Paylaş
Bugün 6 Şubat...
Demek ki önümüzde 23 gün var.
Hazır böyle bir boşluk varken, önümüze gelebilecek muhtemel senaryolara karşı da zihni hazırlık yapmak için bir fırsat var demektir.
*
Önce şunu bilelim ki...
Suriye meselesi artık sadece bizim karar verebileceğimiz bir mesele olmaktan çıktı.
Ne yazık ki elimiz bundan 4 ay öncesinden bile daha zayıf...
Psikolojik avantaj sahadaki başka güçlerin elinde...
İşte bunun ışığında önümüze gelebilecek şu senaryoları düşünmekte yarar var.
*
Yani diyorum ki... Önümüzdeki 22 günü “savaş oyunlarından” çok bu muhtemel gelişmelere karşı neler yapabileceğimizi konuşacağımız “beyin fırtınalarına” ayırırsak...
Önce muhtemel senaryoları okuyun...
Sonra karar verelim.
ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM ŞU 6 SENARYO BİZİ ŞAŞIRTMASIN
Bilelim ki İdlib’de karşımızda bulunan kişi sadece Esad değil...
Rusya da onunla birlikte...
*
Bilelim ki Fırat’ın doğusunda karşımızda bulunan sadece YPG değil, ABD, Rusya ve Esad da onun yanında.
*
Bilelim ki Suriye’de Amerika, Rusya ve Esad’ın menfaatleri giderek birbirine yaklaşmaktadır.
Yani yakında bu üçlüyü açık bir ittifak olarak karşımızda bulabiliriz.
*
Bilelim ki Libya’da karşımıza çıkacak ülkeler giderek çoğalacak ve orada da yalnız kalma ihtimalimiz az değil.
*
Bilelim ki 8 Ocak’ta Mekke’de yapılan Rabıta toplantısında çıkarılan “ümmet fetvası” gösterdi ki karşımızdaki Arap ittifakı giderek genişleyebilir.
Yakında Tunus, Cezayir ve Fas da o ittifaka katılabilir.
*
Bilelim ki Doğu Akdeniz’de bize karşı oluşan ittifak giderek daha aktif hale gelecek.
ACİLEN İLTER TÜRKMEN MODELİ BİR ‘İKİNCİ SES’E İHTİYAÇ VAR
CUUMHURBAŞKANI Erdoğan, dış politikada devletin kararlılığını ifade eder bir tonda konuşuyor.
Sözcüleri de aynı üslubu sürdürüyor.
Bunlar normal...
*
Ama bakıyorum Dışişleri Bakanı da Cumhurbaşkanı’nın replikası gibi...
Aynı üslup, hatta zaman zaman daha sert ifadeler...
Belki bazıları buna bakıp “Bak ne güzel devlet tek ağızdan konuşuyor” diyebilir...
Ben demiyorum...
Hatta tam aksini diyorum.
Akıllı devletler tek ağızdan konuşmaz...
*
Türkiye adına uzlaşma kapılarını açık tutacak bir söyleme de ihtiyaç var.
Bunu bir ölçüde Savunma Bakanı Hulusi Akar yapıyor ama bu görevi elinde silah olmayan bir bakanın yapması daha önemli.
*
12 Eylül döneminin en başarılı sürdürülen işi dış politikaydı.
Çünkü askerler dışişleri bakanı olarak İlter Türkmen gibi Batı’yla ilişkileri çok iyi bir diplomatı görevlendirmişlerdi.
*
Bence bugün de Türkiye’nin “İlter Türkmen modeli ikinci sese” acilen ihtiyacı var.
İDEOLOJİK PAPAĞANLARIN KAFESİ DIŞINDAN BEŞ KİŞİ
TAHMİN ettiğim gibi Avrasyacılar İdlib duvarına çarptı.
Ama o kafa televizyonlardaki tartışma programlarına, gazete köşelerine hâlâ hâkim.
Bazı televizyon tartışmalarının ideolojik papağanlarının kafesine döndüğü şu günlerde, her sabah referans olarak okuduğum 5 kişi şunlar.
*
Sedat Ergin: Harita başında gerçek bilgileri almak için.
İsmet Berkan: İyi bir istihbarat ve olaylara ana akım medya dışında bağımsız bir bakışı görmek için.
Burhanettin Duran: Cumhurbaşkanlığı tarafındaki düşünce egzersizleri hakkında fikir sahibi olmak için.
Yıldıray Oğur: Orada olup biten hakkında, gayriresmi, renkli ve güzel hikâye edilmiş bir versiyonu okumak için.
Verda Özer: Gelişmelere, Cumhurbaşkanı’nın uçağına binebilen ama ideolojik etkide kalmayan bir gazetecinin gözünden bakabilmek için.
EKRANDA SESSİZ İKİNCİ ANCHORMAN DEVRİMİ
Ağız alışıklığından hâlâ “anchorman” diyorum ama uzun zamandan beri artık ekranda haberleri sunan kişilere “anchorperson” deniyor.
Üç günden beri Londra’dayım ve BBC haberlerini seyrederken ilk dikkatimi çeken şey, haberi sunan kişi veya kişilerin yanına eklenen üçüncü bir kişi oldu.
İşitme engelliler için olayları anlatan “sessiz bir anchorperson”...
*
Canım bu yeni bir şey mi diyeceksiniz...
Değil...
Epeydir haber kanallarında işitme engelliler için uygulanıyor bu.
*
Ama bu defaki farklılık şu.
Eskiden bu kişiler ekranın alt köşesinde küçük bir kare içinde anlatıyordu bunu.
Oysa şimdi ekranda haberleri sunan kişilerle aynı boyda ve onların yanında görünüyorlar.
Hatta haberde video görüntüsü verilen bölümlerde ekranda bir tek o kalıyor.
Yani ikinci veya üçüncü bir anchorperson olarak.
*
Size ekrandan çektiğim fotoğrafı da koyuyorum.
Bence bu medyada bir devrim...
O FİLMDE SEYRETTİĞİM HAVACILARIN ANITINDA
GEÇENLERDE İkinci Dünya Savaşı’ndaki görüntülerin yeni tekniklerle renklendirilmesiyle yapılan çok iyi bir belgesel seyretmiştim.
O filmde İngiliz Hava Kuvvetleri’nin İkinci Dünya Savaşı’nda oynadığı çok önemli rolü ilk defa anlamıştım.
Dün Londra’da işte o hava bombardıman komutanlığının savaşta ölen havacılar için diktiği anıta gittim.
Çok güzel bir anıttı. Bu arada bir bombardıman uçağı içindeki 7 kişilik mürettebatın görevlerini de anlatan bir şema koymuşlar.
Bu tür belgesel filmleri izleyenler için yardımcı olabilir.
Ancak bu komutanlık, Dresden’de sivilleri de bombaladığı için, savaş sonrasında İngiliz devleti tarafından yapılan teşekkür konuşmalarının dışında tutulmuştu.
Filmde bu da çok iyi anlatılıyordu.
Oysa İngiliz Hava Kuvvetleri savaş sırasında 55 bin personelini kaybetmişti.
Şimdi bu anıtla itibarları iade edilmiş.
Ama görüyorsunuz... Savaşta da barışta da sivil insanlara yapılan zulüm, yapılan bütün iyi işleri de siliyor. Bugünün insana zulüm yapan bütün siyasetçileri zaman zaman böyle anıtları gezmeli.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Foto Editörü: Umut Veis
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama:
Selma Songül Zengin
Paylaş