadar doğru bir ifade.

* * *

Benim görüşüm şu:

Temas bölgeleri artıyorsa, sorunlara karşı ortak mücadele biçimlerinin de ortak bölgeler haline gelmesi lazım.

Ulema tartışması işte bu noktada önem kazanıyor.

AİHM’nin kararı işte bu bakımdan önemli.

Çünkü belki de tarihte ilk defa, üç semavi din açısından ortak bir içtihat yarattı.

Daha önce milli mahkemeler bu yönde kararlar almıştı.

Ancak ilk defa ortak bir mahkeme, bu içtihadı yaratıyor.

Ulemaya danışma olayı, içki yasağı, zina gibi konular Türkiye sayesinde Avrupa temas bölgesine giriyor.

Dikkat ediniz.

Bunlar sadece İslam’ın değil, aynı zamanda Avrupa’nın laikliği açısından da ortak bir tartışma alanı yaratıyor.

* * *

Göle
diyor ki: ‘İslam artık sadece terörizme indirgenemez. Sadece Ortadoğu, Arap dünyası da değildir. Sadece Şii İran veya laik Türkiye meselesi de değildir. İslam bugün uluslar ötesi bir fenomendir.’

Bunlara ben de şunu ekleyebilirim:

Küreselleşme dediğimiz zaman bazılarının aklına sadece Batı küreselleşmesi geliyor.

Bir de İslam küreselleşmesi var.

Çok önemli bir nokta daha.

Dinler arasındaki köprüyü yeniden kurmak için sadece Mostar Köprüsü’nü yeniden inşa etmek yetmiyor.

İkiz Kuleler’in yeri de hálá boş duruyor.

Onun da doldurulması lazım.

Mostar’ı bir Fransız mühendis yeniden inşa etti.

Keşke İkiz Kuleler’in yerine de Müslüman bir mimar yeni binayı dikse.

Yeni bir Mimar Sinan.

Dünyanın böyle ütopyalara, hayal kurmalara ihtiyacı var.

* * *

Ama sorun şu:

Bu kadar büyük bir trajedi üzerine nasıl ortak bir temas bölgesi kurulabilir?

İşte böyle bir cesarete ihtiyacımız var.

Hatırlatarak unutturmak...

Bir mucizeye ihtiyacımız var.

Bu iki kelimeyi oksimoron olmaktan çıkarıp, ortak geleceğin kilit taşı haline getirebilecek cesur insanlara, büyük ütopyalara ihtiyacımız var.
Yazarın Tüm Yazıları