Paylaş
Uzun beyaz sakallı adam etrafına baktı. Binlerce çift göz ona sadece bir şeyi anlatıyordu.
Derin bir korkuyu.
Sonra yüzünü öteki tarafa çevirdi.
Azgın bir deniz ona, “Burayı asla geçemezsiniz” diyordu.
Beyaz sakallı adam ve kavmi, nesillerini tüketmeye hazırlanan gaddar bir Firavun ordusu ile en az onun kadar gaddar bir deniz arasında sıkışıp kalmıştı. Elindeki asanın sapını sıkıca kavradı; kavminin çaresiz bakışları altında, denize doğru uzattı.
Sonra mucize oldu.
Gaddar deniz, ilahi bir emir almışçasına, ikiye ayrıldı. Beyaz sakallı adam, kavmine “Yürü” dedi. Onlar yürüdü.
Koskoca kavim denize yürüdü
Hazreti Musa, İsrailoğullarını Firavunun gazabından işte bu asanın ucundaki mucize ile kurtardı. Elindeki asa ile Kızıldeniz’i yarmış ve onu Peygamberliğe yücelten büyük mucizeyi gerçekleştirmişti.
Kavminin dini kitapları bu sahneyi bütün ayrıntısı ile nesillerden nesillere aktaracaktı. Asırlar sonra, bir başka dinin, Müslümanların kutsal kitabı Kuran, Şuara Suresi’nde bu mucizeyi şöyle anlatacaktı:
“Derken Musa’ya, ‘Değneğini denize vur’ diye vahyettik. Musa değneğini vurunca deniz yarıldı ve adeta bir koridor gibi açılan yolun iki yanında sular kocaman bir dağ gibi yükseldi.
Bu arada ötekileri (Firavun ve ordusunu) oraya yaklaştırdık. Derken, Musa ve beraberindeki herkesi kurtardık; ötekileri ise sulara gömdük.” (1)
KUTSAL EMANETLER ODASI’NIN SIRLARI |
TENEŞİR ÜZERİNDEKİ PADİŞAHIN GÖVDESİNDE TÜY YOKTU |
BİR PADİŞAH RÜYA GÖRDÜ PEYGAMBERİN AYAK İZİ MISIR'A GİTTİ |
KUTSAL EMANETLER ODASI'NIN SIRLARI-1/ WEB TV
KUTSAL EMANETLER ODASI'NIN SIRLARI-2/ WEB TV
KUTSAL EMANETLER ODASI'NIN SIRLARI-3/ WEB TV
KUTSAL EMANETLER ODASI'NIN SIRLARI-4/ WEB TV
O asanın önünde duruyorum
Topkapı Sarayı’nın “Kutsal Emanetler” bölümünün en ilginç eserlerinden biri, bir vitrin içinde sergilenen Hazreti Musa’nın asasıdır.
Bugüne kadar kim bilir kaç filmde, illüstrasyonda, yazıda okuduğum o asa acaba gerçekten bu mudur? Filmlerde gördüğüm asa, bundan daha kalın ve heybetli bir şeydi.
Oysa önümde ince, ağaçtan çok bambu kamışını hatırlatan bir değnek duruyor. Vitrinin içindeki değnek, tek tanrılı dinlerin hepsinin kitabında yer alan en efsane cisimlerden biri.
Çünkü, o asa “Peygamber” dediğimiz, Yaratanın emirlerini bize ileten varlığın en önemli özelliklerinden birini temsil ediyor.
Mucize yaratma gücü ve yetkisi...
Şimdi size Topkapı’nın bu salonundan alıp, mucizeler evrenine sokacağım. Bu asanın peşine takılıp, Yahudi inancının merkezinde duran, İslam’ın kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’de de anlatılan o sahneye götüreceğim.
Hazreti Musa elindeki asa ile Kızıldeniz’i yararken, yıllar önce Sina Dağı’nda yaşadığı o tuhaf günü herhalde hatırlamıştır.
Tanrı sordu:
Elindeki nedir
Çok önceleri Mısır’dan kaçtıktan hemen sonra Sina dağı eteklerinde gezerken içinden gelen bir ses onu, yukardaki mağaraya çağırır.
Mağarada, sönmeyen bir ateş yanmaktadır. O büyüleyici ışık, Nur haline gelir.. Karşısındaki ışık Tanrı’dır...
Ancak Musa tam emin değildir. Rab’bına şöyle seslenir:
“İnsanlar bana inanmaz ve ‘Tanrı sana görünmedi’ derlerse ne cevap vereceğim?
İşte o an, bazı Hıristiyan kaynaklarına göre, Tanrı, insanlık tarihinin en önemli sorusunu sorar:
“Elindeki şey nedir?”
Musa cevap verir:
“Bir şey...”
Tanrı, “Öyleyse onu yer at” der.
Musa, Rab’bın dediğini yapar ve asayı yere atar. Asa, bir anda yılana dönüşür ve kaçmaya kalkar.
Rab, “Şimdi elini uzat ve onu kuyruğundan tut” der.
Musa Rab’bın dediğini yapar. Eline aldığında, yılan yeniden asaya dönüşür. Rab, sözlerine şöyle devam eder:
“Şimdi artık babalarının Rab’bının, İbrahim’in, İsak’ın ve Yakub’un Rab’bının sana göründüğüne inanacaktır.”
Bu sahne, Kuran’ın Tâhâ Suresi’nin 17-24’üncü ayetinde de benzer şekilde anlatılır.
Musa’nın peygamberliği işte o an başlamıştır. Tanrı, elindeki asaya, mucize yaratma kudreti verecek; Musa o asayı vurarak Kızıldeniz’i yaracak ve halkını kurtaracaktır.
(1) Mustafa Öztürk; “Kur’anı Kerim Meali”, Otto Yayınları, 2008
122 santimlik bastonun yarattığı mucizeler
Topkapı’daki asanın boyu 122 santim. Baş kısmında bir budak yeri var. İlk bakışta bu asa insana çok ince gibi görünüyor. Hazreti Musa’yı gösteren temsili resimlerde elindeki asa, bazılarında ince, bazılarında ise daha kalın görünüyor. Musa’nın asası aslında sıradan bir asa idi. Ancak onun eline geçince mucizeler yaratıyordu. Musa o asa ile hangi mucizeleri gerçekleştirdi:
- Ona inanlar bir ara çölde susuz kalmışlardı. Hazreti Musa asasını bir kayaya vurdu ve 12 yerinden su fışkırdı.
- Sondaj tekniğinin kaynağının da bu olduğu bile söylenir.
- Mısır’dan kaçan İsrailoğulları Firavun’un ordusu ve Kızıldeniz arasında sıkışıp kalır. Hazreti Musa asasını denize vurunca deniz 12 yerden yol verdi.
- Asayı nehire vurdu, nehirin suları kana dönüştü.
Cennetin bahçesinden Topkapı Sarayı’na
ASA, birçok kültürde, “güç ve iktidarın” sembolü olarak kabul edilir. Yahudi inancına göre, dine inananlar için “varoluşun”, bilime inananlar için Higgins Bozon’unun, 6’ncı gününde alacakaranlıkta yaratıldı ve Cennet Bahçesi’nde Adem’e verildi.
Ondan Nuh Peygamber’e geçti. Daha sonra Hazreti İbrahim, İsak ve Yakup’a iletildi. Kısaca birçok peygamber tarafından kullanıldı ve Hazreti Musa’ya kadar geldi. Asayı, Hazreti Musa’ya, kayınpederi Şuayb’ın hediye ettiği rivayet olunur.
İslami metinlerde de, asanın cennetten çıktığına dair sözlere rastlanır.
Mesela Abdullah Bin Sinan şöyle diyor:
“İmam Cafer-i Sadık Aleyhisselam’ın şöyle buyurduğunu duydum: Musa’nın asası cennet ağaçlarından birinin dalı idi.”
Peki asa, Topkapı’ya nasıl geldi?
Wikipedia’ya göre, Ayasofya’daki bir belgede, Musa’nın asasının Topkapı Sarayı’nda olduğu belirtiliyor. Ancak bu asanın, Topkapı’ya ne zaman geldiği konusunda bir kayıt yok.
Hilmi Aydın’ın Topkapı’daki Kutsal Emanetler üzerine yazdığı kitapta da nasıl geldiğine dair bir bilgi yok. Her şeyi en küçük ayrıntısına kadar kayıta geçiren Saray’ın, nedense bu asayla ilgili kayıdı bulunamıyor. Ya kayıdı tutulmadı ya da tutulan kayıt bilinmeyen bir nedenle kayboldu.
Bir ihtimal, Sultan Selim tarafından, Mısır’dan getirilen kutsal emanetler arasında o da bulunuyordu.
Kızıldeniz’in yarılması doğa olayı mı
Kızıldeniz, bir asa ile ikiye ayrılır mı? Bugünün bilimsel ışığında baktığınızda bunun sadece bir hikâye olduğunu düşünürüz. Ancak iki Rus matematikçi, bunun bilimsel açıdan izah edilebilir bir şey oludğunu iddia ediyor. İsimleri Naum Volzinger ve Aleksei Androsov.
Üstelik bu araştırmalarını Rusya Bilimler Akademisi bülteninde açıkladılar. Onlara göre, Kızıldeniz’de o zamanlar yüzeye yakın dev bir kayalık bulunmaktaydı.
Araştırdıkları şey şuydu. Bu kayalık ne zaman su yüzüne çıkabilir? Buna göre, rüzgarın hızı saniyede 30 metreyi geçince, deniz çekiliyor ve kayalık su seviyesinin üzerine çıkıyordu. O sırada Hazreti Musa ile sahile gelen Yuhudilerin sayısı 600 bin civarındaydı. Yaptıkları hesaba göre, bu sayıda insan 7 kilometre uzunluktaki kayaları izleyerek, dört saatte karşı kıyıya ulaşabilirdi. Yahudiler geçtikten yarım saat sonra ise sular yeniden kayaları kaplamış ve onları takip eden Mısırlılar boğulmuştu.
Son söz: Volzinger, çalışma arkadaşı Androsov ile birlikte Isaac Newton’un şu sözünden yola çıkarak bu çalışmaya başladıklarını söylüyorlardı:
“Allah’ın Dünya’yı fizik kanunları ile yönettiğine ikna oldum.”
Samandağ’daki dev ağaç
3 Ekim 2011 günü, Sabah gazetesinde, Murat Arifoğlu bir haber yayınlandı. Doğrusu, o sabaha kadar, Türkiye’de öyle bir ağacın olduğunu bilmiyordum.
Habere göre, Hatay’ın Samandağ ilçesine bağlı Hıdırbey köyünde bulunan bir çınar ağacının ilginç bir hikâyesi var. Çevre halkı bu ağacın, Hazreti Musa’nın elindeki asadan yeşerdiğine inanmaktadır.
Hikâyesi de şöyledir: Hazreti Musa ve Hazreti Hızır, Samandağı’nda bugün ziyaret edilen yerde kaya üzerinde bulunan dağa çıkarlar.
Dağda yürürken bir dere kenarına gelirler. Musa dereden su içmek ister. Asasını almak için geriye döndüğünde bir mucize eseri olarak asanın yeşermiş olduğunu görür.
İşte bu ağacın o asadan geldiğine inanılır.
Koruma altındaki ağacın içinde 5.40 m çapında bir oyuk var. Beş kişi girebiliyor.
Haber burada bitiyor. Ancak biraz daha araştırdığınız zaman, Samandağ’daki ağacın hikâyesinin bundan ibaret olmadığı görülüyor. Çünkü bu araştırma bizi, Yahudi inanışının en büyük gizemlerinden biri olan Ahit Sandığı’na götürecektir.
Mehdi’nin açacağı
sandık peşinde
Ne tuhaf bu sandığın izini, Kuran’ın Bakara Suresinin 248’inci ayetinde buluyoruz; “Peygamberleri onlara şunu da söyledi: “Tâlût’un Allah tarafından tayin edilmiş bir hükümdar oluşunun göstergesi, rabbiniz tarafından bahşedilen yüksek moral ve güven duygusuna kavuşmanıza vesile olan, içinde Musa ve Harun’a ait bazı eşyalar bulunan ahit sandığının elinize geçmesidir. Eğer gerçekten inanmaya niyetliyseniz, bunda sizin için elbet ibret vardır.” (1)
Nedir o zaman o sandığın esrarı? İçinde neler vardır?
Bu konuda sözü, Prof. Dr. Suat Yıldırım’a bırakıyorum:
Ayette sandık kelimesi “Tabut” olarak da kullanılmaktadır.
Hazreti Mehdi’nin ortaya çıkışının en önemli alametlerinden biri olarak “Ahit Sandığı’nın” bulunması gösterilir. “Mehdi” birçok inanışta, “beklenen kurtarıcı” anlamında kullanılır. Kıyamete yakın bir zamanda, zulüm ve haksızlıkların her yeri kapladığı bir anda gelecek ve yeryüzünü adaletle dolduracaktır.
İşte bu noktada tekrar Samandağı’ndaki o ulu ağaca dönüyoruz. Bazı inanışlara göre, Hazreti Mehdi’nin gelip bulacağı ahit sandığı, Samandağı’ndaki o ağacın civarında bulunuyor.
Asanın sırrı sandıkta
Sandık açılınca, esrarı da çözülecektir. Çünkü, Kuran’a göre, sandıkta, Hazreti Musa’nın asası, Tevrat levhaları ve Hazreti Harun’un asası ve sarığı bulunmaktadır.
Mehdi “Tabut-u Sekine’yi” Antakya mağarasından çıkaracaktır.
Tabii o zaman akla şu soru geliyor. Hazreti Musa’nın asası, ancak Hazreti Mehdi’nin gelip bulacağı ahit sandığında ise, Topkapı Sarayı’ndaki asa, ona ait olabilir mi?
Ahit Sandığı yüzyıllardır sırını koruyor. O sandık açılmadıkça, bu sorunun cevabını da bilemeyeceğiz.
Kutsal Emanetler Odası’ndaki asanın başından ayrılırken, içimde konuşan kakafonik seslerden hiçbirinin galip gelemeyeceğini hissediyorum.
Sorunun tek cevabını çaresiz iç sesim veriyor:
İlle de bilmeli miyiz?
Bazı şeylerin bilinmez kalması da iyi değil midir...
YARIN: HAZRETİ YAHYA’NIN KEMİKLERİ İŞTE ORADA
*Hazreti İsa’yı vaftiz eden Hazreti Yahya’nın kafatası ve kol kemikleri Topkapı’ya nasıl geldi.
*Salome’nin “Yedi tül dansı” hikayesine konu olan Hazreti Yahya’nın kemikleri, Vatikan’daki Saint Peter’in kemiklerinden daha iyi korunmuş.
*Ve o hepinizin merakla beklediği tartışma: Hazreti Muhammed’in Hırka’sı, Musa’nın asası, Hazret-i Yahya’nın kemikleri gerçek mi?
*Gerçek diyenler ve değildir diyenler ne anlatıyor? Kutsal emanetlere karbon testi uygulandı mı? İnanmalı mıyız? İnanmış gibi mi yapmalıyız.
Paylaş