LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
BİR ay önce Budapeşte’de çok ilginç bir müzeyi gezdim.Resmi adı İnsan Hakları Müzesi olarak düzenlenmişti.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi istihbarat örgütü tarafından kullanılan bir binaydı.
Daha sonra komünist yönetim sırasında KGB tarafından devralınmıştı.
Bodrum katları işkence için kullanılmış.
İşkence odaları ve aletleri aynen korunmuş.
Gezerken insana acayip bir ürperti veriyor.
Yani müze, kuruluş amacını tam olarak yerine getiriyor.
* * *
Müzenin üçüncü katında bir salon var.
Ortasında uzun bir masa bulunan salonun tavanından aşağı doğru telefon kulaklıkları sarkıyor.
Altı bir tarafta, altı öteki tarafta asılı telefonların altında defterler var.
Burası KGB’nin telefon dinleme odası.
Telefonlardan birini alıp kulağıma geçirdim.
İçeriden bazı sesler geliyor.
Ben bir telekulak mağduruyum.
Kimbilir belki de bütün hayatım boyunca dinlendim.
Ama dinleyen olarak ilk defa kulaklığı taktım ve o duygunun ne olduğunu anlamaya çalıştım.
Hemen söyleyeyim.
Çok kötü bir duygu.
Başka insanların konuşmalarını dinlemenin, gerçekten insanı çok fena yapıyor olması gerekir.
Allah kimseyi, ne dinlenen, ne de dinleyen haline düşürsün.
* * *
1970’li yıllarda beni en çok etkileyen filmlerden biri, "Conversation" olmuştu.
Geçenlerde filmi bir Türk kanalında yeniden seyrettim.
Anlattığından ve anladığımdan hiçbir şey değişmemiş.
Hálá o günkü kadar sahici.
Hálá o günkü kadar tedirgin edici.
Filmi seyretmeyenlere konusunu hatırlatayım.
Bir uzaktan dinleme uzmanı, "sipariş" üzerine bazı insanları dinliyor.
Tabii dinlediği insanların hayatını kaydırıyor.
Ama sonunda bir başkası ona öyle bir oyun oynuyor ki, intihar etmek zorunda kalıyor.
Anlayacağınız, filmin anafikri şuydu:
Dinleyeni de dinlerler.
* * *
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, önceki hafta grup konuşmasında ilk uyarısını yapmıştı.
Bahçeli, ülkemizin bir "korku imparatorluğu" haline getirildiğini söylüyordu.
Bu imparatorluğun en büyük silahının da, insanları dinleyerek sindirmek olduğunu belirtiyordu.
Çok haklı.
İki günden bu yana CHP parti merkezinde patlayan dinleme skandalıyla ilgili haberleri büyük bir üzüntüyle okuyorum.
Dün sabah CNN Türk’te, Enis Berberoğlu ve Bilal Çetin’in bu konudaki görüşlerini dinledim.
Bilal Çetin, bütün Türkiye’nin dinlenme paranoyası ile yaşadığını söylüyordu.
Çok doğru.
Toplumumuz, bir türlü kontrol altına alınamayan bu keyfi dinleme terörü altında inlemeye başladı.
İnsanların psikolojisi bozuldu.
Diyeceğim, bu bütün Türkiye’nin ortak sorunu.
Ama herkesten önce iktidarın sorunu.
Hepimizin bilmesi gereken bir şey var.
Keyfi dinleme ve dinlemeyi bir siyasi terör aracı olarak kullanmak, kimseye, ama kimseye yarar sağlamaz.
"Conversation" filminin tarihi dersi bütün tazeliğiyle önümüzde duruyor.
Bugün size hizmet eden dinleyiciler, yarın emin olunuz ki ötekine hizmet edecektir.
Ve emin olun, dinlenmek çok kötü bir şeydir.
O nedenle İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, "Bu işin üzerine gideceğiz" sözünü tutmasının, bütün ülke için yararlı olacağına inanıyorum.
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Yazarın Tüm Yazıları